1 Kasım 2010 Pazartesi

Genetik kolesterol yüksekliğinde gizlenen gerçekler


Sağlık Bakanlığı, özellikle çocuklardaki ‘genetik

kolesterol yüksekliği’ olgusunda

ilaç (statin) kullanımını tümüyle yasaklamalı,

genetik kolesterol yüksekliğinde karaciğer naklini

mutlaka zorunlu hale getirmelidir.





Genetik kolesterol yüksekliğinde gizlenen gerçekler

Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliğinde ‘Sebep-Sonuç’ ilişkilerini gerçek anlamda kavrayan beyinler, hiçbir zaman kolesterol düşürücü ilaç (statin) kullanmaya cesaret edemezler! Fakat hala bu ilacı kullananlar-kullandıranlar olduğuna göre bir tarafta çok ciddi bir mantık sorunu var demektir.

İnsanların kafalarında sözde bilimsel ‘kavram kargaşaları’ oluştuğunda, uyanık ilaç şirketleri bunu acımasızca kullanır. Şimdi çocuklara da kolesterol ilacı kullandırabilmek, cirolarını daha fazla yükseltebilmek için janjanlı sakız gibi çiğnenebilen şekerli kolesterol ilaçları (statin) (1)yapmak için patent aldılar. Sonuç olarak, insanları kolesterol ilaçları konusunda aptal yerine koyan ilaç şirketlerinin kazandıkları para yetmedi, çocuklarımızı da şekerin içine karıştırılmış ilaçlarla (2) kandırmak için harekete geçtiler.

Bütün bilim insanları, kandaki kolesterol yüksekliğine yönlendirilmiş durumda. Tam bir tavşan kaç, tazı tut oyunu. Kandaki kolesterol yükseldiği anda, eş zamanlı olarak hücre içinde neler olup bittiği ile uzmanlar dahil kimse ilgilenmiyor. İlaç şirketleri, hücre içinde kolesterol ve steroid oluşumunu engelleyen statin ilaçlarının kullanımında, hücresel kolesterol ve steroid eksikliği nedeniyle (3) çocuklarda oluşacak bin bir çeşit hastalığı elbette düşünmez. İlaç şirketleri ve onların destekçileri çocuklardaki steroid hormon düzensizliğini, kemik gelişimini, kas gelişim bozukluklarını, beyinleri minimum çalışan veya beyinleri hiç çalışmayan nesiller ortaya çıkaracaklarının farkında bile değiller, çocukların ve insanların beyin yapıları (4) onları hiç ilgilendirmiyor.

Çocuklarda genetik (ailesel) kolesterol yüksekliğinde, Amerikan Pediatri Derneği’ne göre de bu ilaçlar (5) kullanılmalıymış!

Büyüklere yaptınız, hiç olmazsa çocuklarımıza bu kötülüğü yapmayın!

Önce, gerçekten genetik kolesterol yüksekliğinin ne olduğunu anlayın!

İlaç şirketleri ve sözde bazı diplomalı uzmanlar, genetik kolesterol yüksekliğinin üretim değil, kanda birikim olduğunu anlayın, genetik kolesterol yüksekliğinde ‘fazla hücresel kolesterol üretimi’ diye bir şey yok, kafadan uydurmayın! Sadece bu da değil; kanda kolesterol yükseldiği anda ortaya çıkan hücre içindeki kolesterol ve steroid eksikliğini göremeyecek kadar saf olmayın, bir de ayrıca kolesterol düşürücü ilaç kullanacak kadar ‘mantıksız’ bir yola sapmayın!...

Kafalarını kuma gömmek, gerçeği yok saymaya çalışmak…

İşte size vahşi kapitalizm ve magandalık…

Her yerde magandalık…

Bazen rasgele sağa sola sıkılan tabancada, bazen trafikte, bazen de bilimde; nerede olduğu fark etmez magandalık her yerde magandalıktır...

Trafik magandaları malum, hani ehliyetlerini alınca kendilerini yolların kralı olarak görüp, hemen kocaman bir at gözlüğü takar, kırmızı ışık, yeşil ışık, yol işareti, yaya, kanun, kural, mantık, felsefe ve akıl gibi kavramları hatırlamazlar, doğrularından günden güne uzaklaştıkça uzaklaşır, hani direksiyon başında canavarlaşırlar, az çok vardır sağda solda bilirsiniz…

Bu tipler hatalarını, ancak büyük kaza yaptıktan sonra anlayacak kadar kendilerini zeki olarak görürler ki, aslında bu zekanın değil başka bir şeyin tanımıdır!...

Bir de bilimin magandaları vardır, ehliyet alanları farklı da olsa da, davranışlar trafik magandalarımızla büyük bir benzerlik gösterir!

Bizim, hepimizin genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği anlayışımızda da biraz magandalık vardır. Bazı zekalar, hücre içi kolesterol ve kan kolesterolünün farkını anlama yeteneğinden yoksun olduğunda kolesterol düşürücü ilaçları (statinleri) elbette baş tacı yapabilirler. Bu işin mantığı bellidir; onların düşüncesine göre kandaki kolesterol yüksekliği, karaciğer hücrelerinin fazla ve aşırı kolesterol üretmesiyle ilgilidir. Kandaki yüksek kolesterolün oluşma nedenini, hücre içi kolesterol sentezinin (yapımı) artması olarak tanımlar, tedavi yöntemlerini ona göre geliştirir ve yapılabilecek en büyük hatayı yaparlar…

Elbette bu ilaç şirketlerinde ve bilimdeki maganda grubun başka ortak özellikleri de vardır.

Kırmızı etin, sütün, yumurtanın, yağlı besinlerin kan kolesterolünü yükselttiğini sanacak kadar beyinleri uyuşturulmuştur; bu konuda benim gibi meslekten olmayanları (6)hiç takmadıkları gibi kendi meslektaşlarının uyarıları (7) hiç önemli değildir onlar için, sağa sola bakmadan dümdüz bir mantıkla ilerlemeye çalışırlar: Bu konuda deney ve gözlem yapmaktan özenle kaçınırlar, deney yapmak yerine sadece ‘laf yapmayı’ tercih ederler. Her türlü düşünceyi aşağılar ve küçümserler. Bilimin tek hakiminin kendileri olduğunu iddia ederler, tıpkı yollarda,yolların tek hakiminin kendileri olduğunu sananlar gibi…

Kolesterol düşürücü (statinlerle) ilaçlarla hücre içinde kolesterol ve steroid yapımını engelleyince, her şeyin güllük gülistanlık olacağını düşünebilecek kadar aşırı kızgın ve tuhaf romantiktirler. Kolesterol düşürücü ilaçların (statinlerin) karaciğer hücreleri dahil, bir çok hücreyi öldürdüğünü, karaciğerde hücreler öldüğü için kolesterol düzeyinin düşük göründüğünü anlamak ve görmek istemezler. Yani işlerine gelmeyen noktada, kör numarası yapmanın yanında ayrıca şaşı numarası da yaparlar!...

Siz nerenizi yırtarsanız yırtın: Anlatamazsınız!

