Bir bilim insanının bilimsel anlamda bittiği an, her şeyi bildiği yanılgısına düştüğü andır. Artık o insanın ne bilgiye ne de tartışmaya ihtiyacı vardır, bu tip insanlarla tartışmak da tümüyle anlamsız ve sadece zaman kaybıdır.
KOLESTEROL TEORİSİNDEKİ NEDENSELLİK (CAUSALİTY) YANILGISI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Bilim
alanında ülke olarak en büyük sorunumuz, bilim eğitimi sırasında insanlarımıza mantık ve bilim felsefesi
konusunda hiçbir şey öğretememiş olmamızdır. Mantıktan söz edenler mantığı,
bilimden söz edenler de bilim felsefesinin ilkelerini gerçekten de bilmezler. Kolesterol
tartışmalarında bazı akademisyenlerin bizi hiç sıkılmadan ‘bilimsel olmamakla’
suçlamaları da işte bu nedenle ortaya çıkmaktadır.
Pek bir bilimsel bir
tartışmada, tartışmacılar bilim adına neyi sorgulamalıdırlar?
Bilimle
ilişkili olduğu iddia edilen bir tartışmada kural olarak tartışılan konu ile
ilgili sorgulanması gerekenler basit
olarak şunlardır: Bilimde nedensellik
(causality) ilkesi, bilimde belirlilik
(determinizm) ilkesi, bilimde ölçülebilirlik ilkesi, bilimde tutarlılık (ya da çelişmezlik)
ilkesi ve bilimde yanlışlanabilirlik[1] (Popper) ilkesi.
Bizim ‘güncel
kolesterol anlayışına’ yaptığımız bilimsel eleştirinin temelinde, iddia
edilenin tam tersine, söz konusu sorgulama yöntemleri yatar. Çünkü bizim
düşüncemize göre bilim bu sorgulama ilişkileriyle gelişir. Yukarıda
değindiğimiz bilimsel sorgulama ilkeleri, her hangi bir bilim ya da tıp gibi
bir disiplin alanında kullanılamıyorsa, o alanın bilimselliğinden de söz edilemez! Biyoloji, fizik, kimya gibi
pozitif bilimler genel olarak bu bilimsel ilkelerle çalışır, tıp da bu
ilkelerle oluşmuş düşünceleri kullanmak zorundadır.
Oysa
kolesterol konusunda tartıştığımız tıp kökenli kişilerin çoğu, kolesterol tartışmasında bu
bilimsel sorgulama ilkeleri kullanmaz. Çünkü bu bilimsel ilkelerle iddia edilen
‘kolesterol teorisi’nin mutlaka birden fazla sorunu vardır, güncel kolesterol
teorisi, bilimsel anlamda söz konusu sorgulamalara[2] dayanamaz ve çöker. Karşıt düşünceler açısından bakıldığında konuyu
anlaşılmaz hale getirmek gerçekten de çok önemlidir.
