27 Aralık 2009 Pazar

İyi kolesterol (HDL-kolesterol), nasıl kötü oldu?




Prof. Dr. Altan Onat ve arkadaşları
‘TEKHARF’ çalışmalarıyla
ilgili olarak, aşırı miktarda HDL-kolesterol yüksekliğinin
düşünüldüğü kadar iyi olmadığını söylüyor
ve bize göre de bu konuda çok ama çok haklılar.

İyi kolesterol (HDL-kolesterol), nasıl kötü oldu?

Doğası gereği bilim saf ve temizdir. Fakat bilimin gelişim dinamikleri içinde insancıl düşünceler ve merak duygusu kaybediliyor, bilim sadece kapitalizmle birlikte anılıyor, bireysel çıkarlar ön plana geliyorsa bilim bütün saflığını-temizliğini artık yitirmeye başlıyor demektir.

Temizlik ve saflık yitirildiğinde, doğası gereği bilim alanları da, bilim gibi görünen, kendi sahte putlarını oluşturabilir, sahte balonlarla insanları bir süre oyalayabilirler.

İyi olarak görülen HDL kolesterol de böyle bir balondur.

Ve bütün şişirilen balonlar er ya da geç patlar!

Aslında damarlarımızda partiküllerden bağımsız dolaşan kolesterol molekülleri yoktur, çünkü kolesterol ve diğer lipitler mutlak surette lipoprotein adı verilen parçacıklarla (partiküllerle) taşınmak zorundadır. Ve söz konusu lipit taşıyan parçacıklardan biri de HDL adı verilen (High-density lipoprotein) lipoprotein türüdür, iyi kolesterol yani (HDL-kolesterol) ise bu partikülün içerdiği kolesterol miktarıdır.

Hangi tip partikül olursa olsun, kanda aşırı partikül yoğunluğu zararlıdır.

Kandaki kolesterol ve diğer yağlarımızı taşıyan partikül (parçacık) yoğunluğu bir şekilde arttığı, yani kanda parçacık yoğunluğu yükseldiği zaman, kandaki kolesterolünde yükselmesi bu nedenle kaçınılmazdır. Bu durum iyi (HDL) veya kötü (LDL) dediğimiz partiküller üzerinde bulunan kolesterol molekülleri içinde geçerli bir kuraldır. Çünkü kandaki her türlü partikül birikimi (LDL, HDL vs) ya lipopotein metabolizmasındaki (anabolizma değil katabolizmadaki ) bir aksaklık, bir hata, bir olumsuzluk nedeniyle ortaya çıkar. Yani yüksek HDL-kolesterol ya da total kolesterolün üretimle (anabolizmayla) bir ilişkisi yoktur.

Kandaki partikül tiplerinde de (HDL, LDL, VLDL, Şilomikron) ortaya çıkan bu kandaki birikimler, söz konusu partikül içeriğindeki lipitler de göreceli olarak yüksek gösterecek, partikülün içerdiği lipitler (örneğin kolesterol) kanda yüksek olarak bulunacaktır.

İyi kolesterol adını verdiğimiz kolesterol, HDL partikülünün içerdiği kolesteroldür ve HDL kolesterol yüksekliği bilim adamlarınca sürekli olarak iyi olarak gösterilir.

Ortak bir ses çıkar: Yüksek HDL iyidir, dahası ne kadar yüksekse o kadar iyidir!...

Klasik düşünceler bellidir, insanlarımıza sürekli aynı masal anlatılır, beyin sürekli olarak yıkanır: “HDL (iyi) olan yeter, LDL kolesterol (kötü) olmasa da olur! HDL (iyi) ve LDL (kötü) kolesterol miktarları birbirine çok yakın olmalıdır. HDL kolesterol ne kadar fazlaysa, o kadar sağlıklı sayılırsınız. İmkan olsa da şu LDL (kötü) kolesterolü tamamen ortadan kaldırsak, içme suyuna da kolesterol ilaçlarından biraz katarak bunu yapsak, nasıl olsa damarlar tıkanacak vakit kaybetmeden çocuklarda doğar doğmaz ilaca başlasak” şeklinde ilginç düşünlere rastlanması da bu nedenle mantıksız olsa da, güncel söylemlere halk gözüyle bakıldığında söylenenler çok mantıklı gibi görünür.