Çocuklarda kolesterol ilacı kullanacakmış, yazık!

Peki, bu durumdan kim sorumlu?

İlaç şirketleri mi, yoksa ilaç şirketlerine teslim olanlar mı?

Kendilerini ‘muhteşem ve dayanılmaz’ bilim adamı görenler, sağda solda nutuk atan beylerin, hücresel steroid eksikliği olayının ciddiyetini henüz tam olarak kavrayamamış olması bilim adına gerçekten üzücü, umarım gelecekteki bir gün ‘hücresel steroid ve kolesterol eksikliği’ni kavrarlar…

Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği konusu önemli.

Çünkü, genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği bahane edilerek çocuklara ilaç (statin) vermeye çalışanlar var ve bu konuda daha çok çalışacaklar.

Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği konusunda, kolesterol düşürücülere (statin ilaçlarına) kurban gitmemek için, bazı ünvanlı akademisyen ve doktorlarımızın bilmediği-bilmek istemediği fakat sizlerin okuyucu bilmeniz gereken önemli noktalar şunlardır:

1.Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliğinde, hata tümüyle karaciğerdedir, karaciğer hücreleri kandaki kolesterolü geriye alamazlar. Bu kanda kolesterolün (ve partiküllerin) mecburen ve sürekli birikmesi demektir. Yani kolesterol yüksekliği aslında tümüyle göreceli bir yüksekliktir ve bu yüksekliğin hücresel kolesterol üretimiyle bir ilişkisi yoktur. Genetik kolesterol yüksekliği, fazla kolesterol üretimi değildir anlayacağınız! Genetik kolesterol yüksekliğinde, karaciğerdeki kolesterol üretimi değil, kandaki kolesterol birikimi ön plandadır. Doktorların çoğu bunu size söyleyemez.

2. Hücresel üretim ve kanda birikim birbirinden çok farklı olaylardır, fakat bilim bu farkı anlamamakta ısrar etmekte, üretim ve birikim arasındaki farkı anlamak yerine kafasını kuma gömmeyi tercih etmektedir.

3. Herhangi bir biyokimyasal yüksekliğin hücresel üretim ya da zorunlu birikim nedeniyle ortaya çıkmış olması, insanlara uygulanan tedavi yöntemleriyle birebir ilişkilidir.

4. Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği konusunu insanlarımıza fazla hücresel kolesterol üretimi olarak anlatanlar veya öyle anlayanlar (kusuruma bakmasınlar) tam bir bilim magandasıdır.

5. Hücre içinde fazla kolesterol sentezine (yapımına) bağlı bir yükseklik varsa kolesterol sentezini durduran ilaç (statin) kullanabilirsiniz. Fakat hücre içinde fazla kolesterol sentezine (yapımına) bağlı olmayan bir nedenle kanda yükselen kolesterolü, hücre içinde (statinle) engelleyemezsiniz, bu bilim dışı olmaktır.

6. Genetik kolesterol yüksekliği, genel anlamda karaciğer hücrelerindeki ‘kolesterol ve partikül toplayıcılarının (LDL-reseptörlerinin) iyi çalışmadığını gösterdiği için gerçekten önemlidir. İki sorun ortaya çıkar: Kanda partiküller ve kolesterol birikmiştir, hücre içine geri dönemeyen partiküller (ve kolesterol) nedeniyle, hücrenin kolesterol konsantrasyonunda azalma başlamıştır.

7. Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği kanda ‘birikim’ nedeniyle oluşur. Bunu defalarca havuz örneği (8) ile açıklamış olsak ta bir kez daha hatırlatmakta fayda var: Havuzu dolduran ve boşaltan musluklarımızdan, havuzumuzu boşaltan musluk tıkandığı için, bizim havuzumuz taşmaktadır. Havuzun taşma nedeni havuzu dolduran muslukların çok fazla aşırı açık olması değil, havuzu boşaltan muslukların tıkalı olmasıdır. (Bu kadar basit bir anlatımı hala anlamayanlara gerçekten şaşıyorum!)

8. Genetik yüksekliklerde kanda partikül ve kolesterol birikimi oluşur. Kanda kolesterol ve partikül birikimi (yüksekliği) bir çok hastalıkla ilişkilendirilebilir. Çünkü söz konusu birikimin organizmaya mutlaka bir ağır faturası olacaktır. Fakat bu durum hücre içinde kolesterol ve steroid açığının (konsantrasyon olarak) sürekli azaldığı sonucunu değiştiremez, yaşlandığımız süre içerisinde hücre içi kolesterol konsantrasyonu ve steroidler sürekli zaten azalmaktadır.

9. Kanda kolesterol yüksek olsa da, hücre içinde bütün hormonlar ve steroid kökenli yapılar (D vitamini vs) sürekli azalmasının nedenini anlamayan bilim adamları yeni paradigma ile bunu gerçekleştirebilirler: Kandaki kolesterol konsantrasyonu ve hücre içi kolesterol konsantrasyonu birbiriyle ters orantılıdır.

10. Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği, hücre içinde fazla kolesterol üretimi ile ilişkili olmadığı için, hücre içinde kolesterol yapımını durduran ilaç kullanımı (statin) zaten akıl ve mantık dışıdır, böyle bir durumda statinleri (yani hücre içinde kolesterol yapımını durduran ilaçları) savunmak anlamsız ve saçmadır.

11. Genetik kolesterol yüksekliği üzerine çalışan kişiler, hücre içi kolesterol konsantrasyonu (miktarı) ve enzim aktivasyonu kavramlarını birbirine karıştırmıştır. Hücre içinde enzim aktivasyonunun fazla olmasını (anlamsız bir şekilde) kandaki kolesterol yüksekliğine bağlamışlardır ki, bu da maalesef bilimin en akıl almaz magandalığıdır. Çünkü hücre içi kolesterol ve steroid konsantrasyonu hücre açısından yeterli olana dek genler ve enzimler mutlaka çalışmak zorundadır. Hücre açısından önemli olan enzim aktivasyonu değil, son ürün yani kolesterol ve steroidlerin hücre için yeterli olup (9)olmamasıdır.

12. Genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği kavramında kolesterol sentezleyen enzim aktivasyonlarının artması, hücre içinde kolesterolün konsantrasyon olarak arttığını göstermez, tam tersine hücre içi kolesterol ve steroidlerin yetersiz olduğunu gösterir.

13. Bu nedenle hücre kana verilmek için partikül oluşturduğunda, partiküllerdeki kolesterol ve çeşitli yağ asitleri eksik olabilir (small LDL). Söz konusu küçük partiküller de LDL reseptörlerince (10)tanınmazlar.

14. Genetik kolesterol yüksekliği, hücre içinde değil, kanda ortaya çıkan bir genel durum tespitinden, kanda oluşan partikül birikimi gösterdiği için (LDL birikimi) değerlidir, başka bir anlam taşımaz.

