http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=29066
Yılın kolesterol röportajı!
Üç maymunu oynayan kardiyologlar, ilaç şirketleri ve eczacılar… Sizin açıklamadığınız, bilmediğiniz veya – daha da ayıbı – öğrenmediğiniz gerçekler burada yazılı. Yeni yayınlanan “Bir Masalmış Kolesterol” isimli kitap vesilesiyle görüştüğümüz uzman biyolog Mevlüt Durmuş’un samimi açıklamaları herkesi şaşırtacak! iyibilgi özel
Arzu Aygen/ iyibilgi.com özel röportajı
“Bu kadar da olmaz” diyeceksiniz belki bu söyleşiyi okuduktan sonra. “Göz göre göre insanlar bu kadar kandırılabilir mi?” diye düşüneceksiniz. Haklısınız. Bütün medya, vakıflar, dernekler kolesterolü lanetlemişken birkaç uzmanın “Durun, hata yapıyorsunuz, kolesterol suçlu değil, kolesterol düşürücü ilaçlar zararlı!” demesi insana garip geliyor.
Karşı karşıya olduğumuz şey, insan sağlığını kârları uğruna tehlikeye atan bir “sağlık mafyası”. Bu mafyanın çok parası var. Fikir lideri denilen “yüksek rütbeli” doktorları maaşa bağlayabilecek, medyayı istediği gibi yönlendirebilecek kadar çok para… O yüzden, bugün okuyacağınız bu yazının kıymetini iyi bilin. Hiçbir yerin ücretli sözcüsü olmayan, bağımsız ve tarafsız bir bilim adamı GERÇEKLERİ açıklıyor!
Şanslıyız ki, bu gerçekler arada bir medyada da görünür olmaya başladı. Daha geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesi “Kolesterolün fazla düşmesi kanser riskini artırıyormuş” başlıklı bir haber yayınladı. BBC, 24 Temmuz 2007 tarihli yayınında düşük kolesterol seviyesinin kanser ile ilişkili olabileceğini yazdı. Bu örnekler inşallah artacak…
Hayykitap'tan çıkan Shane Ellison imzalı “Bir Masalmış Kolesterol” kitabı vesilesiyle görüştüğümüz Mevlüt Durmuş bir uzman biyolog. Türkiye’de kolesterol hakkındaki gerçekleri anlatmaya çalışan en önemli bilim adamlarından biri. “Kolesteroldeki Kaos” ve “Manifesto: Çarmıha Gerilen Molekül ve Modern Bilimin Kolesterol Masalları” isimleriyle kitapları çıktı. http://kolesterolmasallar.blogspot.com/ adresinden kolesterol kandırmacası hakkında basında çıkan yazıları yayınlıyor.
İşte yılın kolesterol röportajı:
“Bir Masalmış Kolesterol” kitabını okuduğum zaman şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Yüksek kolesterolün bir hastalık olmadığı, kolesterol haplarının ise boşuna kullanıldığı, hatta öldürücü olabildiği yazıyor. Yanılmıyorsam, siz de bu kitaptaki görüşleri paylaşıyorsunuz…
Oysa asıl gerçek göründüğünden oldukça farklı… Kolesterol ve çeşitli hastalıklarla bağlantısı bilimsel bir kanun değil sadece ispatlanmamış bir teoridir. Birçok doktor ve kolesterol yüksekliği ile hasta olarak damgalanan insanlar da maalesef bu tartışmayı bilmez.