Oysa hiçbir şey göründüğü gibi değildir ve çok yüksek HDL kolesterolde sanıldığı gibi çok iyi değildir…

-----------------------------------------------------

İnsanlar HDL-kolesterolü yüksek olduğunda, damarlarının tıkanmadığına, kalp krizi geçirmeyeceğine inanır. Çünkü çoğu uzman araştırmada hep LDL (kötü) kolesterolü yüksek çıkarmış, yapılmış olan sözde araştırmalarda HDL (iyi) kolesterolü yüksek olanlarda (?) nedense kalp krizlerine ve damar sertliğine pek rastlamamıştır.

Kalp cerrahlarının çoğu damar tıkanıklığı nedeniyle ameliyat ettikleri hastaların çoğunda HDL düzeyinin normal ya da yüksek olduğunu aslında çok iyi bilir! Bu durum genel anlamda bilinsede aynı ‘klasik’ söylemleri tekrarlamaya devam ederler. Fakat bu araştırmacılar, “HDL düzeyi yüksek olduğunda görülen damar tıkanıklarına, kalp krizlerine” bir anlam veremediği için kendilerine hemen başkaca bilimsel kılıflar aramaya başlarlar, multifaktöriyel riskler falan filan…

Hatta çoğu araştırmalarda ortaya çıkması gereken HDL düzeyi yüksekliğine dayalı bu gerçek, bir şekilde araştırma kayıtlarından silinir ve pek ortalarda görülmez, kalp krizi geçirenlerin hepsinin LDL düzeyi yüksektir, bu bilimde sahtekarlıktır! Oysa kalp krizi geçiren çoğu insanın HDL düzeyi aşırı yüksek ya da normaldir, fakat bunu kalp krizi ve kolesterol üzerine yapılan sayısız araştırmalarda görmeniz adeta imkansızdır. Hepsi olmasa da çoğu araştırmacı gözlerinin önündeki bu durum çok açık olmasına rağmen göremez, körleşmiştir!...


Çoğu uzman tek parametrede, kanda iyi kolesterolün fazla (70 mg/dl üstü) yükselmiş olmasının da büyük bir risk taşıdığını unutmuş gibi görünür. Oysa bu durum yıllar önce Birgit Agerholm-Larsen[1] gibi çeşitli araştırmacılar tarafından defalarca açıklanmasına rağmen bu konuyu özellikle kardiyoloji dünyası üyeleri hiç dikkate almazlar. Elbette, konuyu kendileri biliyor olabilirler fakat böylesine (kendilerince) derin (?) bir konuyu insanlara nedense söylemek istemezler. Yüksek HDL kolesterol düzeyi, yani iyi kolesterol düzeyi de kalp damarlarının daralmasına, kalp krizine neden olabilir. Aşırı iyi kolesterol (HDL) yüksekliklerinin( 65-70 mg/dl üstü), lipitleri taşıyan partikül (parçacıklar) metabolizmalarında bazı genetik hataları[2] gösterebileceğini doğal olarak unutmamak gerekir. Doktorlarımızın çoğu ise, yüksek HDL düzeyinin tanısal anlamını, yüksek HDL bulgularının HDL metabolizmasındaki aksaklığı gösterebileceğini unutmuş gibi davranırlar. Elbette HDL yüksekliği genetik nedenlere olabilir, fakat genetik anlamda HDL yüksekliğinin gerekçesi ne olursa olsun, kanda aşırı HDL partikülleri ve HDL kolesterol değeri, gerçek bir bulgudur vardır ve kanda HDL kolesterol yüksekliği genetik etkilerle ortaya çıkan nesnel sonucu doğrudan gösterebildiği için çok önemlidir..