15. Genetik kolesterol yüksekliğinde bu nedenle tek tutarlı ve gerçekçi çözüm karaciğer naklidir. İlaçlar (statinler), kanda kolesterol düzeyini düşürse bile gerçekte hiç bir işe yaramaz.

16. Statin ilaçları hücre içi steroid ve kolesterol sentezi imkansızlaştırarak, dolayısıyla metabolizmayı bozarak hücreyi öldürür. Genetik kolesterol yüksekliğinde, statinlerin işe yaradığını söyleyenler de, (kusura bakmasınlar) bizce büyük bir yanılgı içindedirler. Bu nedenle özellikle çocuklarda ortaya çıkan, kanda belirlenen genetik (ailesel) kolesterol yüksekliklerinde karaciğer nakli, Sağlık Bakanlığı’nca zorunlu hale getirilmeli, varsa çeşitli yöntemlerle karaciğer nakli imkanı sonuna kadar kullanılmalı, tüm sağlık harcamaları yine Sağlık Bakanlığı’nca karşılanmalıdır.

17. Uzmanlar, kolesterol ve steroidlerin yaşamsal önemini, özellikle çocuk gelişimindeki önemini unutmamalı, genetik kolesterol yüksekliğinde statin ilaçları değil ‘karaciğer nakli’ ön plana alınmalı, organ nakli önemsenmeli, bu konuda insanlar cesaretlendirilmelidir.

18. Çocuklarda kolesterol yükseldiğinde statin kullanmak saçmadır. Fakat bu durumu göremeyen, hücre içi steroid metabolizmasıyla, kan kolesterol düzeyinin zıtlığını anlamayan bazı araştırmacıların durumu daha da saçmadır!


Çocukları lolipopla, sakızla, şekerle kandırmaya çalışan (11)ve kendilerini çok akıllı sanan uyanık ilaç tüccarlarını, ilerleyen bir zamanda isminden ve kendinden utanacaklarla birlikte bilimin karanlık sayfalarına havale ediyorum…

Son söze gelince!

Son sözü de zamana bırakıyorum…


Mevlüt Durmuş

01 Kasım 2010

www.kolesterolmasallar.blogspot.com


KAYNAK VE DİPNOTLAR

2. http://www.advancezine.com/advance/2010/7/6/pfizer-gets-eu-approval-for-kids-cholesterol-drug.html

3. http://beslenmebulteni.com/besin/index.php?option=com_content&view=article&id=275:huecre-ici-kolesteroluenuezuen-eksik-olabileceini-hic-dueuenduenuez-mue-&catid=77:kolestrol&Itemid=420

4. http://beslenmebulteni.com/besin/index.php?option=com_content&task=view&id=137&Itemid=73

5. http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2010/02/12/yazilar/elestirel-yazilar/ilaclar/bizim-oglan-da-kolesterol-hapi-iciyor-amcasi/

6. Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul.

7. Prof.Dr. Ahmet Aydın (2009). Taş Devri Diyeti. Hayykitap. İstanbul

8. http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2008/10/bilimin-lgn-yanlgs-karacier-fazla.html

9. Mevlüt Durmuş (2007). Manifesto Çarmıha Gerilen Molekül ve Modern Bilimin Kolesterol Masalları. Platin Yayınları. Ankara.

10. Mevlüt Durmuş (2003). Kolesteroldeki Kaos. Nobel Yayın. Ankara

11. http://www.naturalnews.com/030213_cholesterol_drugs_children.html

20 Ekim 2010 Çarşamba

Gelecekteki yeni kanser ilacınız: Statinler....



Kolesterol düşürücü ilaçlar

(statinler), hücrelere ve dokulara zarar vermez,

hücreleri öldürmez diyenler,

kanser-statin araştırmalarını görünce

utanıyorlar mı?


MEVLÜT DURMUŞ




GELECEKTEKİ YENİ KANSER İLACINIZ: STATİNLER….

Bizim yıllar önce ve tekrar tekrar [1]söylediğimiz, kanser-statin ilişkilerinin tekrar gündeme gelmesi hiç te şaşırtıcı değil. Büyük ilaç şirketleri statinlerin kullanım alanının genişletilmesi için yine atağa geçti, statin ilaçlarının kanseri ve kanser riskini azalttığı yolunda çeşitli haberleri yeniden literatürler yoluyla (bilimsel yayın) servise koydu. Bu oyun denenmiş, riskleri görülmüş daha sonra statinlerin (kolesterol düşürücü ilaçların) kanser riskini azaltmak veya arttırmak yolunda hiçbir etkisi olmadığına dair de bir çok yayın[2] yapılmıştı. Yeniden devreye sokulan (eski çalışma) ise şöyle gündeme geldi:

ABD'de yapılan geniş çaplı bir araştırma, kolesterol düşürmek amacıyla kullanılan statin grubu ilaçların, kolon kanseri riskini azaltabileceğini gösterdi.

Dr. Jewel Samadder başkanlığında Michigan Üniversitesinden bir grup bilim adamının, 2,5 milyon gönüllünün katıldığı 22 araştırmanın sonuçlarının birleştirilmesiyle yaptığı analiz, statin grubu ilaçların kullanımının kolon kanserine yakalanma riskini yüzde 12 oranında düşürdüğünü ortaya koydu.

Yaptıkları analizin sonuçlarını American College of Gastroenteroloji adlı tıp kurumunca düzenlenen bilimsel toplantıda sunan araştırmacılar, statin gubu ilaçların kolesterol düşürmek ve kalp hastalıkları riskini azaltmanın çok ötesinde faydalarının bulunduğuna dikkati çekerek, bu ilaçların uzun süreli kullanılması halinde kolon kanserine yakalanma riskinin daha da düştüğünü belirlediklerini belirtti.

Araştırmayı yürüten ekibin başkanı Samadder, toplantıda yaptığı açıklamada, “Gözleme dayalı çalışmalarımız, statin grubu ilaçların uzun dönemli kullanımının, aralarında meme, prostat, akciğer, pankreas ve karaciğer kanserlerinin de bulunduğu birçok kanser türüne yakalanma riskinin azalmasıyla da ilişkisi bulunduğunu gösterdi” diye konuştu.

Ancak statin grubu ilaçların kullanımının da bazı riskler taşıdığı uyarısında bulunan uzmanlar, bir grup İngiliz araştırmacının mayıs
ayında yayımladığı bilimsel raporun, bu grup ilaçları kullanan kişilerde karaciğer bozukluğu, kas zayıflığı ve katarakta yakalanma riskinin arttığını ortaya koyduğuna dikkati çekiyor.”[3]


İnsanların kafası ilaçları konusunda iyice allak bullak edildi, düşünemez hale getirildi. Statin ilaçları ve kanser haberleri öylesine servis[4] edildi ki, birçok faydasının yanında çeşitli kanser (kolon kanseri vs) türlerine de iyi geldiği, kanser riskini düşürdüğü söylendi.

Haberde kötü olan, statinlerin kanser hastalarında kullanılması değil! Bu ilaç kanserli insanlarda kullanılabilir, hücreleri öldürüyor, elbette kanserli doku ve organdaki hücrelerini de öldürecek...