Bu nedenle ‘Bir Masalmış Kolesterol’ kitabını yayınlama cesaretini gösteren, bu konuda çalışan ve emek harcayan herkese teşekkür etmeliyim… Çünkü, klasik kolesterol teorisi konusunda yurtdışında yayınlanan farklı görüşleri Türk insanlarının da bilme hakkı var. Hayykitap cesaret gösterip bunu yaptı. Ayrıca ‘ Bir Masalmış Kolesterol’ kitabı doğrudan konuyla ilgili net bilgiler ortaya koyması bakımından bence son derece önemli, konuyla ilişkili olan her bireyin mutlaka okuması gereken bir çalışma. Kitapta verilen kolesterol düşürücülerin (statinlerin) zararlarıyla ilgili, kolesterol ilaçlarının öldürücü olabildiği konusuna katılmamak elbette mümkün değil. Zaten kitapta da tüm açıklığı ve güzel bir Türkçe çeviriyle verilmiş, umarım mümkün olduğunca çok kişi tarafından okunması sağlanır… Elbette kolesterol konusunda yazarla farklı düşündüğümüz noktalar da var. Fakat Shane Ellison’la kolesterol konusuna ait bazı alanlarda farklı düşünsek bile, kolesterol düşürücülerle (statinlerle) ilgili kitapta da verilen bütün görüşlerine sonuna kadar hiç çekinmeden katılırım…
Yüksek kolesterolün kalp hastalıklarına sebep olduğu masalı kimler tarafından ve ne zamandan beri yazılıyor? Bu kolesterol masalının kısa bir özgeçmişini alabilir miyiz?
Fakat ben çalışmalarıyla kolesterol konusunu açmaza sürükleyen ilk araştırmalara ve ilk araştırmacılara da değinmek istiyorum… Birbirinden habersiz çalışmalarını yapan bu kolesterol masalının kahramanlarını, aynı potada buluşturanlar ise her zaman ilaç şirketleri ve maddi çıkar grupları olmuştur. Bildiğiniz gibi kandaki yüksek olan her biyokimyasal bulgu genel anlamda bir hücre, bir doku veya bir organdaki düzensizliğin (hastalığın) genel anlamda göstergesidir. Örneğin karaciğer enzimlerinin (ALT, AST vb) yüksekliği genel olarak karaciğer rahatsızlığını, üre ve kreatinin gibi biyokimyasalların yüksekliği ise genel anlamda böbrek rahatsızlarını ifade eder. Fakat 1950’lerde araştırmacılar bazı insanlarda, belli bir yaştan sonra kolesterol (lipitlerin) yüksekliğini görmüşler fakat hiçbir doku veya organ rahatsızlıklarını, söz konusu kolesterol (lipit) yüksekliğine bağlayamamışlardı. Daha sonra yapılmaması gereken bir şey yapıldı ve günümüz kolesterol kabusunun temelleri 1953’lerde Minnesota Üniversitesi araştırmacılarından Ancel Keys tarafından ileri sürülen bir teori ile ortaya çıktı. Çeşitli ülkelerdeki yağ tüketimi ile kalp hastalıkları arasında bağlantı olduğu iddia edildi. Teori günümüzde bile hala tartışılmaktadır. Çünkü Ancel Keys elinde 22 ülkenin verileri olmasına rağmen, sadece 6 ülkenin istatistik verilerini kullanmıştı, böylelikle kolesterol ve lipitler konusunda ilk bilimsel hata ve bilimsel saptırma gerçekleşmiş oldu.
Artık insanlar kan yağlarının yükseleceği korkusuyla yağlı besinlerden, fındıktan, cevizden, çekirdekten, tereyağından, yumurtadan uzak kalmaya çalışsa da, belli bir yaştan sonra kan yağlarının yüksekliğinden kurtulamıyordu… Farklı bir yerde farklı bir araştırmacı ise büyük bir heyecanla mantarlar üzerinde çalışıyor, hala günümüzde de kullanılan ‘penisilin’e karşı alternatif bir ‘antibiyotik’ bulmaya çalışıyordu. Dr. Akiro Endo ‘Penicillium citrinium’ adlı mantardan ilk kolesterol düşürücüyü (statini) elde ediyordu. Bunu duyan ilaç şirketleri bu alanda oluşabilecek yüksek kâr potansiyelini gördüler, bundan sonrası ise artık bir beyin yıkama kampanyasından ibaretti. Şu an günümüzde kullanılan statinler ise, Monascus rubber, Monascus purpurus, Arpergillus terreus gibi çeşitli mantarlardan elde edilir.