HDL yüksekliğinin zararları ve genetik etkiler konusunu, aldıkları eğitim gereği uzmanların bilmemeleri imkânsız gibidir.

Oysa kural basittir!

HDL-kolesterol aşırı yükselmişse, HDL partikül metabolizmasında ters giden bir şeyler vardır.

Anlamazlar….

Aaaa ne kadar iyi, çok yaşlanmışsın ama HDL çok yüksek, sonucun mükemmel” şeklinde ilginç bir tepki verir, iyi kolesterolünün (HDL) yüksek olması nedeniyle hastayı kutlar, pofpoflayarak evine gönderir!

Çoğu uzman ve doktora göre; iyi kolesterol yüksekliğinin de risk olması, 70-80-90-100 olması bazıları için önemli değildir, iyi kolesterolün (HDL) faziletleri nutuklarına göre, bu durum ihmal edilebilir bir durumdur, varsa yoksa iyi kolesteroldür: “ HDL düzeyi yüksek olsun, diğer lipoproteinler (LDL) hikaye” diyen dünyaca ünlü araştırmacılar bile vardır. Sadece HDL-kolesterol düzeyinin yüksekliği, HDL’ nin çok yüksek düzeylerde olması ile insanları gerçekten kalp hastalıklarından kurtarabileceklerine inanırlar, fakat bu sadece inançtır, gerçek değil…

Yani bilinçli olarak, HDL-kolesterolü (iyi) ilahlaştırırken, LDL kolesterolü (kötü) yerin dibine batırırlar!

Vücudumuzda bir çok sistem vardır. Bir sisteme ait metabolizma, bazı etkilerle bozulduğunda, vücuttaki diğer sistemlerinde zarar görmesi kaçınılmazdır, organizma bir bütün olduğu için, organizma içinde bir sistemin bozulması farklı sistemler[3] üzerinde zaman içinde mutlaka bir domino etkisi yaratır! Kısaca, lipoprotein sisteminde şayet HDL metabolizması bir şekilde bozulmuşsa, HDL partikülleri kandan uzaklaştırılamıyorsa, bunun etkileri sadece kalp damar hastalıklarıyla sınırlı kalmaz, kalamaz. İşte bu nedenle şeker metabolizması, şişmanlık dahil, kanda HDL yüksekliği konusu bir çok hastalıkla ilişki bulunabilir ki, Prof. Dr Altan Onat ve arkadaşları da özveriyle bu çalışmayı yapmışlardır. Çalışmalarında, aşırı HDL yani iyi kolesterol yüksekliğinde çeşitli (CETP) protein kusurları olabileceğini belirten, aşırı HDL (kolesterol ve partikül) yüksekliği ve çeşitli hastalıklar arasında, özellikle şişmanlık ve şeker hastalığı arasında ilişkiler bulmuşlardır. İnsanları aşırı ve çok fazla HDL yüksekliğinin zararları konusunda dikkatli olmaya çağıran uzmanlarımız, araştırmacılarımız ve doktorlarımızın şeker hastalığı (diabet) ve obesite (şişmanlık) konusunda CETP ve HDL ilişkisine dikkat çekmeye çalışmışlardır[4]. Fakat, bilimsel platformlarda söz konusu araştırmacıların yeterince dikkate alındığını düşünmüyorum. Nedeni çok basit, yüksek HDL iyidir önyargısı…

Günümüzdeki, ‘HDL kolesterol düşüncesindeki, ne kadar yüksek o kadar iyi’ anlayışına bağlı olarak gelişen, bu bilimsel gericiliği ve Katolik bilim anlayışını aşmakta sanırım bu araştırmacılarda zorlanıyorlar[5].