Kötü olan 'diğer faydalarının yanında' ibaresinin statinlerle birlikte yazılması ve ilacın zararlarının çok ustaca gizlenmesi...

Yani röntgen ışınları kanser hücrelerini öldürüyor, kanser hastaları kurtuluyor dile, hiç kimse biraz atom bombası istemez!...

Statin, ilaç şirketleri ve kanser araştırmaları üçgeni oldukça ilginç.

Bu ‘statin ilaçları hakkında’ yıllardır reddedilen bir gerçeği, itiraf etmenin başka bir yolu kanser-statin araştırmaları aslında…

Haydi, gelin birlikte biraz akıl oyunu oynayalım:

1. Bu ilaçlar hücre (statinler) öldürücü bir potansiyele sahiptir, kanser araştırmaları bu durumu onaylıyor. Yani daha önce bu ilaçlar karaciğerdeki, dalaktaki, böbrekteki ve beyindeki (!) hücreleri öldürebiliyormuş!

2. Bu ilaçlar, özellikle memeli canlılarda, hücrelerin kolesterol de dahil bütün steroid üretim sistemini yok ederek etki eder, hücreleri öldürürler. Kısacası statin (kolesterol) ilaçları hücre öldürücü yani ‘sitotoksik’miş.

3. Statinler elbette diğer sağlıklı hücrelerle birlikte kanserli hücreleri de yok ederler, fakat bu hücreleri yok etme sırasında ‘sen kanserli hücresin, sen değilsin’ şeklinde kanserli hücreyi ayırma yeteneği yoktur.

4. Söylenmeyen ve anlatılmayan, bu ilacın kanserli hücreler de dahil, bütün hücreleri öldürdüğü gerçeğidir. Kanserli hücreler diğer hücrelere oranla (metabolik açıdan) daha obur olduğu için, statinlerin hücre öldürme işinden daha yoğun etkileniyor olabilir.

5. Yıllar önce söylediğimiz gibi, bu ilaçlar kanser ilacı olarak kullanılabilir fakat bunun için, bu ilaçların diğer hücreleri öldürmeden, doğrudan kanserli hücrelere yönlendirecek mekanizmalar üzerinde çalışılmalıdır.

6. Gerçekten de şayet, statin molekülleri doğrudan, diğer sağlıklı hücreleri etkilemeden, kanserli doku veya organa yönlendirilirse, kanserli hücreleri de öldürecektir.

7. Unutmayın: Statin moleküllerini doğrudan kanserli dokulara yönlendirecek mekanizmaların bulunması koşuluyla, kanserli hücrelerin öldürülmesi elbette insanların faydasına olabilir.

Bu ilacı kanserli insanlar, söylediğimiz şartlar bulunursa (ilacı hedef kanserli organa ulaştıran mekanizmalar) bulunursa kullanabilir. Yani, gelecekteki yeni kanser ilacınızın, statinler (kolesterol düşürücü ilaçlar) olması bizce kaçınılmaz[5] görünüyor.

Asıl gerçek şudur:

Statin ilaçları, kanserli insanlarda kanserli hücreleri öldürürken, sağlıklı hücrelerde yeni kanser odakları[6] oluşturabilir…

Bu ilacı kolesterolü yüksek olanlar kullandığında ise bu ilacı kullanan insanlarda kanser riski artacaktır[7].

Kaç kişinin anlayacağını bilmesem de tekrar söylemek zorundayım:

Unutmayın!

Statin ilaçlarını siz, kanser tedavisinde kullanılan ‘röntgen ışınları, radyoaktif ışınlar’ gibi düşünün…

Bu ilaçlar, kanser olmayanları kanser yapabilir, fakat kanserli hücreleri de öldürür: Çünkü statin ilaçlarının işi memeli canlılardaki hücreleri öldürmek, bu işi hücrenin steroid metabolizmasını yok ederek gerçekleştirmektir.

Kanserli hücre ya da sağlıklı hücre...

Statin için bu farketmez!...

O, katildir, hücre öldürür...

Elbette kanserde de kullanılabilir.

Kısaca:

Neyi bildiğiniz değil, bildiğiniz şeyi nasıl kullandığınız önemli!

Hatırladınız mı?



Mevlüt Durmuş

Uzm. Biyolog

20 Ekim 2010

www.kolesterolmasallar.blogspot.com



KAYNAK VE DİPNOTLAR

[1] Mevlüt Durmuş (2007). Manifesto: Çarmıha Gerilen Molekül ve Modern Bilimin Kolesterol Masalları. Platin

Yayınları, Ankara.

[2] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap.İstanbul.

[3] http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/16078849.asp?gid=373

[4] http://www.pharmatimes.com/Article/10-10-19/Statins_could_reduce_colon_cancer_risk.aspx

[5] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2008/06/kolesterol-drc-ilalar-kansere-hem-dert.html

[6] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2008/03/dk-kolesterol-ve-kanser-ilikisi.html

[7] http://www.milliyet.com.tr/Yasam/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=yasam&KategoriID=&ArticleID=986472&Date=04.09.2008&b=Bu%20kolesterol%20ilaci%20kanser%20riski%20tasiyor

15 Ekim 2010 Cuma

Genetik kolesterol yüksekliği yüzyılın yalanı mı?





Üzgünüm,
yanlış biliyorsunuz,
genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği,
karaciğerdeki hücrelerin
çok fazla kolesterol üretmesiyle
ilgili değildir.
Mevlüt Durmuş




Genetik kolesterol yüksekliği yüzyılın yalanı mı?

Bazı şeyler nasıl anladığınıza bağlıdır.

Bir konuyu nasıl anladığınız veya anlamadığınız ise, tümüyle düşünce sistemiyle, sizde kavramların oluşturduğu mantıksal imgelerle ve imgelerin birbirleriyle beyninizde kurduğu bağlantılarla çok yakından ilişkilidir. Örneğin, dünya üzerindeki sayısız anlı şanlı profesörler, doktorlar, eczacı ve biyologlar olarak; genetik (ailesel) kolesterol yüksekliğini olayını, hızlı bir biçimde karaciğerin fazla kolesterol üretimi olarak düşünürseniz, kendinizi ilerleyen zamanda çok komik durumlara düşürmeniz (yumurta olayında da görüldüğü gibi) kesinlikle kaçınılmazdır.

Nedeni anlayanlar için aslında çok basit!

Çünkü genetik (ailesel) kolesterol yüksekliğinde temel etkenler hiçbir zaman, hücresel anlamda karaciğerde fazla kolesterol üretimi olmamış ve olmayacaktır[1]. Organizmada, karaciğerde kolesterol üretildiği doğrudur, genetik kolesterol yüksekliğine ait tanımlamada veya anlatımda yanlış olan, söz konusu kolesterol moleküllerinin karaciğer tarafından fazla üretildiği düşüncesi veya öyle düşündürülmek istenmesidir.

Karaciğer çok fazla kolesterol ürettiği için genetik (ailesel) kolesterol yüksekliği oluşmaz[2]

Karaciğerde fazla üretim nedeniyle kolesterolün yükseldiğini ısrarla iddia edenlere gerçekten kişisel olarak üzülüyorum!

