19 Nisan 2007 Perşembe

Yumurta masalı çoktan bitti ama, bazıları yeni duyuyor

Yumurta sağlığa faydalı mı?

04/04/2007 ' http://www.moralhaber.net/haber_detay.php?haber_id=12946 dan alınmıştır.
''Kolesterolü artırdığı için yumurtadan, şişmanlattığı için karbonhidratlardan uzak durmalı ya da günde 8 bardak su içmeli'' gibi beslenme önerilerinin doğruluğu tartışılıyor.Reuters ajansına bilgi veren Doğu Washington Üniversitesinden fizyolog Wendy Repovich, kolesterolü yükselteceği efsanesinin yumurtanın sarısında bulunan kolesterol miktarının diğer ürünlerden daha fazla olması nedeniyle ortaya çıktığını, oysa yumurtada sağlık riski oluşturacak oranda bir kolesterol olmadığını söyledi.Çoğu insanın bu inanç nedeniyle yumurtadan uzak durduğunu belirten Repovich, kalp-damar rahatsızlığı bulunanlarda doktorun yumurtadan uzak durulmasını tavsiye edebileceğini, ancak günde bir ya da iki yumurta yemenin kolesterol düzeyinde farklılık oluşturduğunu gösteren araştırmalar bütünü olmadığını belirtti.Diyetlerden çıkarılan karbonhidratların şişmanlattığı konusundaysa Repovich, ortalama ölçülerde karbonhidratın doğrudan kilo artışına neden olmadığını söyledi.Repovich, günde 8 bardak su içme önerilerine ilişkin olarak da insanların günlük kaybettikleri suyu yerine koyma ihtiyacında olduklarını, ancak günde 2 litrelik bir suya gerek olmadığını belirtti.Ellerinde su şişeleriyle gezenleri hatırlatan Repovich, çoğu kişinin beslenmelerindeki diğer kaynaklardan da su ihtiyacını karşıladıklarını anlamadıklarını, aşırı suyun vücutta sodyum dengesizliğine neden olabileceğini kaydetti.
AA

Tıbba isyan eden doktor: Nortin Hadler

Gönderen: admin Tarih: 28.08.2005 Saat: 11:34
Yağlar- kolesterol-kalp hastalığı: Tıbba isyan eden doktor
admin Tarih: 28.08.2005 Saat: 11:34
ABD, Chapel Hill’deki North Carolina Üniversitesi’nden tıp profesörü Nortin Hadler, kalp ameliyatları üzerine yaptığı istatistiki araştırmalar sonucunda, binlerce kardiyolojik ameliyatın gereksiz yere ve sadece para kazanmak için yapıldığı kanaatine vardı ve yazdığı kitapla büyük bir tartışma başlattı. Orijinali Discover dergisinin Haziran 2005 sayısında özet Türkçe tercümesi 12.06.2005 tarihli Hürriyet-Bilim Dergisinde yayınlanan bu röportajı kaçırmayın..Amerikalı doktor Nortin Hadler, kalp ameliyatları üzerine yaptığı istatistiki araştırmalar sonucunda, binlerce kardiyolojik ameliyatın gereksiz yere ve sadece para kazanmak için yapıldığı kanaatine vardı ve yazdığı kitapla büyük bir tartışma başlattı. ABD, Chapel Hill’deki North Carolina Üniversitesi’nden tıp profesörü Nortin Hadler, son 30 yılını doktor meslektaşlarının tıbbi uygulamaları ile ilgili istatistikleri incelemekle geçirdi. Tıbbi uygulamaların yararlarına ilişkin çok çarpıcı sonuçlara ulaşan Hadler, özellikle bel ağrısı tedavisinde bazı ameliyatların gereksiz yapıldığı kanısında.
Son yıllarda kalp hastalıkları tedavisinde de, bypass ameliyatları ve anjiyoplasti gibi modern uygulamaların gerekliliği konusunda da ilginç değerlendirmelerde bulunuyor.Kalp hastalıkları ve diğer sağlık sorunları ile ilgili görüşlerini "The Last Well Person: How to Stay Well Despite the Health-Care System- Son Sağlıklı İnsan: Sağlık Sistemine Rağmen Nasıl Sağlıklı Kalınır- McGill-Queen’s University Pres, 2004" isimli kitabında yayımladı.
Aşağıda, Discover dergisinin (Haziran 2005 sayısı) kendi kolesterolünü ölçtürmeye bile gerek görmeyen bu doktorla yaptığı ilginç söyleşiden özet görüşler yer alıyor.

Soru: Kitabınızda pek çok insanın gereksiz yere by-pass ameliyatı olduğunu iddia ediyorsunuz. By-pass ameliyatları hangi koşullarda uygun değil?
Bu ameliyatları yapmak için ancak iki nedeniniz olabilir. Biri yaşam kurtarmak, diğeri belirtileri (semptomları) düzeltmek. Fakat nüfusun ancak çok küçük bir kısmı bu ameliyattan anlamlı bir yarar sağlar. Bunlar, sol ana koroner arterlerinde kritik hasar oluşmuş ve ayrıca angina bulunan kişilerdir. Angina, kalbe giden oksijen geçici olarak eksildiğinde göğüste hissedilen sıkıntı anlamına gelmektedir. Angina bir hastalık değil, bir belirtidir; nedeni genellikle koroner kalp hastalığıdır. Bir ya da daha çok sayıda koroner arter (kalbe kan taşıyan atar damarlar) kısmen ya da tamamen tıkandığında, koroner kalp hastalığı oluşur. Anginanın tersine, kalp krizinde (miyokard enfarktüsü olarak da anılır), kalbin bir bölümüne kan gidişi engellenir ve buradaki kalp kası ölür. Angina, ciddi bir kalp hastalığının ilk habercisi olabilir. 60 yaşında angina hastası 100 yaşlı erkeği ele aldığımız zaman yalnızca yüzde 3’ünde bu hasar görülür. Ve bu hasarın olup olmadığını da koroner arteriyogram (atardamarın boyalı maddeler ile görüntülemesi) ile görebiliriz. Dolayısıyla bu testi 100 hastaya uygularsınız, 3 aday ortaya çıkar. Fakat bu uygulamada hastaya zarar verme riski mevcuttur. Bu risk 100 kişide birdir. Sonuç olarak "Ben yüz kişiden birine zarar verme riskini göze alarak tedavi edebileceğim üç kişiyi saptayacağım" diyebilirim. Bu çok ilginç bir değiş tokuş olayıdır.

Soru: Siz by-pass ameliyatı olan insanların pek çoğunun gereksiz yere sıkıntı çektiğini mi söylemek istiyorsunuz? Herkes bir yakınının bu ameliyattan sonra kendini daha enerjik hissettiğine ve göğüs ağrılarının azaldığına tanık olmuştur.Bu incelemenin sonuçlarını duymak bazı insanları rahatsız edecek. Siz de buna dahil olabilirsiniz. Ben yalnızca bu konuda bir kez daha düşünmenizi istiyorum. Fakat insanlar anginanın aralıklarla ortaya çıkan bir hastalık olduğunu bilmez. Bu hastalık gelir ve gider. Bu rahatsızlığı bir ay boyunca çekip, daha sonraki bir ay rahat soluk almazsınız. Klasik kardiyologlar hastaların bu semptomlarla baş edebilmesi için kronik hastalıkların tedavisinde kullandıkları yöntemleri uygularlardı. 1960’lı ve 1970’li yıllara kadar, doktorlar nitrogliserin gibi ilaçlarla angina ağrılarını gidermeye ve hastalara her şey yoluna girinceye kadar beklemelerini öğretmeye çalışıyorlardı.

