2 Ekim 2008 Perşembe

KOENZİM Q10 GERÇEĞİ VE KOLESTEROL İLAÇLARI (STATİNLER)




KOENZİM Q10 GERÇEĞİ
VE KOLESTEROL İLAÇLARI (STATİNLER)




Nobel ödülü kimya dalında 1978 yılında Peter Mitchell’e verilmişti. Çünkü P. Mitchell ‘Q döngüsü’ nü, yani koenzim Q10, kolesterol sentezi ve mitokondri ile ilişkisini çok açık bir şekilde göstermişti.

Kısaca canlılarda, bütün hayvanlar ve bitkilerde az ya da çok koenzim Q10 (Ubikinon) mutlaka bulunur. Koenzim Q10’yu elbette besin olarak da alabilirsiniz. Balıklar, özellikle kırmızı ette, yumurtada bol bulunur. Besin olarak bitkilerden de alınabilir; susam tohumu, brokoli ve karnabahar, portakal, çilek gibi pek çok yiyecekte ve çeşitli bitkilerde de bol miktarda vardır.

Ve yaşam için vazgeçilmezdir.

Günümüzde koenzim Q10’e ait çok şey biliniyor sayılır. Sağda solda yazılanlara bir göz attığınızda veya konuşulanları dikkatle dinlediğinizde kulağınıza gelenler hiçte küçümsenecek bilgiler değildir:

—Biliyor musunuz, çeşitli kalp hastalıkları ve damar sertliği[1] olan insanlarda koenzim Q10 düzeyi çok düşük oluyormuş!

—Yaşlılarda koenzim Q10 özellikle gerekliymiş, bu molekül aynı zamanda iskelet kasları için son derece önemliymiş, iskelet kaslarının güçlenmesine yardımcı oluyor, hücrede oluşan bazı önemli moleküllerin oksitlenmesini de bu molekül önlüyormuş[2]!...

—Unutmadan, bazı kanser türlerinde[3] (örneğin deri kanseri) koenzim Q10 düzeyi düşüyormuş, bu nedenle belli bir yaştan sonra koenzim Q10 almak çok faydalıymış!...

—Koenzim Q10 son derece antioksidan (oksitlenmeyi önleyici) olduğu için ve hücresel yaşlanmaya[4] karşı etkili bir molekülmüş, yaşlanmayı geciktiriyormuş. Anti-aging için birebirmiş!

—Beyin fonksiyonlarının kaybedilmemesi için yaşlılarda koenzim Q10 son derece koruyucu nitelikte ve bazı beyinle ilgili rahatsızlarda koruyucu fonksiyon[5] taşıyor, üstelik beyin hücrelerinde zararlı bazı maddelerin oluşumunu da engelliyormuş!

—Koenzim Q10, riboflavin ve B3 vitamini (niasin), bozuk DNA onarımlarında önemli rol oynuyormuş[6]. Kanser dâhil birçok hastalıkta, bu maddelerin DNA onarımı ile ilgili enzimleri etkin hale getirdiği düşünülüyormuş.

Yaşlanmaya karşı direnç, miyopati, kalple ilgili birçok rahatsızlık, hipertansiyon, kas hastalıkları ve kas zayıflığı, diş eti hastalıkları, kolesterol düşürme, kanser, göğüs kanseri türleri, hafıza yetersizliği, çeşitli nörolojik ve psikolojik hastalıklar, cinsel fonksiyon bozuklukları, böbrek hastalıkları, kilo kontrolü[7]. Koenzim Q 10 ile birçok hastalıkla ilişkilendirilmeye devam ediliyor.

Uzun lafın kısası, koenzim Q10 (Co Q10) adı verilen vitamin benzeri bu molekülümüzün faydalarını artık çoğumuz az ya da çok biliyoruz. Koenzim Q10 ile bir şekilde ilişkilendirilmeyen hastalık, rahatsızlık hemen hemen yok gibi.

Özetle, koenzim Q10 gerçektende birçok hastalıkta, hastalığa karşı direnç kazanabilmek için gerçekten çok önemli.

Asıl sorulması gereken soru şu olmalı: Peki bu molekül neden hayati derecede önemli?