Kaç kişi, kaç uzman, kaç profesör anlayacak bilmiyorum ama buyurun sizlere dikkatlerden kaçan ve önemli olduğu halde değeri çok anlaşılmayan konuyla ilgili bir haber:

“'İyi kolesterolüm yüksek, fazla kilolu, göbekli de olsam kalbime zarar gelmez' diye düşünenler yanılıyor. Kardiyolojinin duayen doktorlarından Prof. Dr. Altan Onat, insanı kalp, diyabet ve metabolik hastalıklardan koruduğu bilinen HDL yani iyi kolesterolün obezite olanlarda bu hastalıkları tetiklediğini ortaya çıkardı. Türkiye'de kalp üzerine 19 yıldır yürütülen tıp alanındaki en önemli çalışmalardan biri kabul edilen TEKHARF araştırmasının sonuçlarını 11. İç Hastalıkları Kongresi'nde açıkladı. Prof. Dr. Onat, şunları söyledi: 'Yılda 100 bini aşkın yetişkinimizin kalp-damar hastalığına yakalanmasından bilinen faktörler sorumlu değildir. Oysa şişmanlık ve metabolik sendrom ilişkili aşırı iltihap ve vücutta oksijenle oluşan bir dizi kimyasal reaksiyonun ortaya çıkan zararlı ürünlerin hücreleri zorlaması sonucu önemli kan proteinlerimiz damar sertliği gelişmesine karşı koruyuculuğu kaybeder. Asıl sorumlu budur.' Prof. Dr. Altan Onat, kongrede yaptığı sunumda vücutta yaşanan değişimi şöyle anlattı: 'Bugüne dek HDL yani iyi kolesterol ve içinde bulunan bazı proteinlerin vücutta yüksek düzeyde bulunmasının olumlu olduğu düşünülürdü. Ama TEKHARF çalışması, Türkiye'de bu durumun her iki cinste diyabete yol açabildiğini, bunun yanı sıra metabolik sendroma da sebep olabildiğini ortaya koydu' dedi……”[6]

Kısaca iyi kolesterol (HDL) ve iyi partiküllerin kandaki birim alandaki yüksekliği, HDL metabolizmasında bir protein mutasyonunu (CETP) gösterebilir! Daha önce defalarca belirttiğimiz noktayı bir kez daha hatırlayalım: HDL metabolizmasında her hangi bir mutasyonun genetik nedenlerle ortaya çıkmış olması, kanda HDL’nin yüksek olduğu sonucunu değiştiremez. Çünkü CETP mutasyonu nedeniyle HDL’de ortaya çıkan bu sonuç ve HDL yüksekliği, lipit ve lipoprotein metabolizmasını tümüyle değiştirir[7]. Ve organizmadaki bütün sistemler, bir şekilde bu olumsuz gelişmeden zaman içinde etkilenmek zorundadır, biyolojik açıdan bunun başka bir yolu yoktur…

İyi kolesterol (HDL) çok yüksek olabilir, fakat bu durum sizin sağlığınız için genel anlamda düşündüğünüz kadar iyi olmayabilir!

Sıkıcı bir durum ama tekrarlayalım: Kandaki her türlü biyokimyasal yükseklik, bir metabolizma bozukluğunu gösterir. Aşırı HDL kolesterolün yüksekliği, söz konusu HDL partikül metabolizmasının bozulduğu gösterir[8], söz konusu (iyi) partiküller çok iyi olarak ta tanımlansalar da, kanda CETP[9] eksik olduğu için HDL partikülleri kandan uzaklaştırılamaz. Bu nedenle iyi dediğimiz HDL partikülleri sürekli kanda birikir, bu birikim nedeniyle de HDL kolesterol (iyi kolesterol) düzeyiniz çok yüksek çıkar: Fakat bu günümüz doktorlarınca ‘aman aman ne güzel, HDL kolesterol çok yüksek çıktı sonuçlarınız mükemmel’ şeklinde büyük bir sevinçle karşılanacak bir durum değildir. Bilinmeyen veya size söylenmeyen gerçek şudur: HDL metabolizmanız tıkanmış durumda ve çalışmıyor, kandaki (HDL) partikülleriniz kandan uzaklaştırılamıyor ve HDL kolesterolünüz yüksek çıkıyor…

Bu durum sevinmenizi değil, tam tersine üzülmenizi gerektiriyor!