Genetik kolesterol yüksekliği, oluşmuş (ve oluşmakta olan partiküllerde LDL, VLDL bulunan) kolesterol moleküllerinin bazı nedenlerle (kanda) kullanılmama (LDL reseptörler bozuklukları veya apo B-100 bozuklukları vs) durumuna bağlı olarak ortaya çıkan, kanda (partiküllerin karaciğere geri dönmeyişine bağlı olarak oluşan) kolesterol molekülleri birikimi olayıdır. Birikim ve üretim aynı şeyler değildir. Yani kolesterol fazla hücresel üretim değil, kandaki (partiküllerdeki) kolesterol molekülleri kullanılamadığı, karaciğere alınmadığı için oluşan birikim sorunudur!

Bazıları anlamıyor olsa da, biz ısrarla tekrarlayacağız!

Çünkü anlamak zorundalar!

Hücresel kolesterol üretimiyle, genetik kolesterol yüksekliğinin ilişkisi yok. (Buna rağmen ilaç kullananlara şaşırmamak mümkün değil!). Hücresel kolesterol üretim fazlalığı ve genetik kolesterol yüksekliğine bağlı, kolesterol yüksekliği anlayışı, aptalca ve kargaların bile kahkahalarla gülebileceği koca bir yalandır: Sadece kendinizi kandırırsınız!

Tedavi yöntemi ise daha da komik…

Bu anlayışa bağlı olarak gelişen, kolesterol sentezini (yapımını) hücre içinde durduran (statin) ilaçlarla ‘kolesterol yüksekliği’ tedavisine başlamanız, özellikle genetik kolesterol yüksekliği olan çocuklarda hiçbir işe yaramaz, siz yine sadece kendinizi (ve literatürleri) kandırırsınız. Özellikle genetik kolesterol yüksekliğinde, öncellikli olarak çocuklarda ortaya genetik (ailesel) kolesterol yüksekliğinde karaciğer nakli seçeneğini sonuna kadar zorlamak gerekiyor. Çünkü apaçık bir şekilde, bu tip ailesel kolesterol yüksekliklerinde, karaciğer reseptörlerinde (alıcılarında) sorun olduğu, kandaki kolesterolün hücre içine ve karaciğere geri dönemediği, bu nedenle kanda biriktiği çok belli, yani hücre içinde kolesterol yapımını durdurarak sorunu çözemezsiniz.

Genetik kolesterol yüksekliği ve ortaya çıkan etkileri (damar sertliği vs) kolesterol ilaçlarıyla (statinlerle) durdurmaya çalışmak nedense bana hep komik gelmiştir, en azından kolesterol düşürücü ilaçların gen tedavisi yapmadığını, LDL-reseptörlerinde veya apo B-100 de oluşan mutasyonları asla düzeltmeyeceğini bilecek kadar mutasyonlar konusunda genetik bilgim var....

Ve.

İşte bu nedenle ve yüreğiniz yetiyorsa bilime bir iyilik yapın, genetik kolesterol yüksekliğini, hücre içinde ortaya çıkan fazla kolesterol üretimi olarak algılamayın, insanlara da genetik kolesterol yüksekliğini öyle 'fazla üretim falan filan' diye anlatmayın! 'Kardeş, karaciğer hücrelerinin işleyişinde bir anormallik var, kolesterol moleküllerini kullanamıyor' filan deyin...

Çünkü, bu algıya bağlı genetik kolesterol yüksekliği anlayışı tümüyle yanlış ve yalan! Ve, böyle bir genetik kolesterol yüksekliği tanımına, doğrudan ve dolaylı olarak verilen destek, yani ‘genetik nedenlerle hücre içinde çok fazla kolesterol üretiliyor’ anlamı bugünün ya da yarının değil, yüzyılın en muhteşem yalanı!

Ve yalanlar bazen çok ama çok çekicidir.

Böyle bir yalana inanmış binlerce insanı görmek ise benim adıma utanç verici…

Koca koca bilim adamlarının söyledikleri şeye bak: ‘Genetik kolesterol yüksekliği, anabolikmiş, karaciğerdeki hücrelerin, hücre içinde fazla kolesterol üretimi nedeniyle ortaya çıkıyor’muş! ‘Bu yüzden, genetik kolesterol yüksekliği olan hastalara, hücre içinde kolesterol yapımını durduran ilaçlar verilmek zorundaymış, kolesterol yapımını hücre içindeyken ilaçlarla (statinlerle) durdurmak gerekiyormuş.

İşte bu akıl tutulması!.

Utanıyorum, çünkü yapılan mantığa, bilime açık bir ihanettir.

Sende mi Brütüs’ diye sorma:

Öyleyse, yıkıl artık Sezar!

Mevlüt Durmuş

Uzm. Biyolog

www.kolesterolmasallar.blogspot.com

16 Ekim 2010 Cumartesi













27 Mayıs 2010 Perşembe

HÜCRE İÇİ KOLESTEROL (STEROİD) EKSİKLİĞİNİ KAVRAMAK




Görülmeyen paradoks şudur:
Hücre içi steroid eksikliği her zaman vardı.
Fakat insanlar kolesterolü
hücre içinde eksiklik olarak değil,
kanda yüksek kolesterol olarak görüyordu…


Mevlüt Durmuş






HÜCRE İÇİ KOLESTEROL (STEROİD) EKSİKLİĞİNİ KAVRAMAK

Bazıları, kolesterol konusunda akıl oyunları[1] davetimizi hiç sevmediler, çünkü kolesterol konusunda insanlarda kafa karışıklığının bitmesini değil, tam tersine devam etmesini istiyorlar. Çok farklı iki kavramı, yani hücre içi kolesterol (steroid) düzeyi ve kan kolesterol düzeyi kavramlarını özellikle de birbirinden ayırmak istemiyorlar.

Çünkü bu kavramlar birbirinden ayrıldığı zaman, ilaç kullanma (statin) saçmalığının biteceğini[2], insanların hücre içinde ‘steroidlerin azaldığı’ gerçeği göreceğini onlar da çok ama çok iyi biliyorlar. Böyle bir durum anlaşılırsa, insanlara ilaç kullanmaları için (statin) baskı yapmanız da imkansız hale geliyor!


İşte bu nedenle, hücre içi kolesterol (steroid) eksikliği ve kandaki yüksek kolesterolü birbirine sürekli (ve özellikle) karıştırıyorlar.[3] Birbirine bağımlı fakat birbirinden çok farklı iki düzlemi birbirine karıştırarak araştırma yapmanın son derece mantıksız bir yaklaşım olduğunu, çok üzücü olsa da, görmüyor veya göremiyorlar!


Modern tıbbın en büyük yanılgısı sadece kandaki kolesterol yüksekliğini dikkate alması fakat aynı anda (kanda kolesterol yükseldiği anda) zorunlu olarak ortaya çıkan hücresel kolesterol (steroid) açığını görmüyor veya görmek istemiyor olmasıdır.

