28 Temmuz 2007 Cumartesi



27 Temmuz 2007
http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=29066
Yılın kolesterol röportajı!
Üç maymunu oynayan kardiyologlar, ilaç şirketleri ve eczacılar… Sizin açıklamadığınız, bilmediğiniz veya – daha da ayıbı – öğrenmediğiniz gerçekler burada yazılı. Yeni yayınlanan “Bir Masalmış Kolesterol” isimli kitap vesilesiyle görüştüğümüz uzman biyolog Mevlüt Durmuş’un samimi açıklamaları herkesi şaşırtacak! iyibilgi özel
Arzu Aygen/ iyibilgi.com özel röportajı


“Bu kadar da olmaz” diyeceksiniz belki bu söyleşiyi okuduktan sonra. “Göz göre göre insanlar bu kadar kandırılabilir mi?” diye düşüneceksiniz. Haklısınız. Bütün medya, vakıflar, dernekler kolesterolü lanetlemişken birkaç uzmanın “Durun, hata yapıyorsunuz, kolesterol suçlu değil, kolesterol düşürücü ilaçlar zararlı!” demesi insana garip geliyor.


Karşı karşıya olduğumuz şey, insan sağlığını kârları uğruna tehlikeye atan bir “sağlık mafyası”. Bu mafyanın çok parası var. Fikir lideri denilen “yüksek rütbeli” doktorları maaşa bağlayabilecek, medyayı istediği gibi yönlendirebilecek kadar çok para… O yüzden, bugün okuyacağınız bu yazının kıymetini iyi bilin. Hiçbir yerin ücretli sözcüsü olmayan, bağımsız ve tarafsız bir bilim adamı GERÇEKLERİ açıklıyor!


Şanslıyız ki, bu gerçekler arada bir medyada da görünür olmaya başladı. Daha geçtiğimiz günlerde Hürriyet gazetesi “Kolesterolün fazla düşmesi kanser riskini artırıyormuş” başlıklı bir haber yayınladı. BBC, 24 Temmuz 2007 tarihli yayınında düşük kolesterol seviyesinin kanser ile ilişkili olabileceğini yazdı. Bu örnekler inşallah artacak…


Hayykitap'tan çıkan Shane Ellison imzalı “Bir Masalmış Kolesterol” kitabı vesilesiyle görüştüğümüz Mevlüt Durmuş bir uzman biyolog. Türkiye’de kolesterol hakkındaki gerçekleri anlatmaya çalışan en önemli bilim adamlarından biri. “Kolesteroldeki Kaos” ve “Manifesto: Çarmıha Gerilen Molekül ve Modern Bilimin Kolesterol Masalları” isimleriyle kitapları çıktı. http://kolesterolmasallar.blogspot.com/ adresinden kolesterol kandırmacası hakkında basında çıkan yazıları yayınlıyor.


İşte yılın kolesterol röportajı:
“Bir Masalmış Kolesterol” kitabını okuduğum zaman şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Yüksek kolesterolün bir hastalık olmadığı, kolesterol haplarının ise boşuna kullanıldığı, hatta öldürücü olabildiği yazıyor. Yanılmıyorsam, siz de bu kitaptaki görüşleri paylaşıyorsunuz

Öncelikle şaşırmakta gerçekten haklısınız, çünkü günümüzde birçok insan bu konuda varolan tartışmaları bilmiyor. Kolesterole ait düşüncelerin ve kan kolesterolünü düşürmek amacıyla kullanılan ilaçların (statinlerin) son derece bilimsel ve tartışmasız gerçeklere dayandırıldığına, bu konuda hiçbir tartışma olmadığına bir şekilde insanlar inanmış ve inandırılmış! Çoğu insan (tek parametrede) yüksek kolesterole ait varolan düşüncelerin tartışmasız, bir gerçek, bilimsel kanun olduğunu düşünüyor.

Oysa asıl gerçek göründüğünden oldukça farklı… Kolesterol ve çeşitli hastalıklarla bağlantısı bilimsel bir kanun değil sadece ispatlanmamış bir teoridir. Birçok doktor ve kolesterol yüksekliği ile hasta olarak damgalanan insanlar da maalesef bu tartışmayı bilmez.