Dahası
da var! Söz konusu bilimsel ilkeler tıp alanında dikkate alınmazsa, tartışılan konuyla
ilgili ortaya çıkan çoğu bulgu birbiriyle mutlaka çelişir. Örneğin günümüzde
FDA kolesterol düşürücü ilaç (statin) kullanımı ve hafıza kaybı konusunda uyarı[3] yaparken, eski yayınlarda bu ilaçların hafızaya
veya Alzheimer’a iyi geldiğini gösteren yayınlara da rastlayabilirsiniz. Veya
bu ilaçların gözlerde katarak gelişimini hızlandırdığı iddia edilirken[4], bu
ilaçların başka bir göz rahatsızlığına (maküler dejenerasyon) iyi geldiğini
iddia etmesi[5] oldukça ciddi bilimsel çelişkilerdir. Çelişki
deyip geçmeyin, bu çelişkiler ilk başta saydığımız ilkelerden bilimde
tutarlılık ilkesini tümüyle zedelerler. Bir çok bilimsel bulgu ise çelişkilerin ortadan kalkması için araştırma yapılırken bulunmuştur. Yapılan iş gerçek anlamıyla bilimsel sorgulamadan
uzaklaştıkça, çeşitli tıp akademisyenleri, kurdukları cümlelerin içinde ‘bilim,
kanıt’ gibi kelimeler geçen sihirli kavramlara kurtarıcı olarak sarılırlar ve
böylelikle bilimsel sorgulamadan daha da uzaklaşırlar. Sonra da daha saçma
sapan işler yapılmaya başlanır, bir yandan şekeri yüksek olanlara kalp
krizinden koruma amacıyla statin ilacı başlanırken, diğer yandan da bu
ilaçların şeker hastalığı riskini arttırdığı[6] ortaya çıkar, kalp damarlarını korumak için
verdiğiniz ilaç, kalp kaslarını öldürme gücüne sahip saatli bir bomba olarak
karşınıza çıkar! Bir yandan bu ilaçları kullanan insanlarda kanser vakaları
artarken, diğer yandan birileri bu ilaçların kanseri önlediğini ortaya koyan
akademik yayınlar yapar. Böyle bir durumdan kapitalist ilaç şirketleri
faydalanırken, determinist tıp insanları da 'bilimsellik adına' size farklı seçenekler sunmuş olur: ‘Lütfen
seçin! Kırk katır mı, kırk satır mı?’ . Yani kalp krizinden mi ölmek istersiniz,
yoksa böbrek yetersizliği, karaciğer hastalığı, diyabet, kanser veya kalp kası
zayıflığından ölmek daha mı avantajlı?
Biz mi
bilimsel sorgulama yapamıyoruz, karşımızdakiler mi?
Sorun
aslında bilim felsefesi açısından bellidir: Nedensellik (causality) ve
belirlilik (determinizm) ilkelerinin, bilim felsefesi açısından hatalı
değerlendirilmesi kolesterol konusunda yanılgıların gerçek temelini oluşturur. Oysa kanda üre ve kreatinin yükselmesi gibi sorunlarda bu sorun karşımıza çıkmaz, bu sadece kolesterol yüksekliğine karşı uygulanır. Yani hekimler üre ve kreatinin gibi değerlerin yüksekliğine bakarak (determinist yaklaşım) ilk neden olan böbreklere (causality) ulaşırlar, böbrekleri tedavi ettiklerinde söz konusu deterministik bulguların değişeceğini çok iyi bilirler
Ben ve
benim gibi düşünen dostlarımın, ‘kolesterol yüksekliği’ konusunda özellikle
üzerinde durduğu konu causality yani
nedensellik sorunudur. Çünkü kolesterolün ‘neden’ kanda yükseldiğini anlamadan,
kandaki kolesterol yüksekliği sorunun içinden çıkmak da mümkün değildir. Ne kadar tartışırsanız tartışın sonuç çıkmaz.
Kanda kolesterolün çok yüksek çıkması deterministik (belirlilik) açısından elbette önemli olabilir, fakat nedenselliği (causality) hesaba katmadan
sadece bu deterministik bakış açısıyla
‘kolesterol yüksekliği’ sorununu çözmeniz de bilim açısından mümkün değildir.
Peki
bilim felsefesi açısından, nedensellik (causality) ve belirlilik (determinizm)
arasındaki ilişki nasıl kurulur?
Böbrekler ve kreatinin örneğinden farklı olarak anlaşılması kolay örnekler de verebiliriz. Klasik
‘sivrisinek çoğalması’ örneğimiz,
nedensellik (causality) ve belirlilik (determinizm) ilkesinin
anlaşılmasında en iyi örneği oluşturur: Sivrisinekler çoğalmıştır
(deterministik bulgu), bu çoğalmada temel neden ise bataklıklardır
(nedensellik, causality). Determinizm ve
causality ilişkisinde bilim şunu söyler:
Sivrisinekler çoğalmıştır (deterministik bulgu), sivriseneklerden
tamamıyla kurtulmak istiyorsan öncelikle
bataklığı kurutmalısın, sivrisinek çokluğunun temel nedeni (causality) bataklıklardır.