HDL partikül birikimlerinde, doğal olarak HDL-kolesterolde (iyi) yüksek görülür, tıpkı LDL partikül birikimlerinde, LDL-kolesterolün (kötü kolesterol) yüksek çıkması gibi...

Basit akıl oyunlarıyla bu durumu siz kendiniz anlayabilirsiniz!

Kanda her türlü partikül birikimi (LDL, HDL, VLDL vs) organizmayı bir şekilde olumsuz etkiler, kanda partikül birikimleri gerekçesi (genetik vs) ne olursa olsun sonuç olarak partikül bütün birikimleri organizma için zararlıdır. Rastlantısal anlamda, partiküller üzerinde zorunlu bulunması gereken kolesterol molekülünün olaylarda doğrudan bir rolü olmadığını, kolesterol yüksekliğinin tamamen göreceli olduğunu daha önceleri belirtmiştik, yani kolesterol masumdur, biyokimyasal olarak partiküller üzerinde bulunmak zorundadır, kolesterole takılmayın. Ve çok tuhaftır ‘rastlantısal zorunluluk’ kelimelerini anlamak sanırım bazı uzmanlarımıza zor ve ağır geldi. Kandaki total kolesterolün, kandaki partikül artışı nedeniyle göreceli olarak yüksek göründüğünü, kolesterol yüksekliğinin iddia edildiği gibi üretimle (anabolik) ilişkili bir sorun olmadığını kavrayamadılar, umarım bir gün anlama gereği duyarlarda, biz de gereksiz yere ilaç kullanmaktan (statin) kurtuluruz!

Bilim sadece üretilmiş düşünceleri sağa sola satmak değil, bilimsel bulguların birbiriyle çeliştiği noktalarda yeni bilgiler, yeni modeller, yeni paradigmalar tasarlayabilmektir. Bilim adamlarımızda eksik gördüğümüz nokta burasıdır: Kolesterol konusunda yeni paradigmalar üretilemiyor!

Bilimin kapitalist tacirleri buna pek izin vermiyor!

Oysa; hem HDL’nin aşırı yüksekliği, hem de LDL’nin aşırı yüksekliği, üretimden değil partikül birikimlerinden kaynaklanır[10].

Kandaki partikül birikimleri o ya da bu şekilde, er ya da geç organizma için zararlıdır!

Sonuçta bu iyi (HDL) de demiş olsanız, bu çok kötü (LDL) de demiş olsanız hiç fark etmez! İyi ve kötü sıfatları, organizmanın işleyişinin biyolojik temelinde anlamsızdır, temel gerçek organizma dengeleridir.

Tek parametrede 'yüksek kolesterol' de artık bu işin büyük evrensel yalanı olmaktan çıkmış, umursamaz bilim adamları yüzünden, bilimin klasik komedisi haline[11] gelmiştir!

Kanda hangi tür olursa olsun, partikül birikimleri engellendiğinde, lipit metabolizması yeniden işleyecek ve ‘yüksek kolesterol sorunu’ diye bir sorun kalmayacaktır[12]. Önemli olan partikül birikimlerinin (katabolik) nedenlerini ortadan kaldırabilmektir. Tıp bilimleri gerçeğe dönüp, bu sorunla uğraşmalı, kolesterol senteziyle uğraşmayı bırakıp bu duruma yoğunlaşmalıdır.

Yeni bir yıla girerken, kendinize ve bütün sevdiklerinize bir iyilik yapın, lütfen 'kolesterol' bilgilerinizi güncelleyin ve eski kolesterol bilgilerinizden bir an önce kurtulun!

Bu iyi dediğimiz HDL için de geçerlidir!

Ve unutmayın;
iyi kolesterolün aşırı (HDL) yüksekliği, gerçekte hiç te iyi olmayabilir!.