Bu nedenle ‘Bir Masalmış Kolesterol’ kitabını yayınlama cesaretini gösteren, bu konuda çalışan ve emek harcayan herkese teşekkür etmeliyim… Çünkü, klasik kolesterol teorisi konusunda yurtdışında yayınlanan farklı görüşleri Türk insanlarının da bilme hakkı var. Hayykitap cesaret gösterip bunu yaptı. Ayrıca ‘ Bir Masalmış Kolesterol’ kitabı doğrudan konuyla ilgili net bilgiler ortaya koyması bakımından bence son derece önemli, konuyla ilişkili olan her bireyin mutlaka okuması gereken bir çalışma. Kitapta verilen kolesterol düşürücülerin (statinlerin) zararlarıyla ilgili, kolesterol ilaçlarının öldürücü olabildiği konusuna katılmamak elbette mümkün değil. Zaten kitapta da tüm açıklığı ve güzel bir Türkçe çeviriyle verilmiş, umarım mümkün olduğunca çok kişi tarafından okunması sağlanır… Elbette kolesterol konusunda yazarla farklı düşündüğümüz noktalar da var. Fakat Shane Ellison’la kolesterol konusuna ait bazı alanlarda farklı düşünsek bile, kolesterol düşürücülerle (statinlerle) ilgili kitapta da verilen bütün görüşlerine sonuna kadar hiç çekinmeden katılırım…

Yüksek kolesterolün kalp hastalıklarına sebep olduğu masalı kimler tarafından ve ne zamandan beri yazılıyor? Bu kolesterol masalının kısa bir özgeçmişini alabilir miyiz?
Bilim maskesiyle bu masalı destekleyen bazı uluslararası kurum ve kuruluşlar Shane Ellison’un kitabında geniş bir biçimde verilmiş. Güncel araştırmalarda görülen saçmalıkları Shane Ellison zaten kitapta yazmış; okuyucular mutlaka onları değerlendirecektir. Ayrıca bu konuda Uffe Ravnskov’un çabalarını ve çalışmalarını da unutmamak gerekir. Türkiye’den de birçok benzer düşünceleri olan akademisyenler var. Kendi kurmuş olduğu sitesinde görüp okuduğum Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın ‘Kolesterol günah keçisi mi’ yazısı ise dikkati bu konuya çeken özelliklerin tümüne sahip.

Fakat ben çalışmalarıyla kolesterol konusunu açmaza sürükleyen ilk araştırmalara ve ilk araştırmacılara da değinmek istiyorum… Birbirinden habersiz çalışmalarını yapan bu kolesterol masalının kahramanlarını, aynı potada buluşturanlar ise her zaman ilaç şirketleri ve maddi çıkar grupları olmuştur. Bildiğiniz gibi kandaki yüksek olan her biyokimyasal bulgu genel anlamda bir hücre, bir doku veya bir organdaki düzensizliğin (hastalığın) genel anlamda göstergesidir. Örneğin karaciğer enzimlerinin (ALT, AST vb) yüksekliği genel olarak karaciğer rahatsızlığını, üre ve kreatinin gibi biyokimyasalların yüksekliği ise genel anlamda böbrek rahatsızlarını ifade eder. Fakat 1950’lerde araştırmacılar bazı insanlarda, belli bir yaştan sonra kolesterol (lipitlerin) yüksekliğini görmüşler fakat hiçbir doku veya organ rahatsızlıklarını, söz konusu kolesterol (lipit) yüksekliğine bağlayamamışlardı. Daha sonra yapılmaması gereken bir şey yapıldı ve günümüz kolesterol kabusunun temelleri 1953’lerde Minnesota Üniversitesi araştırmacılarından Ancel Keys tarafından ileri sürülen bir teori ile ortaya çıktı. Çeşitli ülkelerdeki yağ tüketimi ile kalp hastalıkları arasında bağlantı olduğu iddia edildi. Teori günümüzde bile hala tartışılmaktadır. Çünkü Ancel Keys elinde 22 ülkenin verileri olmasına rağmen, sadece 6 ülkenin istatistik verilerini kullanmıştı, böylelikle kolesterol ve lipitler konusunda ilk bilimsel hata ve bilimsel saptırma gerçekleşmiş oldu.
Artık insanlar kan yağlarının yükseleceği korkusuyla yağlı besinlerden, fındıktan, cevizden, çekirdekten, tereyağından, yumurtadan uzak kalmaya çalışsa da, belli bir yaştan sonra kan yağlarının yüksekliğinden kurtulamıyordu… Farklı bir yerde farklı bir araştırmacı ise büyük bir heyecanla mantarlar üzerinde çalışıyor, hala günümüzde de kullanılan ‘penisilin’e karşı alternatif bir ‘antibiyotik’ bulmaya çalışıyordu. Dr. Akiro Endo ‘Penicillium citrinium’ adlı mantardan ilk kolesterol düşürücüyü (statini) elde ediyordu. Bunu duyan ilaç şirketleri bu alanda oluşabilecek yüksek kâr potansiyelini gördüler, bundan sonrası ise artık bir beyin yıkama kampanyasından ibaretti. Şu an günümüzde kullanılan statinler ise, Monascus rubber, Monascus purpurus, Arpergillus terreus gibi çeşitli mantarlardan elde edilir.