Nedensellikten
(causality) uzaklaşan, determinist bilim ve tıp anlayışı da kapitalist çıkarlar
gereği günümüzde ilahlaştırılır. Sivrisinek-bataklık ilişkisinde size şunu
söyler: ‘Neden sivrisineklerin arttığı hiç önemli değil, sivrisinekleri tek tek öldürmeye çalış, olmadıysa, bir
sivrisinek ilacı üret, geçici bir süre odanı sivrisineklerden kurtar. Bak senin
için iyi bir sivrisinek ilacı yaptım, bilimsel olarak bu ilacın sivrisinekleri
öldürdüğü de kesin olarak ispatlandı.’
Bu
sadece determinist bir yaklaşımdır. Elbette
bunu da yapabilirsiniz, fakat bu konuyla ilgili sorunun tamamen çözüldüğü,
yaptığınız işin tümüyle doğru ve bilimsel olduğu anlamına gelmez!
Ve bu
çıkarıma, sivrisinek ilaçlarının içerdiği kimyasallardan insanların göreceği
zarar, yan etkiler dahil değildir!
***
Kanda
görülen (hücre içinde değil!) kolesterol yüksekliği ve sivrisinek çokluğu sorununa dikkatli
bakıldığında, bu iki olgu aslında bilim felsefesi açısından, bizim düşüncemize göre,
birbirlerine çok benzerler!
Tartışmayı
sevmiyor olsak da, kardiyologlar ve hekim dostlarımızla sıradan bir biyolog
olarak anlaşamıyor olmamızın sebebi de aslında budur. Kısaca bu çatışma bizim
açımızdan isteğe bağlı bir durum da değildir, mecburiyetten doğan bu çatışma bizim
için kaçınılamazdır.
Bizim
bilimsel anlamda tartışma nedenimiz, kolesterol
yüksekliği konusunda bilim
insanlarının ve akademisyenlerin nedensellik (causality) sorununa farklı,
mantık dışı ve determinist yaklaşımıdır. Biz nedenselliği bilimsel açıdan
yeterince sorgulanmayan determinist bulguların tek başına anlamlı olmadığını,
sadece bu determinist bulgularla tıp alanında tedavi yapılamayacağını, bunun
verimsiz ve sadece tüketime dayalı bir yöntem olduğunu düşünüyoruz ve güncel
uygulamaları bu nedenle kabul etmekte zorlanıyoruz.
Karşımızdaki
ilaç şirketlerinin de içinde olduğu hakim görüş, kolesterol yüksekliği
konusunda nedenselliğe oldukça basit sayılabilecek bazı yöntemlerle
yaklaşıyorlar, deterministik bulguları ve doğal yaşlanma süreci ile ortaya çıkan bazı
rastlantısal zorunlulukları, causality olgusu ile birbirine karıştırırlar.
Nedenselliği (causality) tam olarak
tartışmadan ve anlamadan ‘kolesterol yüksekliği ‘ sorununun çözümüne sadece deterministik
açıdan yaklaşıyorlar, ‘ilaç ver’ bitsin ilkesinin doğru olduğunu savunuyorlar.
Keşke bilim
o kadar kolay olsa!
Onlara
göre kandaki kolesterol yüksekliğinin nedenleri oldukça basittir: Uygunsuz beslenme (yüksek
kalorili ve kolesterolden zengin),
yüksek tansiyon (hipertansiyon),
şeker hastalığı (diabetes mellitus),
böbrek, karaciğer, tiroid hastalıkları,
cinsiyetler arası farklar,
menopoz, sigara, alkol, stres, hareketsiz yaşam tarzı vs vs. Bunlar bu günkü yaklaşıma göre size söylenen
kolesterolün yükselme nedenleridir. [7] Üstelik karaciğer hücreleri fazla kolesterol üretiyor diyenler bile hala vardır, bu utanç verici bir çıkarımdır!