Bu durumun temel nedeni, söz konusu molekülün hücresel enerji akışı ve enerji üretimi ile birinci dereceden ilişkili olmasından kaynaklanıyor. Teknik olarak söylemek gerekirse moleküllere elektron taşıyor (ETS), mitokondrinin enerji üretimine (ATP[8]) katkı sağlıyor, ATP’den enerji elde edilmesine yardımcı oluyor, okside olan molekülleri yakalıyor ve oksidasyonu önlüyor!










Şekil 1. a) Mitokondri b)Enerji üretiminde (kırmızı) koenzim Q10'nun yeri c) Koenzim O10 molekül yapısı

Dahası birçok hastalık söz konusu molekülün yetersizliği veya işlevsizliğinin sonucu olarak ortaya çıkıyor gibi görünüyor. Burada bazı organizma molekülleri ve koenzim Q10 ile ilgili temel anlaşmazlık ‘tavuk mu yumurtadan, yoksa yumurta mı tavuktan çıkar’ kavgasına benzer. Yani hastalıklar nedeniyle mi koenzim Q10 azalıyor, yoksa koenzim Q10 azaldığı için mi insanlar hastalanıyor?

Bu temel tartışmanın sonucu ne olursa olsun, insanlarda koenzim Q10 düzeyinin doku ve organ düzeyinde zaman içinde azaldığı gerçeğini hiçbir şey değiştiremez. Bu nedenle koenzim Q10 düzeyi organ, doku ve hücre bazında normal hale getirilmelidir.

Gerçektende hangi gerekçeyle olursa olsun, organizmaya ait doku ve organ hücreler istenilen düzeyde enerji üretemezse, zamanla tüm organların işlevini kaybetmesi sonucu kaçınılmaz hale gelir. Ve son aşamada organizma da işlevini kaybeder ve ölür. Çünkü bir organizmanın varolmasında ve işleyişinde nihai amaç enerjinin (ATP) sürekliliği ve devamı esasına dayanır. Organizma içindeki enerji üretim veya tüketimindeki sorunlar, zaman içinde hücrede başlar ve organizmada mutlaka ölümle sonlanır.


Şayet hücresel enerji akışında ve üretiminde (ATP üretiminde veya tüketiminde) bazı tersliklerin ve olumsuzlukların ortaya çıktığını varsayacak olursanız, bu durumun doku ve organları kaçınılmaz olarak etkilediği sonucu kendiliğinden daha da iyi anlaşılır hale gelir.

Hani benzetme yapacak olursak, günlük hayatımızdaki evde kullandığımız elektrik enerjisinin rolü neyse Koenzim Q10’in rolü de hücresel açıdan aynı anlamı taşır.

Fakat koenzim Q10 molekülünün önemi daha iyi anlamak için öncelikle molekülün ilişkili olduğu hücre bölümünü (organelini) biraz tanımak zorundayız. Çünkü mitokondriyi tanıyamazsak, koenzim Q10’ün önemini de yeterince anlayamayız.

Enerji işinin (enerji santralı) genel anlamda sorumluluğu hayvansal organizmalarda mitokondri adı verilen hücresel bir elemanın denetimindedir.

Hücresel açıdan işin ilginç ve tarafı hücrenin enerji üretimi hücreden bağımsız da sayılabilir; çünkü söz konusu enerji üretimi yapan mitokondrilerin kendine özel DNA’ları vardır, bu mitokondrinin enerji üretimindeki çok özel bir durumu gösterir. Daha da önemlisi hayvansal organizmalarda yaşlanma veya yaşlılık olarak karşımıza çıkan olgunun büyük bir bölümü mitokondri adı verilen enerji santralarımızın düzgün çalışmasıyla ilişkili olmasından kaynaklanır. Bu nedenle mitokondriyi hesaba katmayan yaşlanma teorilerinin çoğu nedense bana çok saçma gelir. Gerçekte bütün gerontolojik araştırmalarda ‘mitokondri’ faktörü mutlaka ele alınır.


Çünkü çok yıllık bitkilerde (ağaçlarda) enerji üretiminden (ve depolanmasından) sorumlu, yani bir anlamda mitokondrinin karşılığı olan kloroplastlarları olan bitkilerde, yaşlanma olgusunun gerçekleşmesi büyük oranda (ışık, su, hava ve toprak kalitesi gibi) dış faktörlere bağımlıdır. Bu söz konusu faktörlerdeki düzensizlikler, özellikle çok yıllık bitkilerde yaşlanmayı beraberinde getirir (?).