Birçok okuyucu eminim merak ediyordur, kolesterol aslında nedir?
Kısaca hücresel açıdan kolesterol için, ‘hayvansal organizmaların yapısında bulunması gereken temel bir steroid molekül’ tanımı, konumuzun anlaşılması için yerinde bir tanım olacaktır. Burada “temel steroid” sözcüğünün ne anlama geldiğini biraz açıklamak gerekiyor, okuyucular için son derece önemli. Çünkü, kolesterol molekülü sentezlendikten sonra diğer farklı steroidlere dönüşümü gerçekleştirilir. Örneğin kadınlık hormonlarından biri olan östrojen veya erkeklik hormonlarından biri olan testesteron oluşumu hiçbir zaman doğrudan genetik mekanizma ile gerçekleşmez. Genetik olarak kolesterolün de dahil olduğu steroid moleküllerin sentezini gerçekleştiren genler birbirinden hiçbir zaman ayrılamaz. Kolesterol de dahil, steroid sentezinde görev alan bütün genler bir bütündür, birbirinden farklı değerlendirilemez. Steroidlere ait genlerin tümü yaklaşık 150 civarındadır. Tüm oluşum basamakları (asetil CoA’dan başlayan) ayrıca belirlenmiş östrojen veya testesteron genleriniz asla yoktur, kolesterol oluşumundan sonra söz konusu hormonları oluşturacak genleriniz devreye girer. Hücrelerde öncelikle istisnasız bir şekilde kolesterol sentezlenir daha sonra hormonlara ve farklı yaşamsal steroidlere dönüşümü sağlanır. Yani organizmada kullanılan aklınıza gelen bütün steroidler için kolesterol molekülü ‘hamiline yazılı çek’ gibidir. Bütün organ, doku ve hücreler kolesterol molekülünü ya doğrudan, ya da dolaylı olarak kendi ihtiyaçlarına göre dönüştürerek kullanır.
Siz söz konusu ilaçlarla (statinlerle) kolesterol molekülünün oluşumunu hücresel aşamada engellediğinizde, aslında farkında olmadan (veya bazıları farkında olarak!) kolesterol molekülünden elde edilmesi gereken bütün steroid oluşumlarını da engelliyorsunuz; beyin hücrelerinin ihtiyaç duyduğu nörosteroidler de buna dahil!
Bu durumu inkar edebilenlere, görmezlikten gelebilenlere veya bu durumu bildiği halde önemsemeyenlere ben artık bir biyolog olarak kızmaktan vazgeçtim, inanın onlara gülüyorum… Bu konuda kitaptan anladığım kadarıyla Shane Ellison da epeyce kızgın görünüyor.
Yani siz tek bir genetik mekanizmadan, buna bağlı olarak aynı tek bir tip kolesterol molekülünden söz ediyorsunuz. O zaman iyi kolesterol (HDL) veya kötü kolesterol (LDL) adı verilen kolesterol nedir?
Peki kolesterole neye göre iyi (HDL-k), neye göre kötü (LDL-k) kolesterol diyorlar diyeceksiniz. Elbette kolesterolün kendisine giydirilen elbiseye göre (taşıyıcı proteinlere, kolesterolün yapıldığı yere göre) kolesterole iyi veya kötü diyebiliyorlar… Elbiseler farklı olsa da, elbisenin içindeki kişi, yani kolesterol molekülü yapısal olarak hiç değişmiyor... Bu konuyu her zaman hatırlamak için Nasrettin Hoca’nın ‘ye kürküm ye’ öyküsünü unutmayın yeter.
Unutulmaması gereken en temel gerçeklik kanda kolesterol değil, lipoprotein adı verilen değişik partiküller (HDL, LDL, VLDL vs.) olduğudur. Yani kolesterolün de içinde varolduğu partikülün artık farklı bir oluşum olduğunu kabul etmek gerekir. Kolesterole ve lipitlere (H=hidrojen), taşıyıcı proteinlere (O=oksijen) diyecek olursanız, kanda dolaşan lipoproteinler (H2O=su) dur ve artık lipoprotein yapısında bulunan kolesterolü çok farklı değerlendirmeniz gerekir.