Soru: Ancak by-pass olan hastalarda bu ağrılar tamamen geçiyor. Bu da ameliyatın sıkıntılarına katlanmaya değmez mi?
Bu rahatlamanın ne oranda plasebo etkisine bağlı olarak ortaya çıktığını dikkate almanız gerekir. Eğer kontrol grubu ile bir deney yaparsanız, bunun ayırımına varırsınız. Angina hastası olan gurubun yarısına yalnızca küçük bir kesikten oluşan "yalancı" bir operasyon uygulanır, diğer yarısı ise spesifik bypass ameliyatını olur. Bu iki gurubun içinde ağrılarının hafiflediğini söyleyenlerin eşit miktarda olduğunu göreceksiniz. Angina, plasebo etkisine çok duyarlı bir hastalıktır, çünkü ağrı beklentisi ağrıların sıklığını artıran bir unsurdur. FDA’nın onayından geçmiş bir takım ilaçların angina sıkıntılarının yüzde 55’ini geçirdiği görüldü. Plasebo deneylerinde ilaçlar yüzde 45 oranında etkiliydi. Ameliyatların ağrıları azalttığı kanıtlansa bile, bu rahatlamanın bypass ameliyatlarının neden olduğu risklere değip değmediğini düşünmeniz gerekebilir. Bu risklerin başında şiddetli depresyon gelir. Ayrıca ameliyat olan hastaların üçte birinde bellek kaybı oluşabilir. Pek çoğu tekrar çalışamaz hale gelebiliyor. Ayrıca önemli ameliyatların hepsinde görülen riskler by-pass ameliyatlarında da söz konusudur.

Soru: By-pass ameliyatları, anjiyogram ve kolestrol düşürücü ilaçlarla ilgili araştırmaları incelediniz ve bu uygulamaların istatistiksel olarak anlamsız olduğunu gördünüz. Ne var ki bu üç uygulamanın yaygın bir şekilde kullanılmasından sonra yaşam süresinin uzadığı da görülüyor. Yaşamı kalp hastalıkları tedavisinde izlenen bu gelişmeler uzatmıyorsa ne uzatıyor?
Yaşam süresinin uzama trendi kalp müdahalelerinden önce başladı. Yaşam süresi ile ilgili epidemiyolojik araştırmalara bir göz atarsak, bunun gizinin iki soruda yattığını görürüz. Bunlardan biri: "Sosyal statünüzden memnun musunuz? Ve İşinizden memnun musunuz?" Sosyoekonomik statü ile ilgili soruda amaç gelir düzeyidir. Başka bir deyişle belirli bir bölgede gelir grupları arasındaki uçurum ne kadar az ise insanların ömrü uzundur. Eğer gelir düzeyleri arasındaki fark çok derinse, ömür kısalır. Bunlar çok güçlü ilişkilerdir. Kısaca uzun ömrün sırrı modern tıpta değil, modern toplumdadır.Soru: Diyelim ki mucize bir hap çıktı ve bu hap kalp krizinden ölümleri azalttı. Bu durumda insan ömrünün daha da uzayacağını söyleyebilir miyiz?Bu durumda da yaklaşık 85 yaşlarında ölürüz. İnsanlar bu yaşta kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiriyorsa, ölüm nedenleri yalnızca kalp krizi değildir -teşhis kalp krizi olsa dahi-. Ölüm nedeni bu yaşta çok sayıda hastalığın bir araya gelmesidir veya toplumda bilindiği gibi yaşa bağlı zayıflık ve tükenmişliktir. Bu, ölüm nedenlerinin başında gelir.

Soru: Ameliyatların pek çok riski var ve acı veriyor. Peki kolesterol düşürücü statinlere niye karşısınız?
Kolestrol düzeyi normal olan, 45 ile 65 yaşları arasındaki erkeklerde, gelecek beş yıl içinde ölme riski, yüksek serum kolesterollü aynı kategorideki erkeklere göre, yüzde 1 oranında daha azdır. Bugüne dek yapılmış en kapsamlı çalışma yüksek kolesterollü 3.000 erkek üzerinde yapıldı. Bu denekler beş yıl boyunca her gün bir statin kullandılar. Diğer taraftar kontrol grubundaki benzer nitelikteki 3.000 erkek plasebo kullandı. Deneyin sonunda iki grup arasında kalp-damar hastalıklarından ölme riskinin aynı olduğu görüldü. Statinler, ailesinde genç yaşta kalp hastalığı vakası görülen insanlarda kalp krizi riskini azaltıyor. Ancak bu çok küçük oranda bir hasta gurubunu işaret eder. Bu verilere bakarak kalp krizi geçirmiş hastalarda statinlerin yararlı olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak diğerleri için olası yarar çok marjinaldir ve klinik olarak anlamsızdır.

Soru: Siz 62 yaşındasınız. Kolesterolünüzü kontrol ettiriyor musunuz?
Bilmek istemiyorum. Beni herhangi bir ölçüm ile damgalarsanız, benim kendimi iyi hissetmeme engel olursunuz. Benim bu tür ölçümlerden elde edeceğim bir yarar yok. Eğer bir doktor benden habersiz kolesterolümü ölçerse çok kızarım. Bana göre bu bilimin ihlalidir. Bu tür bir ölçüm gereksiz yere kendimi kötü hissetmeme neden olabilir.

Soru: İstatistikler müdahaleci kordiyolojiyi haklı çıkartmıyorsa, bu kadar çok by-pass ameliyatının yapılmasının nedeni ne?
Para. Amerika’daki hemen hemen her hastanede müdahaleci kardiyoloji uygulanır. Gayri safi milli hasılanın büyük bir kısmını bunlar oluşturur. Bu ülkede her yıl yarım milyon by-pass ameliyatı ve 650.000 koroner anjiyoplasti yapılıyor. Bu operasyonların maliyeti ortalama 28.000 dolar ile 60.000 dolar arasında değişir. Bu gelir transferinden pek çok insan yarar sağlıyor. Ancak hiçbir Batı Avrupa ülkesinde bu kadar fazla sayıda kardiyolojik müdahale yapılmıyor. Üstelik burada yaşayan insanlar da ABD’liler kadar uzun yaşıyor.

Soru: Kitabınız kardiyologların alacağı kararları etkileyecek mi sizce?
Benim amacım bir tartışma başlatmak.

Soru: Hastalar sizin eleştirilerinizden nasıl etkilenecek?
Bence hastaların işi doğru insanı, doğru doktoru bulmak. Bulacağınız doktor sizin geçmişinizle ilgili öykünüzü dinleyecek, olası tedavinin artı ve eksilerini sizinle tartışacak nitelikte olmalıdır. Ancak sistem böyle kurulmamıştır. Sistem devasa bir iş modeli olarak kuruludur. Bütün doktorların yalnızca para peşinde koştuğunu söylemiyorum. Eğer sistemi ben kursaydım kardiyologların kalp ile değil, kalp hastası insanlar ile ilgilenmesini sağlardım. Eğer baştan beri bunu yapsalardı pek çok insana anjiyoplasti uygulamazlardı.