Mevlüt Durmuş
Uzm. Biyolog
http://www.kolesterolmasallar.blogspot.com/
DİPNOT VE AÇIKLAMALAR
[1] Birgit Agerholm-Larsen et al (2000). Elevated HDL Cholesterol Is a Risk Factor for Ischemic Heart Disease in White Women When Caused by a Common Mutation in the Cholesteryl Ester Transfer Protein Gene. Circulation; 101: 1907.
[2] Birgit Agerholm-Larsen et al (2000) Common cholesteryl ester transfer protein mutations, decreased HDL cholesterol, and possible decreased risk of ischemic heart disease. Circulation. 2000; 102: 2197.
[3] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2009/04/multifaktoriyel-risklerimiz-ve-yasamak.html
[4] TEKHARF çalışması yıllardır devam ediyor fakat nedense günümüz uzmanlarınca yeterince dikkate alınmıyor.
[5] Dr. Altan Onat, Gülay Hergenç, Dr. Günay Can (2009). Halkımızda koruyucu protein disfonksiyonlarının kardiyometabolik risk üzerine büyük etkisi ve cinsiyet farkı. Türk Kardiyol Dern Arş - Arch Turk Soc Cardiol 2009;37(6):1-10
[6] http://www.aksam.com.tr/2009/10/09/haber/473/saglik/haber.html
[7] http://beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=249:yal-besinler-iyi-dediimiz-hdl-kolesterolue-nasl-yuekseltir-&catid=77:kolestrol&Itemid=172
[8] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul
[9] CETP= Kolesterol Ester Taşıyıcı Protein: Söz konusu protein eksikliğinde HDL partiküllerinden LDL’ye kolesterol esterleri aktarılması gerçekleşemez veya HDL metabolizması zorlanır. Kanda HDL partikülleri sayısı, dolayısıyla HDL-kolesterol de yüksek görülür.
[10] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul
[11] http://www.fathead-movie.com/index.php/about/
[12] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2009/05/kolesterol-ilaclar-statinler-konusunda.html

18 Aralık 2009 Cuma

TAŞ DEVRİ DİYETİ VE BEYİN-KOLESTEROL İLİŞKİSİ


Basitlik ve yalınlık bilimin
en keskin yönüdür, bazen fena
halde canınızı yakabilir!...

TAŞ DEVRİ DİYETİ VE BEYİN-KOLESTEROL İLİŞKİSİ


Bazıları için önemli olmasa da, sinir sistemi ve özellikle en ön önemli organımız olan beynimizde[1], diğer organlara oranla çok büyük miktarda kolesterol vardır. İnsan beyninin yüz gramında, 2200 (iki bin iki yüz) mg’dan fazla kolesterol bulunur ki bu, karaciğerin içerdiği kolesterol miktarının pabucunu dama atmak için yeterlidir.
Kısaca, eskimiş kolesterol söylemlerini unutun çünkü hücre içi kolesterol miktarı ve kan kolesterol düzeyi birbirinden çok farklı ve birbirinden bağımsız konular. Kolesterolü düşman gören günümüz bilimi sapla samanı henüz birbirinden ayıracak mantıksal kuralları henüz geliştiremedi veya henüz anlayamadılar. Kısaca yaşlandığımız sürece kanda kolesterolünüz yükselmiş olsa bile, hücre içinde kullanılabilir kolesterol miktarının azaldığını sizler okuyucu olarak unutmayın! Kandaki kolesterol yüksekliğine günümüz bilim adamlarının yaklaşımı bizce hiç tutarlı bir bilim anlayışı değil!

Bu nedenle hayvansal ürünlerin kolesterol içerdiği için yasaklanmasının mantıksız bir yaklaşım olduğunu da her zaman hatırlayın!

Daha da önemlisi beyin organı için kolesterol molekülleri hayati öneme sahiptir ve beynin gelişiminde kolesterolün önemi asla unutulmamalıdır. Ağırlık olarak insan beyni ortalama 1400 gram, kertenkele beyni 0,08 gram, filinki 6000 gram, timsahınki 80 gram, köpeğinki 92 gram, tavşanınki 10 gram, deveninki 760 gram, atınki 500 gram, şempanzeninki 400 g, koyununki 140 gram, fareninki 2 gram, kutup ayısınınki 500 gram, zürafanınki 680 gram, kedininki 30 gram, baykuşunki 3 gram, balinanınki 8000 gram, kaplumbağanınki 0,3 gram, aslanınki 240 gram, su aygırınınki 580 gram, kirpininki 25 gram'dır.