Yani mitokondri faaliyetleri, mitokondriyi etkileyen iç ve dış faktörlerin düzenlenmesi yaşlanma olgusuyla her anlamda ilişkili olmak zorundadır.


İşte bu nedenle mitokondri adı verilen hücrelerimizde bulunan enerji santralleri ve santrallerimizi etkileyen faktörler düşündüğünüzden çok daha ötede, ölüm-kalım derecesinde önemlidir. Biyoloji, biyokimya ve tıp kitaplarında mitokondri kökenli hastalıklar, mitokondri DNA’larındaki çeşitli mutasyonlar ayrıca incelenir. Hücresel enerji iç ve dış faktörler nedeniyle hatalı gerçekleşiyorsa ise, moleküller sadece okside formunda kalıyorsa, bu durumun organizmaya yansıması da kaçınılmazdır. Mitokondri yoksa yaşanmaz demeye gerek yok, zaten biliyorsunuz…

Bu nedenle biz memeli canlıların yaşlanma sorunu sadece hücre çekirdeği ve DNA’larıyla ile ilişkili değildir, yaşlanmayı sadece hücre çekirdeği genleri ve DNA’larıyla özdeşleştirmek, mitokondri DNA’larını ve işlevini görmemek aptallık olur. Yaşlanma sorunu hücresel enerji santrallerimiz olan mitokondrinin ve mitokondri DNA larıyla da ilişkili olmak zorundadır. Mitokondri, hücre çekirdeğindeki genlerden farklı ve bağımsız olarak çalışan genleri de kendi içinde barındırır. Bu tıpkı hücre çekirdeğinde olduğu gibi, mitokondrinin de tıpkı hücre çekirdeği genleri gibi (en az 37 adet) protein ya da enzim sentezlediğini göstermek için yeterlidir. Mitokondri DNA’larıyla sentezlenen protein ya da enzimlerin yarısından fazlası, elektron ve hidrojen aktarımıyla, hidrojen ve oksijen içerikli moleküllerin birbirleriyle bağlanmasıyla, ATP yapım ve yıkımıyla ilgili olan molekülleri içerir.

Hani size sanki ‘sihirli’ bir sözcük gibi söyleyip duruyorlar ya, antioksidan alın, hücrede oksidatif hasar oluyor filan diye, oksidatif hasarı engellemekte koenzim Q10 ve mitokondrinin görevi

Yani okside, oksidasyon, antioksidan, redoks, redüksiyon gibi karmaşık kimyasal kelimelerini duyacak olursanız mutlaka mitokondriyi ve koenzim Q10’i hatırlamak zorundasınız. Elbette hücresel enerji sağlamakla görevli mitokondrilerimizin düzgün çalışmasını etkileyen birçok vitamin (vitamin B2, B6, B12, C, folik asid, niasinamid, pantotenik asid), farklı mineraller gibi iç ve dış faktör var!

Koenzim Q10’da bu faktörlerden sadece birisi!...

Fakat bize göre belki de en önemlisi…

Çünkü aklınıza gelen ve gelmeyen birçok molekülün okside olmasını engellemek (bazı moleküllerle birlikte, örneğin vitamin E ile birlikte) koenzim Q10 adlı molekülün görevi. Bu molekülün yokluğunda hücrede oluşan moleküller, eksik elektron yapılarıyla yola çıkıyorlar yani günümüzün moda deyimiyle okside oluyorlar. Böylece başka moleküllerle olası birliktelikleri (birleşmeleri) de zarar görüyor; çünkü okside bir molekülün birleştiği molekülde okside durumda geçiyor. Böylece birleşmeler tam gerçekleşmiyor ya da tüm bileşik okside formunda kalabiliyor ve organizmada hiçbir işe yaramıyor ve birikiyor!

Ve yaşlandıkça organ, doku ve hücre bazında koenzim Q10 miktarı azalıyor!...

Hem de sürekli, artan bir hızla…

Bu yüzden kalp yetmezliği[9], damar sertliği ve kalp zayıflığı olanlara dışardan besinle verilen koenzimQ10 haklı olarak bazı insanlara oldukça iyi geliyor!