Bir basın bildirinizde, kolesterol düşürücü ilaçların (statinlerin) T.C Sağlık Bakanlığı’nca yasaklanması gerektiğini belirtmiştiniz. Bu ilaçların gerçek etkileri nelerdir? Kanserle nasıl bir ilgisi var?
“Bir Masalmış Kolesterol” yazarı Shane Ellison gibi birçok yerli ve yabancı uzman zaman zaman gerekli uyarıları yapmaya, yanlış anlaşılmaları gidermeye çalışıyor. Çünkü bu kolesterol düşürücülerle (statinlerle) ilgili güç ve iktidar maalesef ilaç şirketlerinin elinde. Bu oyunu bozmanın tek yolu, söz konusu ilaçları kullanmak zorunda kalan insanları uyarmak. Artık bu konularda bazı dostlarım çok yoğun çalışsa bile, akademik çevrelerin bir şeyleri değiştirmek isteyeceğini düşünmüyorum.
Kanser ve statinler konusu ise anlaşılması zor paradokslar içeriyor. Kolesterol ilaçları (statin) kullanan insanlarda, ilaç kullanmayan gruba göre kanser vakalarında ve ölüm oranlarında elbette artış oluyor ve çok saygıdeğer kardiyoloji uzmanlarının çoğu bu durumu görmemezlikten geliyor. Kanser hastalıklarında artış oranları ve statin (kolesterol düşürücü) konusunu okuyuculara çok karmaşık hale getirmeden anlatmak mümkün. Statin türevi ilaçları bir an için radyoaktif röntgen ışınları gibi düşünün. Sağlıklı hücreler açısından söz konusu ışınlar ölüm ve kanserle eşdeğer olmalıdır. Ben sıradan bir biyolog olarak kanser hastalarının yaşamının uzamasında ve kurtarılmasında statinlerin önemli bir yer tutabileceğini şimdiden görebiliyorum, bu konuda yapılan çalışmalar hızlandı. Çünkü hayvansal bir hücrenin kolesterol üretimine dayalı steroid metabolizmasını kanserli doku ve organlarda statinlerle (kolesterol düşürücülerle) çökertebilirseniz, kanserli hücreleri ve dokuları da dolaylı olarak ortadan kaldırmış olursunuz… Burada aşılması gereken tek sorun, söz konusu ilaçları doğrudan kanserli doku ve hücrelere ulaştırabilecek mekanizmalar üzerinde biraz kafa yormak. Kanser ve statinler ilişkisini bu yönde değerlendirdiğinizde durum kanser hastaları için umutlu olsa da, sadece kolesterol düşürücü olarak statin kullanımının kolesterolü yüksek hastalar için ne kadar aptalca olduğu da ortaya çıkmıyor mu dersiniz! Söz konusu ilaçların hücre öldürücü özelliği (sitotoksik) inkar edilemiyorsa, normal hücrelere söz konusu ilaçların neler yaptığını sizler de tahmin edebilirsiniz. Kolesterol seviyesini düşürmek için kullanılan kolesterol düşürücü ilaçlar (statinler) sanıldığının tam tersi etkiler ortaya çıkarır, yani kanser vakalarında artış gözlenir, kontrolsüz bir şekilde değişik organ ve dokularda hücre ölümlerine neden olur. Sonuç olarak ortaya hormon bozuklukları, kas ölümleri, kalp kası zayıflığı, zeka geriliği, hafıza kaybı, bazı psikolojik rahatsızlıklar, erken yaşlanma gibi burada saymakla bitiremeyeceğimiz fakat “Bir Masalmış Kolesterol” yazarı Shane Ellison’un açıklamaya çalıştığı birçok rahatsızlık ortaya çıkmış olur…
Senelerdir insanlara kolesterol seviyelerini düşürmeleri öğütleniyor. LDL kolesterole “kötü kolesterol” deniyor. Sizse dolaylı olarak kolesterolün kalp sağlığını etkilemediğini söylüyorsunuz. Buna inanmak biraz güç. Mesela Kalp Vakfı gibi dernekler dahi kolesterolümüzü düşürmemiz gerektiğini söylüyor ve margarin yememizi tavsiye ediyorlar. Kardiyologların hepsi bizi yanlış mı yönlendiriyor? Bütün doktorlar yalan mı söylüyor? Shane Ellison kitapta yüksek kolesterolün zararlı değil, aksine FAYDALI olduğunu ifade ediyor, siz de bu görüşlere katılıyor musunuz?