Bence hayır! Düşüncelerimize göre kolesterol yüksekliğine ilişkin yukarıda sayılanlar
nedenselliği (causality), yani kolesterolün kanda kolesterolün neden yüksek
göründüğünü tam anlamıyla açıklamazlar.
Evet, yukarıda sayılanların bazılarıyla kolesterol yüksekliğinin elbette
‘birliktelik’ ilişkisi mümkündür.[8]
Fakat bu sadece bir birliktelik ilişkisidir, tıp camiasının iddia ettiği gibi
nedensellik ilişkisi değildir.
Biz
kanda görülen kolesterol
yüksekliğini nedensellik açısından (causality) ele aldığımızda çıkardığımız
sonuçlar[9]
size söylenenlerden oldukça basit ve çok farklıdır.
2) Karaciğer hücrelerinde partiküllerle
ilişkili anabolik (small=okside LDL[10])
ve-veya katabolik (LDL-reseptörleri, apolipoprotein genleri) bozukluklarda,
partiküllerin kanda birikmesi kaçınılmazdır. Kanda biriken partiküller üzerinde
kolesterol ölçüldüğünde de kolesterolün yüksek çıkması da kaçınılmazdır. Kanda
partikül birikimine bağlı olarak ortaya çıkan tek parametredeki kolesterol
yüksekliği (ki biz buna göreceli yükseklik adını vermiştik), kandaki partikül
çokluğundan kaynaklanan rastlantısal bir zorunluluktur.
3) Güncel determinist tıp yaklaşımlarından
‘statin tedavisi’, hücre içinde kolesterol ve steroid sentezini durdurmakta, bu
yolla hücrelerin kana partikül sentezini
engellenmekte, karaciğer hücreleri sistematik ve düzenli bir şekilde ölmekte[11],
böylelikle karaciğerden kana verilen partiküller azalmakta (VLDL, LDL) ve
sonuçta kanda kolesterol değerleri düşmektedir.
Oysa bizim ortaya koyduğumuz nedensellik (causality) ilkesine göre
kandaki kolesterol yüksekliğinin hücre içi kolesterol ve steroid sentezi ile doğrudan bir ilişkisi
yoktur.
4) Uygulamada olan güncel tedavi yöntemi
(statin) bizim iddia ettiğimiz bilimin ‘causality’ ilkesiyle çelişmekte, nedeni
ortadan kaldırmadığı gibi hücre içinde
konuyla ilişkisi olmayan insan yaşamı için önemli bir sistemi (kolesterol-steroid
sentezi) bozmakta ve canlıya çeşitli şekillerde fazladan zarar[12]
vermektedir.
Bu güne
kadar tartıştığımız bilim insanları, biz nedensellik ilkesini tartışmaya
başladığımızda bize ‘kanıta dayalı tıp’ söylemi[13] ile bize karşı çıkmaya çalışmış olsa da, kanıta
dayalı tıp savunmasının, bilimin ‘causality’ ilkesiyle asla çelişmeyeceğini
unutmuş olmaları gerçekten de üzücüdür. Tıp ve kanıta dayalı tıp kavramı,
nedensellik (causality) ilkesiyle asla çelişmez, çelişmemelidir! Çünkü hekim
olarak tedavinizin geleceği ve hasta tedavisinin başarısı tamamıyla bu ilkenin
anlaşılmasına bağlıdır. Bir tıp insanı olarak bu ilkeyi anlayamadığınız sürece
yaptığınız şey her ne ise sadece o olacaktır, fakat yapılan iş asla ‘tedavi’
olmayacaktır.
***
Bataklık
ve sivrisinek örneğini tekrar hatırlayın!