Birçok okuyucu eminim merak ediyordur, kolesterol aslında nedir?
Kolesterol ile ilgili birçok karmaşık tanımlama yapılabilir. Fakat bizce önemli ve bazı araştırmacıları kızdıracak olan tanımlamaya geçmeden önce bir şeyi çok iyi anlamak gerekiyor. Hücre içinde ve hücre yüzeyindeki kolesterol moleküllerinin fonksiyonları ile kanda çeşitli partiküller üzerinde bulunan, kanda ölçtüğümüz ve total kolesterol adını verdiğimiz moleküllerin fonksiyonları ve özellikleri aynı değildir.

Kısaca hücresel açıdan kolesterol için, ‘hayvansal organizmaların yapısında bulunması gereken temel bir steroid molekül’ tanımı, konumuzun anlaşılması için yerinde bir tanım olacaktır. Burada “temel steroid” sözcüğünün ne anlama geldiğini biraz açıklamak gerekiyor, okuyucular için son derece önemli. Çünkü, kolesterol molekülü sentezlendikten sonra diğer farklı steroidlere dönüşümü gerçekleştirilir. Örneğin kadınlık hormonlarından biri olan östrojen veya erkeklik hormonlarından biri olan testesteron oluşumu hiçbir zaman doğrudan genetik mekanizma ile gerçekleşmez. Genetik olarak kolesterolün de dahil olduğu steroid moleküllerin sentezini gerçekleştiren genler birbirinden hiçbir zaman ayrılamaz. Kolesterol de dahil, steroid sentezinde görev alan bütün genler bir bütündür, birbirinden farklı değerlendirilemez. Steroidlere ait genlerin tümü yaklaşık 150 civarındadır. Tüm oluşum basamakları (asetil CoA’dan başlayan) ayrıca belirlenmiş östrojen veya testesteron genleriniz asla yoktur, kolesterol oluşumundan sonra söz konusu hormonları oluşturacak genleriniz devreye girer. Hücrelerde öncelikle istisnasız bir şekilde kolesterol sentezlenir daha sonra hormonlara ve farklı yaşamsal steroidlere dönüşümü sağlanır. Yani organizmada kullanılan aklınıza gelen bütün steroidler için kolesterol molekülü ‘hamiline yazılı çek’ gibidir. Bütün organ, doku ve hücreler kolesterol molekülünü ya doğrudan, ya da dolaylı olarak kendi ihtiyaçlarına göre dönüştürerek kullanır.

Siz söz konusu ilaçlarla (statinlerle) kolesterol molekülünün oluşumunu hücresel aşamada engellediğinizde, aslında farkında olmadan (veya bazıları farkında olarak!) kolesterol molekülünden elde edilmesi gereken bütün steroid oluşumlarını da engelliyorsunuz; beyin hücrelerinin ihtiyaç duyduğu nörosteroidler de buna dahil!
Bu durumu inkar edebilenlere, görmezlikten gelebilenlere veya bu durumu bildiği halde önemsemeyenlere ben artık bir biyolog olarak kızmaktan vazgeçtim, inanın onlara gülüyorum… Bu konuda kitaptan anladığım kadarıyla Shane Ellison da epeyce kızgın görünüyor.