Soru: Yaptığınız istatistiksel analiz çok emek istiyor ve sonuçta elde edilen veriler insanları rahatsız ediyor. Bu tür bir çalışmayı ne amaçla yürütüyorsunuz?
Ben tıp eğitimini bir nevi din adamlığı gibi görüyorum. En azından ben böyle hissediyorum. Klasik Yunan uyarısında olduğu gibi "zarar verme" öğüdüne uymak istiyorum. Modern istatistiğin yardımıyla şu soruyu sorabiliyorum artık: Herkesin gittiğin yoldan giderek iyilik mi yapıyorum? Bir eğitimci olarak bu benim hayatımın ana teması.

Soru: Bu iddialarınız modern kardiyak uygulamaları üzerine bir kez daha düşünmemize yol açıyor. Tıbbi çevrelerden gelen tepkiler sert mi oldu?
Öyle denemez. Journal of the American Medical Association isimli dergi bu çalışmama çok olumlu yaklaşmış. Dergideki yazıyı annem yazsa idi ancak bu kadar ılımlı olurdu.

beslenmebulteni.com'dan alınmıştır

Yoksa kolesterol bir günah keçisi mi?

beslenmebulteni.com'dan alınmıştır.
Gönderen: admin Tarih: 25.04.2005 Saat: 21:49
Yağlar- kolesterol-kalp hastalığı: Yoksa kolesterol bir günah keçisi mi?
admin Tarih: 25.04.2005 Saat: 21:49

Ünlü Chest dergisinin Şubat 2005 sayısında yayınlanan bir makaleye göre ilaç tedavisine ek olarak kolesterolden zengin diyet uygulanması akciğer tüberkülozlu (veremli) hastaların balgamlarındaki verem mikrobununun daha çabuk temizlenmesini sağlıyor (1). Beslenme bülteninin bu sayısında Chest dergisindeki bu makale nedeni ile uzun süredir okurlarımızın merak ettikleri besinlerimizdeki kolesterol sağlığımıza zararlı mıdır? Konusu işlenecektir.
Kolesterolden zengin gıdalar akciğer tüberkülozlu (veremli) hastaları daha çabuk düzeltiyor

Bahsedilen araştırma Mexico Ulusal Solunum Hastalıkları Enstitütüsü’nden Dr. Mario H. Vargas ve arkadaşları tarafından yapılmış.

Araştırıcılar literatürde verem hastalığında kolesterol düşüklüğünün (hipokolesterolemi) sık görüldüğünü ve hastalığın ölümcüllüğünü arttırabileceği bulgularından hareket ederek kolesterolden zengin bir diyetin balgamdaki verem mikrobununun kaybolmasını hızını etkileyip etkilemediğini incelemişler.

Araştırma 21 erişkin akciğer tüberkülozlu hasta üzerinde yapılmış. Bütün hastalar izoniazid + rifampisin + pirazinamid + etambutol ‘den müteşekkil dört tüberküloz ilacı almışlar. Hastaların hiçbirinde tüberküloz ilaçlarına karşı bir direnç yokmuş ve hepsi AIDS (-) imiş. Çalışma 8 hafta sürmüş.

Hastalar iki gruba ayrılmış. Her iki grupta da kalori miktarı (2500kcal/gün) ve dağılımı benzer imiş. Kolesterolden zengin diyet alan gruptaki (deney grubu) günlük kolesterol tüketimi 800mg iken kontrol grubunda bu değer 250 mg imiş. Hem çalışma (136.7 mg/dL) hem de kontrol grubunun (157.9 mg/dL). Kan kolesterol düzeyleri ortalama Meksikalılarınkinden (190 mg/dL ) oldukça düşük imiş.

Kolesterolden zengin diyet alan grupta balgamdan mikrop temizlenmesi ortalama 14 gün sürerken bu sayı kontrol grubunda 28 gün imiş. Grupların 2. ve haftadaki balgamdan mikrop temizlenme oranları tabloda görülmektedir.




Kolesterolden zengin diyet alan grup
(10 hasta)

Normal kolesterollü diyet
alan grup
(11 hasta)

1. haftada balgamdan mikrop temizlenme oranı
2. haftada balgamdan mikrop temizlenme oranı
3. haftada balgamdan mikrop temizlenme oranı
4. haftada balgamdan mikrop temizlenme oranı

%0(0)
%80(8)*
%90(9)
%90(9)

%0(0)
%9(1)*
%45(5)
%73 (8)

* p = 0.0019 (Aradaki farkın tesadüfe bağlı olma olasılığı binde iki gibi çok düşük bir rakam)

Her iki grupta da kolesterol düzeyleri 3 hafta içinde ortalama 200 mg/dL dolaylarına çıkarak plato yapmış. Fakat bu sırada HDL (iyi denilen kolesterol) değerleri, LDL’ye göre daha çok yükseldiğinden total kolesterol/HDL (2.7 den 1.5’e) ve LDL/HDL (3.3 den 1.8’e ) oranı azalmış.
Her iki grupta nefes darlığı ve öksürük aynı derecede azalmış, fakat yüksek kolesterol alan grupta balgam miktarı daha erken azalmış.
Yazarlar elde ettikleri sonuçlar ile kolesterolden zengin gıdanın tüberküloz tedavisinin ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini vurgulamışlardır.

Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın Yorumu
Tüberküloz eski çağlardan beri insan ırkını tehdit eden büyük hastalıklardan biridir. 1944 yılında streptomisinin piyasaya çıkması ile tedavide yeni bir çığır açılmış ve streptomisini çok sayıda başka tüberküloz ilaçları takip etmiştir.
Günümüzde akciğer tüberkülozunun tedavi başarısı %90’ın üzerindedir. Fakat çok sayıda ilaç kullanılması ve tedavi süresinin uzun olması (6 ay-1 yıl) tedaviye uyumu güçleştirmektedir. Öte yandan tüberküloz ilaçlarına karşı gelişen direnç, sorunu daha da ağırlaştırmaktadır. Bu nedenle tedavinin seyrini olumlu yönde değiştirecek ve tedavi süresini azaltacak yöntemlere ihtiyaç büyüktür.
Pérez-Guzmán ve arkadaşlarının çalışmaları bu bakımdan çok önemlidir. Daha önceki birçok yazımızda ve konferansımızda kolesterol fobisinin insan sağlığı üzerine olan kötü etkilerinden çok bahsetmiştik. Bu çalışma da bizim gibi düşünenleri haklı çıkartmaktadır.
Manipüle edilmiş bilimsel(!) çalışmalar ile insanlarda önce kolesterol fobisi oluşturan daha sonra da onlara yağsız ya da yarı yağlı yiyecekler ile kolesterol ilaçları satan ilaç ve gıda sanayicileri yılda yüz milyarlarca dolarlık cirolar yaparak karlarına kar katarken insan sağlığını büyük ölçüde tehlikeye atmaktadırlar.
Gerek bu çalışmada gerekse de daha önce yapılmış çalışmalarda tüberkülozlu ya da kalp-dışı müzmin hastalığı olan kişilerde kan kolesterol düzeyinin düşük olduğu ve bu düşüklüğün ölümcüllük (mortalite) ile ilişkili olduğu gösterilmiştir (2-4).
Kolesterol hücre zarında yapıtaşı olarak bulunan yağların yaklaşık %30’unu oluşturur. Bütün hücrelerin yapısında kolesterol bulunmak zorundadır. Kolesterolün moleküler yapısı suda erimesini imkansızlaştırır. Hücre duvarlarında bulunan su geçirmez özellikteki kolesterol, hücre iç ortamını dış etkilerden korur(5). En çok kolesterol dış etkilerden en az etkilenmesi gereken sinir dokusunda bulunur. Kolesterol hücre zarının akışkanlığını sağlar.
Kolesterol sitotoksik (hücre zehirleyici) T-lenfositleri uyararak mikropların öldürülmesine yardımcı olur (6,7). Kolesterol hücre zarında bulunan enzimler ve diğer maddeler aracılığı ile akyuvarların mikropları yutmasını (fagositoz)sağlar(8).
Çok sayıda laboratuar çalışmasında lipid (yağ) ve kolesterol eksikliğinin bulaşıcı hastalıkların şiddetini artırdığı saptanmıştır(9-23).
19 çalışma ve 68 406 ölümü içeren bir meta-analiz incelemesinde görülmüştür ki kan kolesterol düzeyi azaldıkça solunum ve mide-bağırsak hastalıklarından (özellikle bulaşıcı olanlar) ölüm artmaktadır (24).
120 000 kişi üzerinde 15 yıl süre ile yapılan bir araştırmada kan kolesterol düzeyi düşük olanlarda, bulaşıcı hastalıklardan hastaneye başvuruda bulunanların sayısının kolesterolü yüksek olanlara göre daha fazla olduğu görülmüştür (25).
2446 bekar erkek üzerinde 14 yıl süre ile yapılan bir araştırmada kolesterol düzeyi düşük olanlarda AIDS rizikosunun daha fazla olduğu saptanmıştır(26). Bir başka çalışmada kan kolesterol düzeyi düşük AIDS’li hastaların daha fazla öldüğü görülmüştür (27).
Kanser tedavisine bağlı ateşli nötropenisi (çok çekirdekli akyuvar düşüklüğü) olan 17 hasta inclenmiş. Altısı ölmüş. Bunlarda tedavi sırasında kan kolesterol düzeyleri yükselmemiş. Yaşayan 11 hastanın başlangıç kan kolesterol düzeyi ölenlerden yüksekmiş. Bunlarda tedavi sırasında kolesterol yükselmiş ve kolesterol düzeyleri iyileştikten sonra normale inmiş (28).
Smith-Lemli-Opitz sendromunda (7-dehidrokolesterol 7-redüktaz enziminin doğuştan yetersizliği) kolesterol sentezi çok düşüktür. Bu hastalarda çok sayıda malformasyon ve sık geçirilen enfeksiyonlar vardır. Bu hastalara ilave kolesterol verildiğinde enfeksiyonlar azalmaktadır (29).
Ailevi hiperkolesterolemisi olan kişilerde de enfeksiyon hastalıklarından ölüm daha az olmaktadır (30).
Kolesterolü yüksek kişilerde karın içi enfeksiyonlarının daha çabuk iyileştiği gözlemlenmiştir(31).
Kandaki yüksek kolesterol düzeyi koroner kalp hastalığına neden mi oluyor yoksa koroner kalp hastalığını önlüyor mu?
Çeşitli ülkelerde, çeşitli hastalıklarda ve çeşitli etnik gruplarda yapılan çok sayıda araştırmaların bir çoğunda kan kolesterol düzeyleri ile koroner kalp hastalığı arasında ya da ölüm sıklığı arasında bir ilişki bulunamamış (32-51). Yani bu araştırmalara göre kolesterolü yüksek olan kişilerdeki koroner kalp hastalığına yakalanma ve ölüm sıklığı kolesterolü normal olan kişilerdekinden daha yüksek değilmiş.
Bu araştırmaların bazılarında ise kan kolesterol düzeyleri yüksek olanlarda koroner kalp hastalığına yakalanma sıklığının azalmış olduğu (41,46,51), hatta kan kolesterol düzeyleri yüksek olanlarda (44, 48) yaşam süresinin daha uzun olduğu saptanmıştır.
Diyetteki yüksek kolesterol düzeyi koroner kalp hastalığına yol açar mı?
Günümüz diyetinde kalp hastalığına neden olduğu iddiası ile kolesterol ve doymuş yağlar yerine kolesterol içermeyen margarin ve çoklu doymamış sıvı yağları (mısır, soya, ayçiçeği) önerilmektedir.
Kore savaşında ölen Amerikan ve Japon genç askerlerin otopsilerinde aterom plaklarının gelişmesi incelendiğinde az doymuş yağ yiyen Japonlar ve çok doymuş yağ yiyen Amerikalılar arasında ateroskleroz (damar sertliği) açısından bir fark bulunmamış (52,53).
Afrikalı Samburular günde 6-7 litre çiğ süt ve yarım kilo kadar et tüketirler. Ortalama Bir Amerikan vatandaşının tükettiği kolesterolün 2 katından fazlasını tüketmesine rağmen, Samburuların kan kolesterol düzeyleri (170 mg/dL) Amerikalılara göre son derece düşüktür (54).
Kırsal kesimde yaşayan Kenyalı Masailer günde 2 litre süt, 1-2 kilo kadar et yerler. Buna rağmen ortalama kan kolesterol düzeyi dünya ortalamasından düşüktür. Fakat şehre indiklerinde çok daha az kolesterollü gıda tüketmelerine karşın kolesterol düzeyleri kabiledeki akrabalarından daha yüksek olmaktadır (55,56).
Somalide sadece sütle beslenen kabilelerde hemen hiç koroner kalp hastalığı görülmemektedir (57).
ABD’de 20. yüzyılın başında koroner kalp hastalığından ölüm neredeyse hiç yok iken, daha sonraki yıllarda büyük bir patlama olmuştur. 20. yüzyılın başında daha fazla kolesterol tüketilmektedir. Daha sora margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçek) yağların kullanılmasında müthiş bir patlama olmuştur. Sonuç ortadadır (Aşağıdaki grafiye bakınız).
Diyetteki yüksek kolesterol düzeyi koroner kalp hastalığına yol açmıyorsa gerçek neden nedir?
Günümüzde aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklar “kolesterol depo hastalığı” olarak değil “düşük yoğunluklu sistemik enflamatuar hastalık” olarak kabul edilmektedir (CRP artışı ile endirekt olarak gösterilebilir) (58-62).
Hayvan çalışmaları Il-6 ve tümör nekroze edici faktör-alfa’nın ateroskleroz sürecini hızlandırdığını göstermektedir(63). Omega-3 yağ asitleri, antienflamatuvar (iltihap önleyici) etkileri ile koroner kalp hastalığı gelişimini yavaşlatırlar. Rafine edilmiş gıdalardan uzak durarak ve bunların yerine doğal gıdaları yiyerek kronik iltihap rizikosu azaltılabilir.
Diyetteki yüksek kolesterol düzeyi koroner kalp hastalığına yol açmadığına göre 20. yüzyılın en büyük yalanı niçin sürdürülüyor?
Önce şu soruyu soralım. Mevcut durumdan kimler yararlanmaktadır?
İlaç sanayisi, margarin ve sıvı yağ sanayisi, düşük yağlı diyet sanayisi, kalp ile uğraşan özel hastahaneler ve buralara malzeme ve alet satan firmalar. Bu piyasanın cirosu trilyonlaca dolar ile ifade edilmektedir. Rantın sürdürülebilmesi ancak yalanın sürdürülmesi ile mümkündür. Medya organlarının çoğu mevcut durumdan beslendiği için bu gerçekleri yeterince yazmadığı gibi kolesterol yalanını sürdürmektedir.
Ne yapmalı?
· Un ve şekerden mamül gıdaların tüketiminin minimale indirilmesi
· Margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçek) yağların kullanılmaması
· Bunların yerine hayvani yağların ve zeytin yağının yenilmesi (dedelerinizin yaptığı gibi)
· Günde en az 1 gr balık yağı ve 250- 1000 mL kefir tüketilmeli
· Et, süt ürünleri, yumurta, sebze meyve ve kabuklu kuru yemiş tüketilmesi
· Günde 3-5 dakika kültür fizik yapılmalı ve yarım saat yürünmeli
· Güneşlenilmeli ve erken yatıp erken kalkılmalı
(Geniş bilgi için taş devri diyet listesine bakınız.
Bu öneriler sizi sadece kalp hastalığına karşı değil diğer müzmin hastalıklardan da korur.
Sonuçlar
· Kolesterol bir zehir değil , hücrelerimiz için çok hayati bir maddedir.
· İyi (Cici!) kolesterol (HDL), kötü (Kaka!) kolesterol (LDL) diye bir şey yoktur. Sizden iyi olmasınlar her ikisi de görevlerini yaptıkları sürece iyidirler.
· Kolesterolün kendisi tehlikeli değildir, hatta yararlıdır, fakat onu yükselten neden tehlikelidir ya da tehlikeli olabilir.
· Vücudumuzda günde 2000-2500 mg kolesterol yapılır.
· Dışardan alınan ne kadar az ise içeride yapılan o kadar fazladır.
· Diyet ile alınan kolesterolün kan kolesterol düzeyine hemen hemen hiçbir etkisi yoktur. Boşuna ağzınızın tadını bozmayın!!
· Kan kolesterol düzeyi normal hatta düşük olan kişilerde de yüksek olanlar kadar ağır ateroskleroz gelişebilir.
· Koroner kalp hastalığı olanların yarısından fazlasında kolesterol düzeyi normaldir.
· Bir maddenin hem azı, hem normali hem de fazlası aynı hastalığa yol açtığını iddia etmek saçmalıktır.
· Koroner kalp hastalığının gerçek nedeni düşük yoğunluklu ateşsiz müzmin iltihaptır.
Ek-1 Tereyağının yararları
En iyi A vitamini kaynağıdır.
Lesitinden zengindir.
Yüksek oranda antioksidan (kolesterol, A vit, E vit, selenyum) içerir.
İyi bir iyot kaynağıdır.
Konjuge linolenik asitten (CLA)zengin olduğu için, antienflamatuvar,
antiallerjik ve antikansorejenik etkileri vardır.
Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltır.
Ek-2 Tereyağının yararları
Maküler dejenerasyonu azaltır (lutein)
Yüksek kolesterolü azaltır!!!(kolin)
Bellek ve öğrenme kapasitesini artırır (kolin)
Asetilkolini artırır
Yumurta sarısı kalsiyumdan ve karotenoidlerden zengindir
Çinko içeriği yüksektir
Magnezyum içeriği yüksek (migren, fibromiyalji vb
Antioksidan ve antienflamatuvardır.
Omega-3’ten zengindir (Özgür dolaşan tavuklar!)
A, D, K vitaminleri, demir, selenyum, riboflavin, ve niasinden zengindir.
Kaynaklar