Çözülmesi ve anlaşılması gereken paradoks şudur: Kanda kolesterolünüz yükselirse, hücre içinde kolesterol ve kolesterolden yapılmak zorunda olan bütün steroidler (D vitamin, östrojen, testosteron vs) azalır! Hücre içinde, kolesterol sentezi sırasında ortaya çıkan bir çok metabolizma ürünü de (Koenzim Q10 vs), hücre içi kolesterol sentezinin azlığı nedeniyle düşük kalır.

Yaşlanma olgusu da, büyük oranda hücre içi steroid eksikliğine bağlıdır.

Bu çok açık ve görünen bir durumdur.

Elbette, kandaki kolesterol yüksekliği ve hücre içinde steroid (kolesterol) eksikliği çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir!

Birinci yol genlerle ilişkili[4] olabilir; hücre içinde üretilen ve partiküllerle (LDL, VLDL) kanda dolaşıma verilen kolesterolün bir kısmı tekrar (LDL-reseptörleri aracılığı ile karaciğer hücrelerine) geri dönemiyor olması nedeniyle hücre içinde steroid (kolesterol) açığı oluşur! Kolesterol taşıyan partiküller reseptörler aracılığı ile karaciğere geri dönemezse hücre içi kolesterol miktarı eksik kalır. Böyle bir durumda hücre içi kolesterol ve steroid açığı geri dönüşümsüz bir şekilde sürekli çoğalacak ve tek parametrede kolesterol sürekli yüksek çıkacak, hücre içinde kolesterol üreten genler ve enzimler sürekli çalışmak zorunda kalacaktır. Karaciğere geri dönemeyen partiküller nedeniyle kandaki kolesterolün yüksek olduğunu, genetik kolesterol yükseklikleri[5] zaten doğrudan gösteriyor, biraz düşünmek yeterli dahi olmaya gerek yok!

İkinci yol, kolesterol moleküllerini taşıyacak partikül oluşumları sırasında, partiküllerin yeterince lipit ve kolesterol içeriğine sahip olmaması nedeniyle ortaya çıkar. Hücre içinde yeteri kadar kolesterol oluşamıyorsa, kana verilmesi gereken partiküller (VLDL) kalitesiz olacak ve çok kısa bir zamanda içeriklerini kaybedecek (small LDL, okside LDL) ve farklılaşan içeriğinden dolayı yine hücre içine (LDL-reseptörleri aracılığı ile) dönemeyecek ve kanda birikecek, kanda (göreceli olarak) kolesterol düzeyi yüksek çıkacaktır.

Yukarda anlattığımız her iki durumda da, kanda partikül birikimi nedeniyle oluşan kolesterol yüksekliğine rağmen, hücre içinde kolesterol ve steroidler yetersiz kalacaktır: Olay bu kadar basittir!...

Günümüz çoğu uzmanına bu konuyu, önyargılarından dolayı anlatamasanız bile, hücre içi kolesterol (ve steroid) eksikliğini, önyargısı olmayan bir ilköğretim öğrencisine rahat anlatabilirsiniz!

Öncelikle hücre içi kolesterol miktarı ve kan kolesterol düzeyinin birbirinden farklı olduğunu, hücre içi kolesterol yapım hızının, hücre içi kolesterol (ve steroid) miktarına bağımlı kavradıktan sonra, konuyu anlamak çok ama çok basittir.

Her şeyden önce, bize göre Nobel’de alsalar; hücre içi kolesterol üretimi ve kan kolesterol yüksekliği arasında (kolesterol üreten enzimler yoluyla) kurulan bütün bilimsel yayınlar saçmalıktan öteye geçemez. (Üzgünüm ama öyle!) Hücre içi kolesterol yapımıyla, kan kolesterol düzeyi arasında bilim adamlarının görmediği, görmekten kaçtığı olgu çok açıktır: Hücre içi kolesterol (ve steroid) konsantrasyonu yeterli düzeyde olmadığı sürece, steroid (ve kolesterol) üreten enzimler ve genler mutlaka çalışmak zorundadır, hücre içinde yeterli kolesterol ve steroid varsa bu enzim ve genler zaten çalışmazlar. İşte bu nedenle kolesterol (ve steroid) sentezleyen çeşitli enzim aktivasyonlarındaki artışla kandaki kolesterol yüksekliği arasında bağlantı kurmaya çalışmak, bilimin kolesterol konusunda geldiği saçma sapan ‘mantık’ seviyesini görmek açısından oldukça düşündürücüdür.[6]

Bir kez daha hatırlatmakta yarar var: Hücre içinde kolesterol yapan enzimlerin çalışmasını durdurmasının tek bir şartı vardır: Hücre içindeki kolesterol miktarının yeterli düzeye ulaşması. Hücre içinde yeterli miktarda kolesterol (steroid) olduğu zaman, hücre içinde kolesterol üreten enzimlerin çalışması zaten mümkün değildir, kolesterol üreten genler ve enzimler çalışmasını hemen durdururlar. Bunu aklı başında her bilim adamı çok rahat anlayabilir.


Hala hiç utanıp sıkılmadan: “Yaşlandıkça koenzim Q10 miktarı, östrojen, testosteron, D vitamini azalıyor, hastalıkların gelişimi hızlanıyor” nutukları atarken, hastalarına sözde iyilik olsun diye kolesterol düşürücü (statin) veren uzmanların görmediği, göremediği gerçek budur[7]. Yaşlandıkça hücre içinde kolesterol de dahil bütün steroidlerimiz azalma aslında biliniyor, fakat buna rağmen hücre içindeki kolesterol ve steroid yapımı (statinlerle) durduruluyorsa, bu işte bir çıkar ve vahşi kapitalizm olduğu kesindir, biyolog olarak bir köşede oturup bekleyemem…

Hücre içi kolesterol (steroid) eksikliği, kanda kullanılmayan partiküller (okside, small LDL) ve biriken partiküller nedeniyle ortaya çıkıyor ise, bu aynı zamanda kanda (göreceli) kolesterol yüksekliği demektir. Kandaki göreceli kolesterol yüksekliği hücresel üretim yoluyla ortaya çıkamaz, mutlaka partikül birikimleri (small, okside LDL) nedeniyle yüksek kolesterol ortaya çıkmak zorundadır!

Keşke bilim adamlarımız, biraz bilim felsefesi, biraz mantık okusalardı, belki bir noktada anlaşabilirdik! Fakat mantığı, matematiği ve bilim felsefesini reddeden insanlarla anlaşabilmek inanın çok zor!

Kandaki kolesterol yüksekliğinin farklı bir adı daha vardır, fakat size söylemeye cesaret edemezler!

Kandaki kolesterol yüksekliğin mutlak sizi öldüreceği uydurma olabilir.[8]

Fakat, hücresel kolesterol (steroid) eksikliğinin bizleri yavaş yavaş yok ettiği kesindir!...