Yani siz tek bir genetik mekanizmadan, buna bağlı olarak aynı tek bir tip kolesterol molekülünden söz ediyorsunuz. O zaman iyi kolesterol (HDL) veya kötü kolesterol (LDL) adı verilen kolesterol nedir?
Birçok insan bu soruyu soruyor ve birbirinden farklı iki kolesterol molekülü varmış gibi algılıyor. İki farklı kolesterol molekülü yok, hiçbir zaman da olmadı! Uzmanlar, bilim adamları ve doktorlar çok iyi bilir ki, kolesterol molekülünün evrensel moleküler yapısı tamamen bellidir: Yani iyi ya da kötü şeklinde iki tane değil, koca evrende hayvansal organizmalarda sadece bir tane kolesterol molekülü yapısı vardır.

Peki kolesterole neye göre iyi (HDL-k), neye göre kötü (LDL-k) kolesterol diyorlar diyeceksiniz. Elbette kolesterolün kendisine giydirilen elbiseye göre (taşıyıcı proteinlere, kolesterolün yapıldığı yere göre) kolesterole iyi veya kötü diyebiliyorlar… Elbiseler farklı olsa da, elbisenin içindeki kişi, yani kolesterol molekülü yapısal olarak hiç değişmiyor... Bu konuyu her zaman hatırlamak için Nasrettin Hoca’nın ‘ye kürküm ye’ öyküsünü unutmayın yeter.

Unutulmaması gereken en temel gerçeklik kanda kolesterol değil, lipoprotein adı verilen değişik partiküller (HDL, LDL, VLDL vs.) olduğudur. Yani kolesterolün de içinde varolduğu partikülün artık farklı bir oluşum olduğunu kabul etmek gerekir. Kolesterole ve lipitlere (H=hidrojen), taşıyıcı proteinlere (O=oksijen) diyecek olursanız, kanda dolaşan lipoproteinler (H2O=su) dur ve artık lipoprotein yapısında bulunan kolesterolü çok farklı değerlendirmeniz gerekir.

Bir basın bildirinizde, kolesterol düşürücü ilaçların (statinlerin) T.C Sağlık Bakanlığı’nca yasaklanması gerektiğini belirtmiştiniz. Bu ilaçların gerçek etkileri nelerdir? Kanserle nasıl bir ilgisi var?
Evet, kendi çapımda insanları ve devletin kurumlarını uyarmaya çalıştım. Tabii değer verdiğim, beni her zaman destekleyen birkaç akademisyen dışında kimsenin basın bildirisini dikkate almadığını üzülerek belirtmeliyim. Aslında hakkını teslim etmek gerekir, Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ bir ara söz konusu ilaçların (statinlerin) her reçeteye yazılmasını zorlaştırmaya çalışmıştı. Fakat dışarıdan yapılan çeşitli tıp derneklerinin ve tabipler odasının baskılarına sanırım onlar da dayanamadı. Statinsever eczacı, doktor ve uzmanların ilaç kısıtlaması için yapmış olduğu yaygaraları her birey bugün de bulup okuyabilir.
“Bir Masalmış Kolesterol” yazarı Shane Ellison gibi birçok yerli ve yabancı uzman zaman zaman gerekli uyarıları yapmaya, yanlış anlaşılmaları gidermeye çalışıyor. Çünkü bu kolesterol düşürücülerle (statinlerle) ilgili güç ve iktidar maalesef ilaç şirketlerinin elinde. Bu oyunu bozmanın tek yolu, söz konusu ilaçları kullanmak zorunda kalan insanları uyarmak. Artık bu konularda bazı dostlarım çok yoğun çalışsa bile, akademik çevrelerin bir şeyleri değiştirmek isteyeceğini düşünmüyorum.