Araştırma yapmak için konu bulmakta zorlanan araştırmacılara basit bir öneri…

Şayet bilimsel yayınlarda şu ana kadar koenzim Q10 ile ilişkilendirilmemiş her hangi bir hastalık, rahatsızlık varsa hemen bu konuda çalışmaya başlasınlar mutlaka istatistiksel açıdan (negatif ya da pozitif anlamda) son derece anlamlı sonuçlara ulaşacaklardır.

Bu bir öngörü ya da falcılık değil tam tersine hücre, mitokondri ve koenzim Q10 ilişkisini bilenler için oldukça basit bir gerçekliktir, bu temel gerçekliğin ödülü Kimya Dalında Nobel ödülü olarak 1978 de Peter Mitchell’e verilmişti. Bu gerçeklikle çeşitli hastalıklar arasında istediğiniz her hastalıkla anlamlı ilişkiler kurabilir, amaç sadece akademik yayın yapmaksa, koenzim Q10 daha konusunda yüzlerce akademik yayın yapabilirsiniz.

Elbette doktorunuza koenzim Q10’u sorduğunuzda, elbette besin ya da hazır tabletler yoluyla koenzim Q10 alınabileceği söylenebilir!

Bu da bir yol…

Çoğu insanın bilmediği ve mutlaka söylenmesi gereken şeyler var.

Bu önemli molekülün hücre içinde kolesterol yapımı (sentezi) sırasında ortaya çıkıyor olduğunu bilmek!...

Unutmayın: Koenzim Q10 sadece ve sadece kolesterol molekülü yapılırken (sentezlenirken) ortaya çıkar. Yani aslında vücudumuz bu molekülü kendi üretmek zorundadır.

Koenzim Q10 vücutta oluşumu için kolesterol sentez yolundan başka, bilinen (farnesilpirofosfat), hiç bir yol yok!


















Şekil 2. Koenzim Q10 kolesterol sentezi sırasında elde edilen bir moleküldür.


Peki ya, bu durumu bile bile, koenzim Q10 molekülünün oluşumu için gerekli yol olan, kolesterol yapım yolunu ilaçlarla engellersek[10] mitokondrilerde enerji üretimi (ATP) azalmaz mı, okside moleküller artmaz mı?’ sorusunun cevabını artık biliyorsunuz. Evet, kaçınılmaz olarak hücresel enerji (ATP) hücre, doku ve organ düzeyinde mutlaka azalır, azalmalı!
Bu durumun tersini yani koenzim Q10 ve Statin ilaçlarının ilişkisi de kasların çok fazla etkilenmediğini, koenzim Q10 düzey ve ATP ilişkisinin, Statin türü ilaçlardan bağımsız olduğunu iddia eden araştırmacılar da elbette var. Onların düşüncelerine göre bu ilaçlar mitokondri faaliyetleri ve kaslarımızı etkilemiyor olabilirmiş (kanser, miyopati, ALS vb hastalıklar bu ilaçlarla bağlantılı olmayabilirmiş), söz konusu koenzim Q10 ve statinler ilişki aslında çok açık[11] değilmiş vs vs!

Komik! Gerçekten de çok komik!...

Bazı araştırmacılar kolesterol sentezi sırasında ortaya çıkan farklı organizma moleküllerini unuttukları için, iddialarının ne kadar komik olduğunun hala farkında değiller sanırım…

Kolesterol yapımı (sentezi) engellenirse, koenzim Q10 azalır ve mitokondrilerde enerji (ATP) dengesiz duruma gelir, okside moleküllerimizde sürekli artar!

Her hücre, doku ve organımızın enerjiye ve okside olmayan moleküllere ihtiyacı vardır.


Kolesterol yapımını engelleyen çeşitli ilaçlar, kalp yetmezliği (heart failure) konusu tam anlamıyla komedi hala tartışıyorlar[12]: Bu ilaçların kalp kaslarına iyi geldiği bile iddia edilebiliyor!

En çok çalışmak ve enerji üretmek (ATP) zorunda olan organlarımızdan biri de kardiyoloji biliminin alanında olan kalp değil midir? Günde kaç kez kasılmak zorundadır? Günde kaç litre kanı vücudumuzda dolaştırır hiç düşündünüz mü? Kolesterol ilacını sürekli alan kişilerde, bazı enzimlerle birlikte (AST, ALT) neden CK enzimi (kreatin kinaz) çoğunlukla yükselir? Bu ilaçlar neden kaslara zarar veriyor, kas hücrelerinde ölümlere sebep oluyor? Peki, bu ilaçlar[13] kalp kaslarına ne yapar!