Mevlüt Durmuş
Uzm. Biyolog


KAYNAK VE DİPNOTLAR



[1] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul

[2] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2009/05/kolesterol-ilaclar-statinler-konusunda.html

[3] Kolesterol de steroid bir moleküldür, fakat bütün farklı steroid moleküllere dönüşüm mutlaka kolesterol molekülü üzerinden gerçekleşir (testosteron, östrojen, D vitamini vs). Bir anlamda kolesterol hücreler için ‘hamiline yazılı’ çek gibidir. Farklı steroidlere ihtiyaç duyan hücre, bütün ihtiyaçları için kolesterolü değiştirerek kullanır. Ve daha da önemlisi hücre içi steroid konsantrasyonu kolesterol ile birlikte değerlendirilmelidir.

[4] Özellikle çocuklarda ortaya çıkan genetik kolesterol yüksekliklerinde lütfen karaciğer nakli seçeneğiniz olduğunu unutmayın. İlaçlar ağır çekim intihar anlamına geliyor, karaciğer nakli ise büyük umutlar veriyor.

[5] LDL-reseptörleri, apo B mutasyonları, apo E, apo C grubu mutasyonları vs

[6] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2009/11/kolesterolunuz-yuksek-ckarsa.html

[8] Tamara B. Horwich et al (2008). Cholesterol levels and in-hospital mortality in patients with acute decompensated heart failure. Am Heart J 2008; Advance online publication. http://www.ahjonline.com/article/S0002-8703(08)00571-1/abstract

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Gizlenen gerçek: Damarlarda kolesterol değil, kalsiyum birikiyor





Gizlenen gerçek: Damarlarda kolesterol değil, kalsiyum birikiyor!

Damarların yaşla birlikte yavaş yavaş tıkandığı, kan akışının yavaşladığı, çeşitli doku ve organlara ait hücrelerin bu nedenle doğru dürüst beslenemediği, damarlarda tıkanıklar oluştuğu ve bu durumun kalp krizi dâhil birçok hastalığa neden olduğu tartışmasız bir gerçek…

Fakat söylenmeyen, nedense insanlar tarafından anlaşılması istenmeyen asıl gerçeği de lütfen görelim: Damarlarda tıkanıklığa ve daralmalara yol açan ‘aterom plağı’ adı verilen oluşumun yapısı, içeriği bu noktada gerçekten de çok önemli, çünkü gizlenen gerçekleri buradan da anlayabilirsiniz.

Daha önce yapılmış birçok araştırma var[1] ve biz de defalarca yazdık[2], yazılarımızı okuyanlar tekrarlar nedeniyle biraz sıkılacak ama yine yazalım. Damarları tıkacı yani aterom plağındaki bileşenler: Kalsiyum % 50, makrofaj ve hücre kalıntıları % 45, kolesterol % 3, diğer farklı bileşenler ise % 2 kadardır. Kısaca damarlarımızı tıkayan aterom plağını, buruşturup top şekline getirdiğiniz 100 cm’lik bir mezura olarak düşünün, buruşturulan 100 cm'lık mezuranın sadece 3 cm’lik kısmı kolesteroldür geriye kalan 97 cm’lik kısmın 50 cm’si kalsiyumdur.

‘Yağlar ve kolesterol damarlarda birikir’ diyebilen doktorlarımıza ‘kalsiyum da birikmiyor mu?’ diye mutlaka sorun! Nasıl bir sihirli-büyülü etkiyle % 3’ lük kolesterolün, % 97’lik kısmı oluşturduğunu, her şeye rağmen damar tıkanmalarında onlara göre, asıl gerçek suçlunun kolesterol olduğunu (?) dinlerken oldukça fazla eğleneceksiniz!

Sözün kısası, şayet gerçekten damarlarınızda daralmadan, kalp krizinden korkuyorsanız ve bu konuda gerçekten emin olmak istiyorsanız yapılacak tek şey var: Bazı (radyasyon vb) riskleri göze alıp, doktor kontrolünde damarlarınızdaki kalsiyum (birikim) miktarını ölçtürmek, bu konuda yapabileceğiniz en iyi ve en gerçekçi adım bu olacaktır.

Damarlardaki kalsiyum miktarının ölçülmesi damar tıkanıklığı ve kalp krizi riskleri konusunda iddia edilen birçok risk faktörüne göre en gerçekçi değerlendirmedir. Nedeni basit, çünkü bu yöntem; düşük ya da yüksek kan kolesterol, tansiyon, şeker, böbrek hastalığı gibi bazı sözde risklerden son derece bağımsız; söylemlere, istatistiklere, tahminlere ve kolesterol dedikodularına göre değil, nesnel fiziksel gerçeklik kavramı (kalsiyum birikimi) üzerinde çalışır. Nesnel gerçek, kalsiyum birikiminin damarlarda kolesterolden 20 kat fazla görülmesi, kalsiyum birikiminin çok yoğun olması ve damarlardaki kalsiyum miktarının çeşitli yöntemlerle şimdi çok rahat ölçülebiliyor olmasıdır. Kan kolesterol düzeyi ne olursa (düşük ya da yüksek) olsun, şayet damarlarda kalsiyum birikimi yoksa söz konusu kişinin kalp krizi geçirme ihtimali hiç yoktur, yani kalp krizi geçirme ihtimaliniz ‘yüzde sıfır’dır.[3]

Bizim defalarca söylediğimiz ve ‘kolesterol ve akıl oyunları’ kitabında geniş yer verdiğimiz konu şu sıralarda yine tekrar gündemde. Nitekim en son olarak, yakın bir zamanda Tamar S. Polonsky ve arkadaşlarının[4] yaptığı bir çalışmada bunu doğrulamaktadır. Bu son araştırma sağlık haberlerimizde[5] şöyle yer aldı:

”…. ABD'de yapılan bir araştırmaya göre, kalp damarlarındaki kalsiyum oranı, kalp krizi riskini önceden haber verebilecek. Kalp damarlarındaki kalsiyum oranının, kalp krizi riskini önceden haber verebileceği belirtildi. Amerikan Tıp Derneğinin (JAMA) dergisinde yayımlanan araştırmada, kalp damarlarında kalsiyum birikmesinin kalp ve damar hastalıklarının habercisi olabileceği ifade edildi. Araştırmaya göre, bilim adamları 2000 ile 2008 yılları arasında kalp ve damar hastası olmayan 5878 kişide koroner arter kalsiyum skorlama (KAKS) tekniği kullanılarak ölçüm yapıldı. Ölçümlerden 5 yıl sonra kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski, iki araştırma modeline göre sınıflandırıldı. Birinci modelde kişilerin yaşı, ırkı, cinsiyeti, sigara kullanımı, hipertansiyon ve bunun için kullanılan ilaçlar ve kolesterol oranı göz önüne alındı. İkinci modeldeyse, birinci modeldeki unsurlara koroner damar kalsiyum skorlaması dahil edildi. İki modelin ortaya koyduğu sonuçları karşılaştıran araştırmacılar, ikinci modelin yani KAKS'ı göz önünde bulunduran modelin kalp ve damar hastalığı tehlikesini daha iyi haber verdiğini tespit ettiler. Bilim adamları kalp damarlarında biriken kalsiyumu saptamanın, kişinin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini önceden belirlemede daha verimli sonuç verdiğini ifade ediyorlar.”