Elbette bu ağırlık rakamların tek başına bir anlamı yok, fakat vücut ağırlığı ve beyin ağırlığı devreye girince iş birden bire değişiyor. Vücudun ağırlığına göre insan beyni 1/50 oranında iken, en gelişmiş memelilerde bu oran ancak 1/100 kadardır. Yani insan beyni, vücudu dikkate alındığında en büyük beyin organına sahiptir. Kısaca bir balinanın beyni ağırlık olarak insan beyninden fazla olsa da, vücut-beyin ağırlığı oranı işin içine girince insan beyninin, diğer memeli canlılardan farkı da ortaya çıkmış olur. Fiziksel ve evrimsel olarak insan beyninin gelişim ve oluşumu, memeli canlılar dünyasında büyük bir avantajdır ve fiziksel açıdan insanı doğada üstün kılan en önemli faktörlerden biri de budur. Söz konusu avantajımız özellikle hayvansal ürünlerle beslenme tarzımız nedeniyle zamanla ortaya çıkmıştır.

Beyin ve kolesterol ilişkisini[2] daha önce yazmış ve beyin kolesterol ilişkisini detaylarıyla son kitabımızda da incelemiştik[3]

Peki, hayvansal beslenme[4] tarzından, yani et, süt, yumurta, tereyağı gibi besinlerden uzaklaşırsak, günümüz bazı bilim adamları söz konusu besinleri çeşitli gerekçelerle bize yasaklamaya devam ederlerse (?) ilerleyen zamanda neler olabilir, insan beyninin[5] gelecekteki evrimsel gelişimi ne olur?

Her şeyden önce günümüz bazı bilim adamlarının hayvansal besinlerin yasaklanması bize göre tamamıyla bilimsel saçmalıktır. Hayvansal besinlerin günümüzde kolesterol içeriği nedeniyle yasaklanıyor olması hem kendimiz, hem çocuklarımız hem de gelecekteki torunlarımızın beyinlerinin gelişimi için büyük risktir!...
Hayvansal besinler kolesterol içeriği bahane edilerek yasaklanmamalı!

Hayvansal beslenme tarzından uzaklaştığımız sürece, beyinsel evrim ve gelişmemiz maalesef tersine işleyecek gibi görünüyor! Bu durumu Türkiye’de yıllardır insanlarımıza anlatmaya çalışan Prof. Dr. Ahmet Aydın, Dr. Güçlü Ildız gibi çok değerli uzmanlar elbette var[6], yıllardır söylüyorlar ve son yapılan araştırmalar da bu bilim insanlarımızı desteklemekte…
Buyurun sizlere kendi bilim adamlarını dinlemeyenler, kendi bilim adamlarını dikkate almayanlar için, yurt dışı kaynaklı bir haber: “Bilim adamları, özellikle beynin hızla değişmeye devam ettiğini açıkladı. Genler üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, halen yüzlerce genin değişim göstermeye devam ettiği duyuruldu. Wisconsin Üniversitesinden yapılan açıklamaya göre, insan beyninin sürekli evrim içinde olduğu ve yaşanan evrimin beklenmedik bir şekilde gelişiyor. Bilim insanları kafatasları üzerine yaptıkları ölçümler sonucunda, son 5 bin senedir insan beyninin küçülmekte olduğunu açıkladı. Avrupa, Çin, Güney Afrika ve Avustralya’dan alınan kafatasları üzerinde yapılan araştırmalar sonrasında, son 5 bin sene içinde insan beyninin tam 150 santimetre küp küçüldüğü açıklandı. Bu şekilde, insan beyni 5 bin sene önceki haline oranla yüzde 10 küçüldü. Bilim insanları ise hayvan avı ile geçinen insanlıktan bu yana ihtiyaçlarını başkaları ile gidermeye başlayan insanların edindiği davranış değişikliklerinin beynin küçülmesini tetiklediklerini ifade ettiler.”[7]

Gerçekten de 5–10 bin yıl önce, insanlık tarımsal üretimle tanışmış, avcılık ve dolayısıyla hayvansal besinlerden, etten, sütten, yumurtadan, tereyağından uzaklaşmaya başlamıştı. Ve bu beyin gelişimini büyük oranda etkilemişti.