Uyanın beyler!

Kolesterol düşürücü ilaçlar[14] (statinler) verenler ve alanlar lütfen dikkat!

İlaç vermeden-almadan önce bir kez daha düşünün, bu ilaçlar koenzim Q10 düzeyini arttırıyor mu, yoksa düşürüyor mu[15]?

Koenzim Q10 azalmışsa, mitokondriler nasıl enerji (ATP) üretecek?


Mevlüt Durmuş
Uzm.Biyolog
03 Ekim 2008




Kaynak ve Dipnotlar
[1] Yalcin A, Kilinc E, Sagcan A, Kultursay H.(2004). Coenzyme Q10 concentrations in coronary artery disease. Clin Biochem. 2004 Aug;37(8):706-9. (Abst)
[2] Ochoa JJ, Quiles JL et al (2007). Effect of lifelong coenzyme Q10 supplementation on age-related oxidative stress and mitochondrial function in liver and skeletal muscle of rats fed on a polyunsaturated fatty acid (PUFA)-rich diet. J Gerontol A Biol Sci Med Sci.2007 Nov;62(11):1211-8.(Abst)
[3] Rusciani L, Proietti I et al (2006). Low plasma coenzyme Q10 levels as an independent prognostic factor for melanoma progression. J Am Acad Dermatol. 2006 Feb;54(2):234-41. Epub 2005 Dec 27. (Abst)
[4] Navas P, Villalba JM, de Cabo R. (2007) The importance of plasma membrane coenzyme Q in aging and stress responses. Mitochondrion. 2007 Jun;7 Suppl:S34-40. Epub 2007 Mar 16 (Abst)
[5] Li G, Zou L, Jack CR Jr, Yang Y, Yang ES.(2007). Neuroprotective effect of Coenzyme Q10 on ischemic hemisphere in aged mice with mutations in the amyloid precursor protein. Neurobiol Aging. 2007 Jun;28(6):877-82. Epub 2006 Jun 30. (Abst)
[6] Premkumar VG, Yuvaraj S, Shanthi P, Sachdanandam P.(2008). Co-enzyme Q10, riboflavin and niacin supplementation on alteration of DNA repair enzyme and DNA methylation in breast cancer patients undergoing tamoxifen therapy. Br J Nutr. 2008 Apr 1:1-4. [Epub ahead of print] (Abst)
[7] http://www.americanchronicle.com/articles/46598
[8] ATP, adenozin tri fosfat, parçalandığında hücrelere enerji sağlayan molekül adı.
[9] Singh U, Devaraj S, Jialal I (2007) Coenzyme Q10 supplementation and heart failure. Nutr Rev. 2007 Jun;65(6 Pt 1):286-93 (Abst)
[10] Caliscan S, Caliscan M, Kuralay F, Onvural B (2000) Effect of simvastatin therapy on blood and tissue ATP levels and erythrocyte membrane lipid composition. Res Exp Med. 2000;199:189-194.
[11] Leo Marcoff et al (2007). The Role of Coenzyme Q10 in Statin-Associated Myopathy. J Am Coll Cardiol, 2007; 49:2231-2237, doi:10.1016/j.jacc.2007.02.049 (Published online 24 May 2007).
[12] Laufs U, Custodis F, Böhm M.(2006) HMG-CoA reductase inhibitors in chronic heart failure: potential mechanisms of benefit and risk. Drugs. 2006;66(2):145-54 (Abst)
[13] http://content.onlinejacc.org/cgi/content/full/49/23/2231
[14] Tavintharan S, Ong CN et al (2007). Reduced mitochondrial coenzyme Q10 levels in HepG2 cells treated with high-dose simvastatin: a possible role in statin-induced hepatotoxicity? Toxicol Appl Pharmacol. 2007 Sep 1;223(2):173-9. Epub 2007 May 26. (Abst)
[15] Littarru GP, Langsjoen P (2007). Coenzyme Q10 and statins: biochemical and clinical implications. Mitochondrion. 2007 Jun;7 Suppl:S168-74. Epub 2007 Mar 27 (Abst)
DR. MERCOLA VE KOENZİM Q10 (İNGİLİZCE)