1. Pérez-Guzmán C, Vargas MH, Quiñonez F, Bazavilvazo N, Aguilar A. A Cholesterol-Rich Diet Accelerates Bacteriologic Sterilization in Pulmonary Tuberculosis. Chest. 2005;127:643-651
2. Taylor, GO, Bamgboye, AE Serum cholesterol and diseases in Nigerians. Am J Clin Nutr 1979;32,2540-2545
3. Harris, T, Feldman, JJ, Kleinman, JC, et al The low cholesterol-mortality association in a national cohort. J Clin Epidemiol 1992;45,595-601
4. Kozarevic, D, McGee, D, Vojvodic, N, et al Serum cholesterol and mortality: the Yugoslavia Cardiovascular Disease Study. Am J Epidemiol 1981;114,21-28[Abstract]
5. Cooper RA Abnormalities of cell-membrane fluidity in the pathogenesis of disease. N Engl J Med 1977;297,371-377
6. Drabowsky, MP, Peel, WE, Thomson, AER Plasma membrane cholesterol regulates human lymphocyte cytotoxic function. Eur J Immunol 1980;10,821-827
7. Heiniger, HJ, Marshall, JD Cholesterol synthesis in polyclonally activated cytotoxic lymphocytes and its requirements for differentiation and proliferation. Proc Natl Acad Sci U S A 1982;79,3823-3827
8. Gatfield, J, Pieters, J Essential role for cholesterol in entry of mycobacteria into macrophages. Science 2000;288,1647-1650
9. Gallin JI, Kaye D, O’Leary WM. Serum lipids in infection. N Engl J Med 1969; 281:1081–6.
10. Fiser RH, Denniston JC, Rindsig RB, Beisel WR. Effects of acute infection on cholesterolgenesis in the Rhesus monkey. Proc Soc Exp Biol Med 1971; 138:605–9.
11. Bhakdi S, Tranum-Jensen J, Utermann G, Füssle R. Binding and partial inactivation of Staphylococcus aureus a-toxin by human plasma low density lipoprotein. J Biol Chem 1983; 258:5899–904.
12. van Lenten BJ, Fogelman AM, Haberland ME, Edwards PA. The role of lipoproteins and receptor-mediated endocytosis in the transport of bacterial lipopolysaccharide. Proc Nat Acad Sci USA 1986; 83:2704–8.[Abstract]
13. Flegel WA, Wolpl A, Mannel DN, Northoff H. Infect Immun 1989; 57:2237–45.
14. Cavaillon JM, Fitting C, Haeffner-Cavaillon N, Kirsch SJ, Warren HS. Cytokine response by monocytes and macrophages to free and lipoprotein-bound lipopolysaccharide. Infect Immun 1990; 58:2375–82.
15. Weinstock C, Ullrich H, Hohe R, Berg A, Baumstark MW, Frey I, Northoff H, Flegel WA. Low density lipoproteins inhibit endotoxin activation of monocytes. Arterioscler Thromb Vasc Biol 1992; 12:341–7.
16. Losche W, Krause S, Pohl A, Pohl C, Liebrenz A, Schauer I, Ruhling K, Till U. Functional behavior of mononuclear blood cells from patients with hypercholesterolemia. Thromb Res 1992; 65:337–42.
17. Feingold KR, Grunfeld C. Role of cytokines in inducing hyperlipidemia. Diabetes 1992; 41(suppl. 32):97–101.
18. Flegel WA, Baumstark MW, Weinstock C, Berg A, Northoff H. Prevention of endotoxin-induced monokine release by human low- and high-density lipoproteins and by apolipoprotein A-I. Infect Immun 1993; 61:5140–6.