Günümüzde ise bu durum daha da ileriye ve sözde ‘bilim’ adına yürütülen kampanyalarla daha da hızlı ilerliyor. Fakat durum gün geçtikçe daha da komik bir hal alıyor. Bilim adamlarının bu umursamaz tutumu artık televizyonların, şov programlarının, Tom Naughton (*) gibi ünlü komedyenlerin eğlencesi haline gelmiş durumda..

Çoğu bilim adamlarının iddialarının tam tersine günlük kalori ihtiyacının (1500–2000 kalori) en az yarısı mutlaka hayvansal gıdalardan sağlanmalı.

İnsan beyninin evrimsel gelişimi, günümüz bilim adamlarınca hayvansal besinleri yasaklayarak durdurulmamalı!
Yoksa küçülmekte olan beynimiz, daha da hızla küçülecek...

İşte bu nedenle hayvansal besinler!

Bu nedenle yapabildiğiniz, başarabildiğiniz kadar taş devri diyeti!...

Uzm. Biyolog
Mevlüt Durmuş
DİPNOT VE AÇIKLAMALAR

[1] Merkezi sinir sistemi ve periferik sinir sistemi, beyinden başlayarak omurilik dâhil bütün periferik sinir hücrelerini kapsar. Biz merkezi, santral, periferik sinir sistemi yerine, konuya yabancı olanlar için daha anlaşılır olsun diye, sadece beyin ve sinir sistemi terimlerini kullandık. Ayrıca beyin organının çok büyük bir bölümünün su (% 90) olduğu da her zaman hatırlanmalıdır.
[2] http://beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&task=view&id=137&Itemid=172
[3] Mevlüt Durmuş (2009). Kolesterol ve Akıl Oyunları. Hayykitap. İstanbul
[4] Prof. Dr Ahmet Aydın (2009) Taş Devri Diyeti. Hayykitap. İstanbul
[5] Beyin kendi kolesterolünü kendi sentezlemekle birlikte, bizim henüz kabul görmeyen düşüncemize göre organizmaya ait bütün organlar hücre içi kolesterol miktarı konusunda ‘birleşik kaplar kuralı’na göre çalışır. Yani diyetle, besinlerle alınan kolesterol miktarı azaldığı, farklı organlara ait hücrelerde, özellikle hücre içinde kolesterol miktarı azaldığı zaman beyin organı kendisi için üretmiş olduğu kolesterol moleküllerini hücre içinde kullanmakta zorlanabilir. Bütün organlara ait hücrelerde, hücre içi kolesterol miktarı yeterli olmalıdır. (Hücre içi kolesterolü, kan kolesterolünden bağımsız ve birbirinden çok farklı, bkz. Kolesterol ve Akıl Oyunları)
[6] Bkz. Beslenmebulteni.com
[7] http://www.iha.com.tr/haber/detay.aspx?nid=96815&cid=13 Bu konuda mutlaka itirazlar ve görüşlerimize katılmayanlar da olacaktır. Hayvansal beslenme ve beyin gelişimiyle ile ilgili bilimsel itirazların ilgili üniversiteye ve bilim adamlarına yapılması yerinde olur.
(*) http://www.fathead-movie.com/index.php/about/ Komedyen Tom Naughton kolesterol, yağlı beslenme ve hayvansal besinlerle ilgili yanlış ve tutarsız söylemleri komediyle eleştirdi, kendi deneyini belgesel haline getirdi.