Haber okundu ama çoğu kimse sorgulamadı…

“Sıkıysa, kolesterole yaptığınızı kalsiyuma da yapın, kalsiyum içeren besinleri de yasaklayın görelim” diyeceğim ama böyle bir şakayı bile ciddiye almış, ciddiye alabilecek araştırmalar ve araştırmacıların var olduğunu[6] zaten biliyorum. Bu nedenle öncelikle önemli bir hatırlatma yapmalıyız. Bu araştırmayı okuyan, damarlarda kalsiyum birimi olduğunu gören[7] ve kabul eden bazı kişileri uyarmalıyız! Uyarımız şu: Sakın ha, kandaki kalsiyum düzeyi ile istatistiksel bağlantılar kurup insanlara kalsiyum içeren besinleri filan yasaklamayın, kanda kalsiyum düzeyini düşüren çeşitli ilaçlar yapmayın; bizim düşüncemize damarlarda kalsiyum birikiminin, kan kalsiyum düzeyi ile hiçbir mantıksal bağlantısı yok. Bu durumun açıklamasını biz daha önce [8] defalarca yapmıştık. Hatırlarsanız ‘tüberküloz’ hastalarındaki akciğer filmlerine bir bakın ve mümkünse tüberküloz hastalarının akciğer filmleri üzerinde, kalsiyum lekelerinin nasıl oluştuğu üzerinde biraz düşünün[9], damar sertliğini (aterosklerozu) anlayacaksınız demiştik! Anlayanlar anladı, anlamayanlar için ise gerçekten yapacak bir şey yok…

Yani kan kolesterol düzeyi için yaptığınız saçmalığın bir tekrarını yeniden kalsiyum için lütfen yapmayın, ‘damarlarda kalsiyum birikiyormuş’ diye kalsiyum içeren besinleri yasaklamayın!

Konumuza dönersek, damarlarda kalsiyum ölçümü gerçekten çok önemli: Gerçekten kan damarlarında damar kireçlenmesi (ateroskleroz) oluşabiliyorsa, kişinin kan kolesterolü, tansiyonu, şekeri ne olursa olsun, özellikle kalp krizi geçiren hastaların damarlarında mutlaka, istisnasız bir şekilde kalsiyum birikimi mutlaka oluyor.

Oysa kardiyoloji dünyasının iddialarının birisi olan ‘kan kolesterol’ düzeyi ise tamamen istatistiksel zorlamalarla, mutlak değil rölatif risklerle dolu! Kalp krizi nedeniyle ameliyat olmuş kişilere baktığınızda kan kolesterol düzeyi ile doğrudan bir bağıntı kurmanız gerçekte imkânsız, hastaların yarısından fazlasında kan kolesterol düzeyinin normal sınırlar içinde olması bu nedenle kaçınılmaz.[10]

Damarlarda kalsiyum birikimi ise çok farklı!

Var olan nesnel ve fiziksel bir gerçek, görünür elle tutulabilir ve kalsiyum birikimi periyodik olarak izlenebilir!

Damarlarda kalsiyum birikimi ile ilişkili araştırmaların hepsi çok iyi, mükemmel bulgular.

Fakat bizim geçmişten gelen, eskimiş ve anlamı kalmamış insanlarımızın bilinçaltına kadar zorla işlemiş, açıklanması gereken bir sorun var!..

“Kandaki fazla kolesterol damarlarda birikiyor, damarları tıkıyor” cümlesi sizin kulaklarınızı rahatsız etmiyor mu? Damarlarda kalsiyum birikiminin oranını öğrendiğinizde, bu cümleyi işittiğinizde veya söylediğinizde artık sizler de rahatsız olmuyor musunuz?

Hala birileri hiç sıkılmadan, utanmadan nasıl oluyor da ‘damarlarda çok kolesterol biriktiğini’ söyleyebiliyor gerçekten anlamak mümkün değil. Bunca araştırmaya rağmen damarlarda biriken maddenin sadece kolesterol molekülleri olduğu söylenebiliyorsa ve bilgisizlik söz konusu değilse, burada iki ihtimal var, ikisi de birbirinden kötü! Fakat hangisinin daha kötü olduğunu gerçekten ben de bilmiyorum: Ya insanları gerçekten cahil, bilgisiz, aptal sanıyorsunuz ya da bilerek, isteyerek, kasten insanları bilgisiz, cahil bırakıyorsunuz! Hangisinin daha kötü olduğuna siz karar verin!

Neden insanlara damar sertliğine neden olan aterom plakları içindeki sadece kolesterolü (% 3) söylüyor, fakat damarlardaki kalsiyum (% 50) birikimini söylemiyorsunuz?

“Damarlarda kolesterol birikirmiş!”

Buyurun, ‘Halep oradaysa, arşın burada’ desem de bazıları için hiç fark etmeyecek.

Çünkü ‘damarlarda kolesterol birikir diyenler’ ya Halep’e hiçbir zaman gitmediler, ya da arşının ne olduğunu hala bilmiyorlar!...



Mevlüt Durmuş

Uzm.Biyolog

www.kolesterolmasallarblogspot.com


Kaynak ve Dipnotlar



[1] Scott M. Grundy, MD, PhD. (2001) Coronary calcium as a risk factor: role in global risk assessment. J Am Coll Cardiol, 2001; 37:1512-1515.

[2] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2010/01/siz-hangi-kolesterol-yalanna-inanmstnz.html

[3] Agatston; Kalsiyum skoru “0” olanların kalp krizi geçirme olasılığı “0”dır. (Cleveland Clinic Journal Medicine 49: Supp 3 – S-6-11, 2002)

[4] Tamar S. Polonsky et al (2010). Coronary Artery Calcium Score and Risk Classification for Coronary Heart Disease Prediction. JAMA. 2010;303(16):1610-1616. (Abst) http://jama.ama-assn.org/cgi/content/short/303/16/1610?rss=1

[5] http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/14557481.asp?gid=245

[6]Stephen Seely (1991) Is Calcium Excess in Western Diet a Major Cause of Arterial Disease? [Editorial], International J Cardiology 33(2):191-198 (Nov 1991) (Stephen Seely, Department of Cardiology, University of Manchester, The Royal Infirmary, Manchester M13 9WL, UK)

[7] Stephen Seely, kolesterol ilaçlarına karşı bir araştırmacı da olsa, kalsiyum alımı, fazla süt içilmesi gibi konularla damarlardaki kalsiyum birikimiyle ilişki kurmasına katılmıyoruz. Bu durumun diyetle alınan besinlerle ilişkili olduğunu düşünmüyoruz.

[8] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul.

[9] http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=75664

[10] Adnan K. Chhatriwalla et al (2009). Low Levels of Low-Density Lipoprotein Cholesterol and Blood Pressure and Progression of Coronary Atherosclerosis. J Am Coll Cardiol. 2009;53:1110-1115,