Yaşasın Tereyağı

Gönderen: admin Tarih: 14.04.2007 Saat: 11:48
Yağlar- kolesterol-kalp hastalığı: Yaşasın tereyağı!
admin Tarih: 14.04.2007 Saat: 11:48

BESLENMEBULTENİ.COM, İYİBİLGİ.COM'DAN ALINMIŞTIR

Takke düştü, margarin göründü, bir nesil margarinle çürüdü! Artık gönül rahatlığıyla tereyağı yiyebilirsiniz. Kalp hastalarına uzun yıllardır yasaklı tereyağı aklandı!

Yaşasın tereyağı!
Hangi yağ daha sağlıklı? Bitmek bilmeyen bir tartışma bu. 90 yaşına kadar kuyrukyağı, tereyağı yiyen dedelere mi inanmak lazım, hayvansal yağlar kolesterol yapar diyerek doktorları, kalp vakıflarını dahi etkilemiş olan margarin lobisine mi?

Margarin kuşağı
Türk mutfağı uzun yıllardır margarin istilası altında. Margarinin ülkemize giriş hikayesi 28.03.2004 tarihli Sabah gazetesinde şu sözlerle anlatılıyor: “Türk halkı için bir dönem margarinin tek bir adı vardı o da Vita. Sarı kutusu içindeki Vita hemen her evde bulunurdu. Vatandaşın zihnine öyle bir yerleşti ki, yıllar boyunca tüm margarinlerin ortak adı Vita oldu”.

O yıllarda Vita`nın reklamlarına dönemin Türk Sanat Müziği`nin ünlü ses sanatçılarından Güzide Kasacı çıkıyordu. Kasacı, meşhur kahkahasının eşliğinde Vita ile türlü pişirirdi. Vita`nın Türkiye`de bu denli tutması aslında üretici şirket Unilever`in yöneticilerini de çok şaşırtmış. Öyle ki Unilever`in tarihçesinde dönüm noktaları arasında yer alıyor.

O dönem şöyle anlatılıyor: "Vita`nın Türkiye`de üretilip satılmaya başlanması bir Uzakdoğu gezisinden dönen iki Unilever yöneticisinin İstanbul`a uğraması ile gündeme gedi. Küçük bir araştırmayla Türkiye`de margarin ihtiyacı saptandı. Ardından Unilever ile Türkiye İş Bankası arasında kurulan ortaklık için gerekli izin belgesi hükümet tarafından imzalandı ve 5 Ocak 1953 yılında Bakırköy Margarin Fabrikası üretime geçti. Açılışta dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar da vardı. Haftada 50 ton Vita, 20 ton Sana üretimi başladı." Ancak Vita kısa sürede Sana`yı sollayıp geçti. Bu 1970`e kadar böyle devam etti. 1970`te Unilever`in tarihçisinde "önemli bir gün" diye şu not düşüldü: "İlk defa Sana üretimi, Vita üretimini geçti!"

Sana ve Vita imdadımıza yetişir...
Güzel mahallelerimizde sardunyalarımızı diktiğimiz sarı tenekeli Vita ve uğruna kuyruklarda beklediğimiz Sana işte böyle girdi hayatımıza. 50’lerde 60’larda yaşayıp da margarine dokunmamış olan yok gibi. Hatta film yönetmeni Ömer Lütfü Akad margarinin o yıllarda filmini çekmiş: "Tarladan Fabrikaya Bitkisel Yağın Elde Edilişi" isimli bir belgesel...

Unilever Magazin’in Nisan-Mayıs 2003 sayısındaki söyleşisinde Akad, o senelerdeki margarin çılgınlığını çok güzel özetliyor: “O yıllarda Sana ve Vita yağları vardı. Biz hem Sana'yı hem de Vita'yı kullanıyorduk. Başka yağ da yoktu zaten. O zamanlar Türkiye'de ciddi yağ sıkıntısı çekiliyordu. Tereyağı kullanma alışkanlığı yerini yavaş yavaş margarine vermeye başlamıştı. Margarin çıkmadan önce çoğunlukla Urfa ve Trabzon tipi yağları kullanıyorduk. Bir de zeytinyağı kullanıyorduk. O zamanlarda ülkeye bu yağlar yetmez oldu. Urfa ve Trabzon yörelerinden de yağlar gelmez olmuştu. Bu yağ ihtiyacına Sana ve Vita yetişti.”

Yemek dergileri ve gazeteler de imdada yetişir...
90’lı yılların başında Türkiye’nin ilk yemek dergisi çıktığında sevinçten havalara uçtum. Almanyalardan kırk yılda bir sipariş edebildiğimiz dergilerin yerli versiyonu olacaktı.

Gerçekten de Alman dergilerinin yerli versiyonu oldu ilk yemek dergimiz “Mutfak Rehberi”. İki Alman yemek dergisiyle yapılan işbirliği oradan tariflerin tercüme edilmesine ve diaların aynen kullanılmasına olanak sağlamıştı. Alman dergilerinden tercüme yapılırken değiştirilen bir kalem vardı... Orijinal dergideki “tereyağı” Türkçe tercümede “margarin”e dönüştürülüyordu. O dönem derginin patronlarından Emel Başdoğan margarine duyulan bu sempatinin tamamen duygusal olduğunu “Bize tereyağı firmaları değil, margarinciler reklam veriyor. Tabi ki tariflerimizde margarin yazacağız.” diyerek ifade etmiştir.

Daha sonra çıkan Sofra, Lezzet gibi önemli yemek dergileri de margarin modasının sıkı takipçileri olmuşlardır. Gazetelerdeki yemek yazarları da margarinli tariflerin lale devrine katkıda bulunurlar. Gazeteler margarinli tarifler dağıtırlar. Ünlü gurmeler margarinli tariflerin verildiği şahane kitapçıklar hazırlarlar. Margarin kulakçıkları kesilir, kitapçıklar alınır.

Doğal olarak, komşular arasındaki tarif alışverişlerinde de hangi marka margarinin kullanıldığı yazılır. Koskoca yemek yazarlarından iyi mi bilecektir ev hanımları?

Yağsız doktorlar...
Ülkemizde margarinin bu kadar sevilmesinde yemek dergileri, gazetelerdeki yemek tarifleri ne kadar rol oynadıysa, beslenme uzmanları ve doktorlar da o kadar oynadı. Yağsız süt, yağsız yoğurt, yağsız kırmızı et, beyaz et, hindi eti yememizi tavsiye etti beslenme uzmanları.
Doktorlar da yağsız hayatın sözcülüğünü üstlendiler. Hastalarına margarin yemelerini önerdiler.
Margarin iyice içimize işlerken tereyağı sessiz sedasız demode, tutucu sofralarda tutunmaya çalışmıştır.