Kanser ve statinler konusu ise anlaşılması zor paradokslar içeriyor. Kolesterol ilaçları (statin) kullanan insanlarda, ilaç kullanmayan gruba göre kanser vakalarında ve ölüm oranlarında elbette artış oluyor ve çok saygıdeğer kardiyoloji uzmanlarının çoğu bu durumu görmemezlikten geliyor. Kanser hastalıklarında artış oranları ve statin (kolesterol düşürücü) konusunu okuyuculara çok karmaşık hale getirmeden anlatmak mümkün. Statin türevi ilaçları bir an için radyoaktif röntgen ışınları gibi düşünün. Sağlıklı hücreler açısından söz konusu ışınlar ölüm ve kanserle eşdeğer olmalıdır. Ben sıradan bir biyolog olarak kanser hastalarının yaşamının uzamasında ve kurtarılmasında statinlerin önemli bir yer tutabileceğini şimdiden görebiliyorum, bu konuda yapılan çalışmalar hızlandı. Çünkü hayvansal bir hücrenin kolesterol üretimine dayalı steroid metabolizmasını kanserli doku ve organlarda statinlerle (kolesterol düşürücülerle) çökertebilirseniz, kanserli hücreleri ve dokuları da dolaylı olarak ortadan kaldırmış olursunuz… Burada aşılması gereken tek sorun, söz konusu ilaçları doğrudan kanserli doku ve hücrelere ulaştırabilecek mekanizmalar üzerinde biraz kafa yormak. Kanser ve statinler ilişkisini bu yönde değerlendirdiğinizde durum kanser hastaları için umutlu olsa da, sadece kolesterol düşürücü olarak statin kullanımının kolesterolü yüksek hastalar için ne kadar aptalca olduğu da ortaya çıkmıyor mu dersiniz! Söz konusu ilaçların hücre öldürücü özelliği (sitotoksik) inkar edilemiyorsa, normal hücrelere söz konusu ilaçların neler yaptığını sizler de tahmin edebilirsiniz. Kolesterol seviyesini düşürmek için kullanılan kolesterol düşürücü ilaçlar (statinler) sanıldığının tam tersi etkiler ortaya çıkarır, yani kanser vakalarında artış gözlenir, kontrolsüz bir şekilde değişik organ ve dokularda hücre ölümlerine neden olur. Sonuç olarak ortaya hormon bozuklukları, kas ölümleri, kalp kası zayıflığı, zeka geriliği, hafıza kaybı, bazı psikolojik rahatsızlıklar, erken yaşlanma gibi burada saymakla bitiremeyeceğimiz fakat “Bir Masalmış Kolesterol” yazarı Shane Ellison’un açıklamaya çalıştığı birçok rahatsızlık ortaya çıkmış olur…