Bir de işin içine maddi çıkarlar ve ilaç şirketleri girince yapılanın artık bilim olduğunu söyleyebilmek gerçekten zordur. Bence kolesterol konusu, margarin reklamları, ilaç şirketleri bu durumun vahim örneğidir. Örneğin kanda taşıyıcı partiküler üzerinde bulunan kolesterol düzeyini ölçebilir ve ‘sizin total (=partiküler üzerindeki toplam) kolesterolünüz 190 mg/dl çıktı’ diyebilirsiniz. Fakat ‘kan damarlarınızda kolesterol birikir’ diyemezsiniz. Çünkü kanda tek başına (çıplak) dolaşabilen kolesterol molekülü olmadığını, kanda değişik ve farklı kaynaklardan gelen lipoproteinler (HDL, LDL vs) olduğunu, şayet bilim yapıyorsanız mutlaka bilmek zorundasınızdır. Kolesterol konusunda da aynı yanlışlıklar zinciri ya bilinçli olarak maddi çıkarları korumak için, ya da bilgisiz olunduğu için uzun zamandan beri devam ettiriliyor. Yani ‘kan damarlarınızda kolesterol birikir, kolesterol kan damarlarını tıkar, kolesterol damar sertliği yapar’ deyimi tamamen evrensel bir yalandır. Kısaca kanda tek başına zaten kolesterol molekülünün varlığı söz konusu değilse, nasıl oluyor da (LDL) partikülleri yerine kolesterol molekülü tek başına suçlanıyor bunu anlamak mümkün değil. Kanda kolesterol yok, lipoprotein partikülleri var…
Peki bu işten kârlı çıkanlar kimler? Normal kabul edilen kolesterol düzeyleri neden sürekli düşürülmeye çalışılıyor. İlaçları kullanan insanların zararlı çıktığı çok açık ama bazıları için de çok kârlı bir masal olmalı bu…
Rahat rahat tereyağı, yumurta, kırmızı et (hatta yağlı et) yiyebiliriz değil mi?
İnsanlar daha uzun yaşamak için kolesterol haplarını kullanıyorlar ama sonuç tam tersi oluyor yani…
Peki, bütün suçu üzerine yüklediğimiz kolesterol aklandığına göre, kalp hastalıkları neden oluyor?
Damar sertliğine bağlı kalp hastalıkları ise, küçük lipoprotein partiküllerin kanda çoğalması sırasında ortaya çıkıyor. Çünkü küçük partiküller organizma tarafından kullanılmadığı zaman makrofajlarca (savunma hücreleri) kandan mutlaka uzaklaştırılması gerekiyor. Makrofajlar söz konusu, lipit açısından eksik küçük partikülü uzaklaştırmaya çalışırken damarlarda birikip damar sertliği yapabiliyor, bizce olay bu kadar basit. Bir de kardiyologlar anlayabilse!
Bazı gıda maddeleri de kalp sağlığımızı olumlu yönde etkileyebiliyor değil mi?
“Bir Masalmış Kolesterol” kitabında kalp sağlığımızı korumak için “asıl” yapmamız gerekenler de yazılmış. Sigarayı bırakmak, daha hareketli bir hayat sürmek gibi tavsiyelerin yanı sıra şekeri de bırakmamız tavsiye ediliyor. Şeker bağımlılığından kurtulmanın yolları da yazılmış, şeker gerçekten bu kadar kötü mü?
Sayın Mevlüt Durmuş, bu değerli bilgileri bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyoruz.
iyibilgi.com