Tereyağı kullanan pastane kaldı mı?
Aslında evde hangi yağı kullandığınız o kadar da önemli değil! Dışarıda yediğimiz hemen her şey kötü yağlarla yapılıyor çünkü (Kötü yağlar derken hangilerini kastettiğimizi Serkan Yimsel’in kitabından aşağıda verdiğimiz bölümde okuyacaksınız).

Tereyağıyla kıyaslandığında margarin çok daha ucuz. Buzdolabında yer ayırmak da gerekmiyor; oda sıcaklığında saklanabiliyor. Hal böyle olunca kendi yağlarında kavrulan küçük pastanelerin, margarine neden yöneldikleri anlaşılıyor.

Peki ya köklü pastaneler, ünü İstanbul’u aşmış yerler? İstanbul’un en ünlü pastanelerinden biri de Taksim’deki Gezi Pastanesi’dir. Geçen sene, “Hangi ürünlerinizde tereyağı kullanıyorsunuz?” diye sorduğumda sadece kruasanı göstermişlerdi. Ya Beyaz Fırın? Kardeşimin çok sevdiği bir poğaçası varmış, birlikte gittik dükkana. Gerçekten güzel yapmışlar. Hemen kasiyere soruyorum poğaçada ne yağı olduğunu. Margarin kullanıyorlarmış. Gerekçe de müşterilerin tereyağı kokusundan hoşlanmamaları...

“Kokuyor, pahalı” demeden sadece ve sadece tereyağı kullanan dürüst yerler de var. Beşiktaş’taki Kafadaroğlu Baklavacısı, Erenköy’deki Develi Kayseri Evi aklıma ilk gelenler...

New York’ta bir iki sene içinde lokanta-pastane gibi yerlerde trans yağların kullanımı tamamen yasaklanacak. Darısı Türkiye’nin de başına...
Margarin kullandıkları için sadece pastaneleri suçlamak haksızlık olur. Hidrojenize nebati yağ, trans yağ isimleriyle malzemeler listesinde margarine yer veren birçok ürün var; bisküvi, cips, kek gibi.

Trans yağların foyası
Dr. Mary Enig 1978 tarihli bir makalesinde trans yağlarla (margarin de bir çeşit trans yağ) kanser hastalığının bağlantılı olabileceğini yazdığında Amerikan Yenilebilir Yağlar Enstitüsü’nden iki tane “siyah giyinmiş adam” büyük bir öfkeyle Enig’i ziyarete gelirler. Trans yağ lobisinin adamları “ Onunki gibi makalelerin yayınlanmasını önlemek için dikkat kesildiklerini, bu atın nasıl olup da ahırdan kaçmış olduğunu anlamadıklarını” söylerler.

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), Enig’in 30 yıl önce söylediklerini yeni yeni kabul ediyor. Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi trans yağların kalp hastalığına neden olduğunu buldu. Harvard Tıp Okulu’ndan Dr. Walter Willet ise her yıl 30 bin kişiyi trans yağların öldürdüğünü hesaplamış. Henüz kanıtlanmamış bazı araştırmalar trans yağlarla Tip2 diyabet ve astım hastalıklarını ilişkilendiriyor. Bazı araştırmalarsa trans yağların anne karnındaki bebek gelişimini olumsuz yönde etkilediğini gösteriyor.

Tereyağı, kuyruk yağı ve iç yağına dönüş
Birçok uzman artık gönül rahatlığıyla doymuş yağ içeren tereyağı, kaymak, etlerdeki yağ gibi yağları yiyebileceğimizi söylüyor.

Ülkemizde besinleri, vitaminleri ilaç niyetine kullanan devrimci bilim adamı, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Beslenme ve Metabolizma uzmanı Prof. Dr.Ahmet Aydın tereyağı, kuyruk yağı, iç yağı ve sızma zeytinyağı öneriyor.
16 Şubat 2007 iyibilgi.com

Kolesterol efsanesinin sonu geldi

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=234644 dan alınmıştır.

Kolesterol efsanesinin sonu geldi
Kolestrol korkusuyla ağız tadıyla bir ızgara yiyemez olduk diyenlere müjdeli bir haberimiz var. Magalları yakın, etleri hazırlayın. Çünkü kolesterol tehdidi sadece bir efsaneymiş!
16 Nisan 2007 07:28


Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın makalesi
Geçen hafta hayvansal yağların zararlı değil, aksine ne kadar yararlı olduğunu anlatan yazımı okuyan ve 'tereyağında sucuklu yumurta' yapıp afiyetle yiyen okurlarım, benden ısrarla bu konuda yazmaya devam etmemi istiyorlar. Sanıyorum, bu hafta da kendilerine pirzola ziyafeti çekmek için birkaç cesaret verici söze daha ihtiyaçları var. Onlar mangallarını yakmak için şimdiden faaliyete geçedursunlar, biz de kolesterol ezberini bozmaya devam edelim. Kolesterolün öldürücü bir zehir olmadığını, görüldüğü yerde vurulması gerekmediğini ve bütün 'memelilerin' hücreleri için hayati önemi olan bir madde olduğunu belirterek söze girelim. Kolesterol hücreyi dış etkenlere karşı koruyan hücre duvarının temel yapıtaşıdır ve birçok kimyasal reaksiyonda rol alır. Mesela kortizol, testosteron, östrojen... gibi üreme hormonları, D vitamini ve safra asitleri kolesterolden üretilir. Bunun için kanda çok az kolesterol olması yeterlidir. Kolesterol hayvansal besinlerde bulunur ama vücudumuzdaki kolesterolün çok azı gıda kaynaklıdır. Büyük kısmı karaciğerimizde imal edilir. Üstelik az kolesterol aldığımızda vücuttaki üretim artar, çok aldığımızdaysa azalır. İşte bundan dolayı da 'diyetteki kolesterolü ne kadar azaltırsak azaltalım, kandaki kolesterol bundan çok az etkilenir.' İYİ VE KÖTÜ KOLESTEROL NEDİR? Kolesterol suda erimediğinden, kanda 'lipoprotein' adı verilen maddelerle taşınır. Lipoproteinlerin dansitelerine göre HDL ve LDL olmak üzere başlıca iki türü vardır. Kanımızdaki kolesterolün yüzde 60-80'i LDL, yüzde 15-20'si HDL ve kalan küçük kısmı ise başka lipoproteinlerle taşınır. Kolesterol karaciğerden damarlara LDL ile damarlardan karaciğere ise HDL ile taşınır. LDL için 'kötü kolesterol' ve HDL için de 'iyi kolesterol' isimleri kullanılır. Kanlarında LDL-kolesterol yüksek olanlarda kalp krizi riskinin arttığı, HDL-kolesterol yüksek olanlarda ise bu riskin azaldığını gösteren bazı araştırmalar vardır. Başka bir deyişle; HDL/LDL oranın düşük olması koroner kalp hastalıkları için bir risk faktörü olarak kabul edilir. Ancak, risk faktörü hastalıkla aynı şey değildir. Kalp krizine yol açan bir faktör aynı zamanda HDL/LDL oranını da azaltıyor olabilir. Gerçekten de bu oranı etkileyen pek çok faktör vardır. Mesela sigara içilmesi, obezite, hareket azlığı, diyabet, stres ve hipertansiyon... LDL' yi artırır, HDL' yi azalır, dolayısıyla HDL/LDL oranı da azalır. Kalp krizi veya inme HDL/LDL oranı düşük olduğu için değil, sigara, obezite, diyabet, hipertansiyon, stres... yüzünden meydana gelir. Tek başına kanda kolesterol yüksekliği veya HDL/LDL oranı düşüklüğü tehlikeli bir şey değildir. Bu nedenle de sadece kanda kolesterol, HDL ve LDL ölçtürülüp bunların sonuçlarına göre kolesterol düşürücü ilaç tedavisine başlanması yanlıştır. NE KA KOLESTEROL O KA DAMAR SERTLİĞİ DEĞİL Çoğu kimse, kanda kolesterol ne kadar yüksekse damar sertliği ihtimalinin de o kadar yüksek olduğunu sanır. Oysa, kalp krizi ve inmelere neden olan damar sertliğinin kan kolesterol düzeyiyle de bir ilişkisi yoktur. Nitekim, diyette çok fazla hayvansal yağ ve kolesterol bulunması damar sertliğini dolayısıyla da kalp krizini kolaylaştırmaz. Kalp krizi geçiren hastalar incelendiğinde bunların diğer insanlardan daha fazla hayvansal yağ yemedikleri görülür. Bunun tam tersi de doğrudur: Kanda kolesterolün düşük olması veya HDL/LDL oranının yüksek olması, 'o kişide damar sertliği ve kalp krizi olmayacak' demek değildir. MANGAL HAZIR MI? Bu yazıdan ne anladınız bilemiyorum ama mangalınız hazırsa pirzolaları ateşe koyun, fazla yakmayacak şekilde pişirin ve de afiyetle yiyin. Unutmayın ki; 'asıl tehlikeli olan kolesterol yüksekliği değil, kafayı kolesterol yüksekliğine takmaktır.'