Güncel
kolesterol yüksekliği (statin) tedavisinde, kolesterol ilacı kullanabilirsiniz ama sorun
bitti demeniz hem mantıkla, hem de bilimle çelişir! Çünkü sorun gerçekte bitmemiş,
sadece deterministik tıp anlayışına uygun olarak sadece maskelenmiştir. Bundan
da kapitalizm sonuna kadar faydalanır. Sizlere çok çeşitli yayınlar, farklı
idealleştirilmiş içeriği boş söylemler sunar. Yeter ki siz causality yani
kolesterol yüksekliğinin gerçek nedenselliğini sorgulamayın. Yani genetik kolesterol
yüksekliği ile karşınıza gelen minicik bir çocuğa öncelikle[14] karaciğer nakli önermeyin, önce bol bol kolesterol
düşürücü ilaç (statin) kullansın 2-3 sene geçsin çocuk daha da kötü bir hale gelsin, sonra (şayet vakit kalırsa) karaciğer nakli
(belki) olabilir!...
Tam
kavrayamadığım ‘kanıta dayalı tıp’ söyleminin[15] arkasına saklanarak, ‘ben bir hekimim, tedaviyi ben yaparım, kolesterolün
neden yükseldiği (causality) konusu bilimsel açıdan hiç de önemli değildir, kolesterolü
kandan temizlemek biz hekimler için yeterlidir’ deme hakkına da sahipsiniz! Buyurun yapın!
Ve nedenselliği (causality) sorgulamadığınız her an, bir hekim olarak bilimsel tedaviden daha fazla uzaklaşacaksınız! Hekim olarak bu gün yaptığınız seçim, yarınlarınızı da mutlaka etkileyecek!
Karar sizin!
Mevlüt Durmuş
Uzm.Biyolog
7 Mayıs 2013
Dipnot ve Kaynaklar
[1] Ne
acıdır ki bilim insanı olduğunu söyleyen bir çok kişi Popper’ı ve
yanlışlamacılığın önemini bilmiyor. BKZ. İlknur Aslanoğlu, Editor (2013), Tıp
Bu Değil 2, İthaki Yayınları, İstanbul.
[4] Joanne Foody (2010).Cohort
study: Statin use associated with increased risk of
cataract, myopathy,liver dysfunction and acute renal failure with varying
numbers needed to harm. EvidBased Med 2010;15:187-188 doi:10.1136/ebm1103.
http://ebm.bmj.com/content/15/6/187.full
cataract, myopathy,liver dysfunction and acute renal failure with varying
numbers needed to harm. EvidBased Med 2010;15:187-188 doi:10.1136/ebm1103.
http://ebm.bmj.com/content/15/6/187.full
[6] http://www.spacedoc.com/statins_linked_diabetes_cataracts?utm_source=May+5%2C+2013&utm_campaign=New+Warnings+Statins&utm_medium=email
[7] Şayet yaşlandınız
ve söz konusu kolesterol yüksekliği nedenlerinden hiç biri (bu oldukça zor)
sizde bulunmadığında en son olarak büyülü bir sözcük söylenir: ‘Kolesterolünüz
genetik…’. Bu sonradan ortaya çıkan kolesterol yüksekliği savunmasının en son
hattıdır.
[11] Bu
durumdan karaciğer rejenerasyon yeteneği ile kurtulabilir, fakat diğer farklı
organların bu şansı yoktur.
[15] http://gundem.milliyet.com.tr/kanita-dayali-tip-/gundem/gundemyazardetay/04.03.2013/1675882/default.htm
Kanıta
Dayalı Tıp (KDT) hasta bakımı ile ilgili alınan kararlarda mevcut en iyi
kanıtların dikkatli, şeffaf ve akılcı kullanımıdır. Klinik tecrube, sistematik
araştırma ile elde edilen mevcut en iyi kanıtlar, hasta değer ve
beklentilerinin entegrasyonudur. Hasta koşulları ve tercihleri ile mevcut en
iyi kanıtların birleşmesi, klinisyen kararlarının kalitesini geliştirmek icin
uygulanır’ (http://kanitadayalitip.org/index_tr.html)