Senelerdir insanlara kolesterol seviyelerini düşürmeleri öğütleniyor. LDL kolesterole “kötü kolesterol” deniyor. Sizse dolaylı olarak kolesterolün kalp sağlığını etkilemediğini söylüyorsunuz. Buna inanmak biraz güç. Mesela Kalp Vakfı gibi dernekler dahi kolesterolümüzü düşürmemiz gerektiğini söylüyor ve margarin yememizi tavsiye ediyorlar. Kardiyologların hepsi bizi yanlış mı yönlendiriyor? Bütün doktorlar yalan mı söylüyor? Shane Ellison kitapta yüksek kolesterolün zararlı değil, aksine FAYDALI olduğunu ifade ediyor, siz de bu görüşlere katılıyor musunuz?
Bence doktorlar ve uzmanlar bilerek ya da bilmeyerek yalan söylüyorlar. ‘Bilmeyerek insan nasıl yalan söyler’ diyeceksiniz, bunu açıklayalım: Şayet bir konuda kendi geliştirdiğiniz ve özümsediğiniz bilimsel düşünceniz yoksa, başkalarının düşüncelerini kullanıyorsanız ve kullandığınız düşünceler de yalansa, bence bilmeden yalan söylemiş olursunuz… Gerçek bilim insanları bence araştırmaları sırasında doğru soru sorabilen ve sorularına bıkmadan cevap arayan kişilerdir. Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken çok ince bir nokta var. Şayet bir konuda gerçekten doğru cevabı bulmak istiyorsanız, mutlaka doğru soruyu da sormayı bilmeniz gerekir: Yanlış sorulmuş bir sorudan doğru cevap, doğru sonuç beklemek bence tamamıyla saçmalamaktır. Şu an kolesterol sorunu, ilaç şirketleri başta olmak üzere çeşitli araştırmacılar, kardiyologlar, doktorlar ve eczacıların bireysel yararına olduğu için asla doğru soruyu sorma taraftarı değillerdir. Bir sorunun çözülmesine karşıysanız ve sorunun sürekli ortada olmasını ve kullanılmasını istiyorsanız, konuyu olabildiğince karışık hale getirmeli, insanları bu konudan uzaklaştırmalı, sadece kendi görüşlerinizin tartışılmasına izin vermelisiniz ve şu yapılan da tamamıyla işte budur. Farklı düşünceler ortaya koymanız kesinlikle istenmez ve engellenirsiniz… İsterseniz bu ilaçların kullanılmasında ısrar edenleri bir satranç oyunununda birkaç hamlede mat edebilirsiniz. Sorulması gereken sorular: Kanda tek başına kolesterol diye bir molekül var mı dersiniz? Yoksa kanda lipoprotein adı verilen fiziksel parçacıklar mı var? Şayet kanda partiküller üzerinde yağlar varsa, dışardan besinlerle alınan çeşitli yağlar partikülleri nasıl etkiliyor? Kolesterol düşüren çeşitli besinler (ceviz, fındık vb.) partiküllerde ne gibi değişimlere neden oluyor ki, kandaki kolesterol düzeyi düşebiliyor…Kardiyologların bu sorulara cevap verebileceğini, vermek isteyebileceğini sanmıyorum. Çünkü onlar artık bu konuda soru sormayı çoktan bıraktı. Bu konudaki bilgilerin tümünü ilaç fabrikalarının kendilerine sundukları bilgilerden alıyorlar. Bu gerçekten bilim adına acı, çok acı bir durum…
Bir de işin içine maddi çıkarlar ve ilaç şirketleri girince yapılanın artık bilim olduğunu söyleyebilmek gerçekten zordur. Bence kolesterol konusu, margarin reklamları, ilaç şirketleri bu durumun vahim örneğidir. Örneğin kanda taşıyıcı partiküler üzerinde bulunan kolesterol düzeyini ölçebilir ve ‘sizin total (=partiküler üzerindeki toplam) kolesterolünüz 190 mg/dl çıktı’ diyebilirsiniz. Fakat ‘kan damarlarınızda kolesterol birikir’ diyemezsiniz. Çünkü kanda tek başına (çıplak) dolaşabilen kolesterol molekülü olmadığını, kanda değişik ve farklı kaynaklardan gelen lipoproteinler (HDL, LDL vs) olduğunu, şayet bilim yapıyorsanız mutlaka bilmek zorundasınızdır. Kolesterol konusunda da aynı yanlışlıklar zinciri ya bilinçli olarak maddi çıkarları korumak için, ya da bilgisiz olunduğu için uzun zamandan beri devam ettiriliyor. Yani ‘kan damarlarınızda kolesterol birikir, kolesterol kan damarlarını tıkar, kolesterol damar sertliği yapar’ deyimi tamamen evrensel bir yalandır. Kısaca kanda tek başına zaten kolesterol molekülünün varlığı söz konusu değilse, nasıl oluyor da (LDL) partikülleri yerine kolesterol molekülü tek başına suçlanıyor bunu anlamak mümkün değil. Kanda kolesterol yok, lipoprotein partikülleri var…

Peki bu işten kârlı çıkanlar kimler? Normal kabul edilen kolesterol düzeyleri neden sürekli düşürülmeye çalışılıyor. İlaçları kullanan insanların zararlı çıktığı çok açık ama bazıları için de çok kârlı bir masal olmalı bu…
Dünya üzerinde 8 milyar kadar insan varlığını düşünecek olursanız, kolesterol masalının son derece karlı bir masal olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Çünkü genel olarak kırk yaşını geçen bireylerin en az dörtte birinde kolesterol yükselme eğilimindedir. Bu da potansiyel olarak birçok insanı ‘kolesterol hastalık hastası’ yapmak için oldukça geçerli bir neden. Her sene normal kabul edilen kolesterol değerlerini biraz daha aşağı çekebilmek için güzel bir gerekçe... Şimdilik statin satışları sanırım 25-30 milyar dolar civarında. Fakat kolesterol düşürücü (statin) pazarı hala doymak bilmiyor. Ayrıca bir konu daha var, parasını verip masraflarını karşılayıp bol bol akademik yayın yaptırabiliyorlar.