PROF. A. RASİM KÜÇÜKUSTA'NIN BİR ÖNCEKİ YAZISI
Kolestrol ezberini bozan gerçekler(Star)

Kolesterol ezberini bozan gerçekler

Kolestrol ezberini bozan gerçekler
"Korkutma kampanyası hızda sürmekte, çünkü kolesterol pazarında müthiş para var. Sadece kolesterol düşürücü ilaçların yıllık satışları 25 milyar doları geçiyor "
06 Nisan 2007 16:02


Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın köşe yazısı
Kolesterol ilacı üreten firmaların ekmeğine yağ sürmeyelim Daha dün annemizin kollarında yaşarken... çiçekli bahçemizin yollarında koşarken... Tereyağını ekmeğe sürüp de yerken... sütlerimiz bir karış kaymak tutarken... yumurta sofralarımızdan eksik olmazken... koyun eti soframızın baş tacı iken... ‘Yüksek kolesterol’ nedir bilmezdik. İlaç endüstrisi, margarin lobisi el ele verdi ve kısa zamanda tüm dünyada müthiş bir ‘kolesterol fobisi’ oluşturuldu. İnsanlar sistemli bir şekilde ‘kolesterol manyağı’ yapıldı. Kolesterol, topluma ve maalesef aynı zamanda doktorlara da türlü pazarlama taktikleriyle kalp krizi ve inme gibi ölümcül hastalıkların tek nedeni imiş gibi tanıtıldı. Korkutma kampanyası aynı hızda sürmekte, çünkü kolesterol pazarında müthiş para var. Sadece kolesterol düşürücü ilaçların yıllık satışları 25 milyar doları geçiyor. Gerçekte, yüksek kolesterol kalp krizi ihtimalini artırabilen sigara, hareketsiz yaşam biçimi, dengesiz beslenme, şişmanlık, yüksek tansiyon, diyabet, stres... gibi risk faktörlerinden sadece biri. Kolesterol yüksekliği tek başına asla bir hastalık değil ve kalp hastalığı riski olmayan insanların tedavi edilmesi de kesinlikle gerekmiyor. KOLESTEROL EZBERİNİ BOZAN GERÇEKLER Kolesterol, tüm memelilerin hücreleri için gerekli ve yararlı bir maddedir. Tehlikeli olan şey bizatihi kolesterolün kendisi değil, kanda kolesterolün yükselmesine yol açabilen stres, hareketsizlik, obezite... gibi faktörlerdir. Kalp krizi ve inmelere yol açan ateroskleroz, yani damar sertliği ile kandaki kolesterol düzeyi arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Kan kolesterol düzeyi normal hatta düşük olan kişilerde de yüksek olanlar kadar ağır ateroskleroz gelişebilir. Koroner kalp hastalığı olanların yarısından fazlasında da kolesterol düzeyi normaldir. Aterosklerozun gerçek nedeni yüksek kolesterol değil, düşük yoğunluklu bir tür kronik iltihaptır. Sanılanın aksine kolesterolü yüksek olanların daha uzun yaşadıkları da birçok araştırma ile kanıtlanmıştır. Yüksek kolesterolü olanlar tüberküloz, zatürree, AIDS... gibi enfeksiyonlarına daha az yakalanırlar ve bu hastalıklardan ölüm daha az görülür. Kronik kalp yetersizliğine bağlı ölüm riski düşük kolesterollü hastalarda daha yüksektir. Genel olarak 70 yaşın üzerinde ölüm riski yüksek kolesterollü kişilerde daha düşüktür. LABORATUAR SONUÇLARI TEDAVİ EDİLİYOR Son yıllarda tıp dünyasında bir virüs gibi yayılan çok tehlikeli bir yaklaşım var: Artık hasta değil, ‘laboratuar sonuçları tedavi ediliyor.’ Kolesterol yüksekliği de bunun en iyi örneği. Kalp hastalıkları bakımından risk grubunda olmayan insanların kolesterol düşürücü ilaçlarla tedavi edilmelerinin yararlı olduğunu gösteren kesin bir bilimsel kanıt olmamasına rağmen kadın... erkek... yaşlı... genç... zayıf... şişman... güzel... çirkin... esmer.... sarışın... kolesterolü ‘azıcık’ yüksek olan herkese kolesterol düşürücü ilaçlar yazılıyor. Peki, kimler kolesterol düşürücü ilaç almalı? Statinler olarak bilinen kolesterol düşürücü ilaçlardan yarar görecek olanlar, kalp krizi geçirmiş ve kalp hastalığı riski yüksek olan kişilerdir, amam statinlerin bu riskli insanlardaki olumlu etkileri kan kolesterol düzeyinin düşmesi ile de ilgili değildir. Statinler bugün henüz tam olarak bilinmeyen bir mekanizma ile etkili olmaktadırlar. Bunun için de, kolesterol düzeylerinin ‘daha da düşürülmesi gayreti’ de ‘daha yüksek dozlar kullanılması’ önerisi de sadece ilaç firmalarının işine gelmektedir. Üstelik bu ilaçların olduğundan düşük gösterilen kas erimesi, karaciğer hasarı, böbrek yetersizliği gibi çok ciddi yan etkileri vardır. Hayvan deneylerinde kanser yapıcı etkisi de gösterilmiştir. Tereyağını lütfen kendi ekmeğinize sürün, ilaç firmalarınınkine değil.
ahmetrasim@stargazete.com