Rahat rahat tereyağı, yumurta, kırmızı et (hatta yağlı et) yiyebiliriz değil mi?
Bence sadece kolesterol sorunu için söz konusu yiyeceklerden kaçıyorsanız bu anlamsız. Çünkü yağların kan dolaşımına katılmalarıyla, hücre içine alınmaları (depolanmaları) birbirinden oldukça farklı gelişen olaylar. En kötü ihtimal birkaç kilo fazlanız olur, fakat söz konusu yiyeceklerin ‘kan kolesterolünü’ yükseltmesi söz konusu değildir. Örneğin yumurta konusundaki gelişmelere biraz daha dikkatli bakın, aklı başında ve konuyu takip eden hiçbir kardiyolog artık size yumurtayı kolesterol içerdiği için yasaklayamaz. Hatta kolesterolünüz yüksek ise günde bir yumurta kolesterolünüzü makul seviyelere de düşürebilir!
Doktorlar kolesterol ilacı yazarken bu ilaçlar hakkında yapılmış araştırmalardan ve etkilerinin kanıtlanmış olduğundan bahseder. Oysa kitapta bunların da çarpıtılmış sonuçlar olduğunu okuyoruz.
Shane Ellison, birçok doktor ve kardiyologun hastalarına kolesterol ilacı verebilmek için anlattığı ‘göreceli risk azalması’ kavramındaki karmaşıklığı oldukça eğlenceli anlatmayı başarmış ve bunun karşısında ‘mutlak risk’ ve ‘toplam ölüm oranlarını’ yerleştirmiş ki, kitabı okuyan bir çok statinsever uzman, doktor ve kardiyolog bu karşılaştırmaya gerçekten bozulacaktır. Çünkü gerçekten de, statin ilaçlarının güvenli olduğunu iddia edenler ‘toplam ölüm’ olaylarına bakmak istemezler.

İnsanlar daha uzun yaşamak için kolesterol haplarını kullanıyorlar ama sonuç tam tersi oluyor yani…
Her zaman olmasa da genellikle tek parametrede yüksek kan kolesterol düzeyinin olumlu etkilerini gösteren, kardiyologlar inkar etse bile gerontoloji (yaşlılık bilimi) alanında yapılmış birçok çalışma, kardiyologları yalanmak için yeterlidir. Çünkü kan kolesterol düzeyi arttıkça, fazlalaştıkça yaşlılarda ölüm oranı azalmaktadır, bu konuda birçok çalışma bulmak mümkün… İnternet arama motoruna girip, hiçbir kardiyoloğun yapamayacağı bir şeyi yapabilirsiniz: Sadece iki kelime yazın ‘low cholesterol mortality’ (düşük kolesterol ölüm). Karşınıza çıkan onlarca yayından hiçbir uzmanın bahsetmiyor olması sizce şaşırtıcı değil mi! Kolesterol tamamıyla masum!

Peki, bütün suçu üzerine yüklediğimiz kolesterol aklandığına göre, kalp hastalıkları neden oluyor?
Burada ilginç bir zeka oyunu var ve biz bunu bildiğiniz gibi matematiksel bir denklemle ‘total lipoprotein partikül hipotezi’ olarak 2003 yılında ortaya koymuş, önceki aylarda da gerekli açıklamalarla bir manifestoyu kitap halinde ‘Çarmıha gerilen molekül’ adıyla yayınlamıştık. Bizim düşüncelerimize göre, zaman içinde ve yaşlandığımız sürece kanda lipoprotein partikül yapımız total olarak sürekli küçülmek zorunda kalıyor. Söz konusu lipoprotein partikülünüzü büyütebilmenin ve normal hale getirebilmenin tek yolu ise, küçülen lipoprotein parçacıklarında hangi molekülün, hangi yağ asitlerinin eksik olduğunu bulmak..Çünkü genel olarak bir partikül yapısı küçülüyorsa mutlaka partikülü oluşturan bazı birimler eksik demektir. Buradan da neden ısrarla statinlere karşı olduğumu ve Shane Ellison’un kolesterol düşürücü ilaçlar hakkındaki görüşlerine katılmamın bilimsel gerekçelerini anlamış oluyorsunuz. Partikül yapısında eksik olan moleküller ve yağ asitleri tamamlandığında ise, yüksek olan kolesterol ve trigliserid düzeyi zaten kendiliğinden normal düzeye geliyor. Umarım fındık, fıstık, ceviz, badem ve yumurta gibi besinlerin nasıl tek parametrede yüksek olan kolesterol düzeyini düşürdüğünü anlatabilmişimdir.

Damar sertliğine bağlı kalp hastalıkları ise, küçük lipoprotein partiküllerin kanda çoğalması sırasında ortaya çıkıyor. Çünkü küçük partiküller organizma tarafından kullanılmadığı zaman makrofajlarca (savunma hücreleri) kandan mutlaka uzaklaştırılması gerekiyor. Makrofajlar söz konusu, lipit açısından eksik küçük partikülü uzaklaştırmaya çalışırken damarlarda birikip damar sertliği yapabiliyor, bizce olay bu kadar basit. Bir de kardiyologlar anlayabilse!

Bazı gıda maddeleri de kalp sağlığımızı olumlu yönde etkileyebiliyor değil mi?
Elbette özellikle kalp sağlığı açısından omega3 gibi çeşitlendirilmiş yağ asitleri ve bitkisel steroidler içeren besinler yaşlanma sürecinde bence hayati bir önem taşıyor. Küçülen partikül yapıları normal durumlarına gelebiliyor. Günümüzde doktor ve uzmanların statin önerilerinin tersine, bir biyolog olarak kolesterolleri tek parametrede yüksekse, özellikle yaşlı insanların günde mutlaka bir yumurta, 1-2 ceviz ve fındık yemelerine taraftarım.

“Bir Masalmış Kolesterol” kitabında kalp sağlığımızı korumak için “asıl” yapmamız gerekenler de yazılmış. Sigarayı bırakmak, daha hareketli bir hayat sürmek gibi tavsiyelerin yanı sıra şekeri de bırakmamız tavsiye ediliyor. Şeker bağımlılığından kurtulmanın yolları da yazılmış, şeker gerçekten bu kadar kötü mü?
Evet gerçekten kötü. Siz şeker aldığınız sürece, alınan şeker miktarıyla orantılı insülin hormonu salgılanması gerekir. Söz konusu dengenin bozulması ya şeker hastalığı ile ya da obezite (şişmanlık) ile sonuçlanabilir.

Sayın Mevlüt Durmuş, bu değerli bilgileri bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Bana bu imkanı verdiğiniz için teşekkür ederim.
iyibilgi.com

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Kolesterol ilaçlarının küçük yan etkisi: KANSER


25 Temmuz 2007 http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=28720

Kolesterol ilaçlarının küçük yan etkisi: Kanser
Hayykitap’tan yeni çıkan “Bir Masalmış Kolesterol” kitabı tıp dünyasını sarsacak… Her sene üreticilerine 26 milyar dolar kazandıran kolesterol düşürücü ilaçlar hakkında gizlenen bazı gerçekleri yazıyor kitap. Mesela, yan etkileri şunlar: Hafıza kaybı, kalbi zayıflatma ve kanser… iyibilgi özel

Kitabın yazarı organik kimya uzmanı Shane Ellison kolesterol düşürücü statin ilaç grubunun, tedavi etmeyi vaad ettiği hastalıktan daha ölümcül olduğunu ifade ediyor. Yazara göre, ilaçların bu özelliği ders kitaplarında yer almalı. İşte yılın tıp kitabından çarpıcı bir bölüm:
“Statin grubu ilaçların gizlenen tehlikeleri
Statinle, “tedavi” hastalıktan daha ölümcül olduğu için ders kitaplarında yer alması gereken bir olgudur. Statin grubu ilaçların tehlikesi hakkında pek konuşulmaz, çünkü ilaç firmaları tehlikeleri hekimlere bildirmezler.
The British Medical Journal (BMJ), gözden geçirilen 164 statin deneyinden sadece 48’inde ilacın bir veya birden fazla yan etkisini gösterdiği hasta sayısının raporlandığını yazmıştır29. Aynı senaryo, FDA onaylı Baycol, Vioxx ve piyasadaki çoğu ilaç için de geçerlidir.
Amerika Birleşik Devletleri Genel Muhasebe Bürosu’nun 1990 tarihli raporuna göre, reçeteli ilaçların yüzde 51’inde, onay sürecinden önce saptanmamış olan yan etkiler mevcuttur30. The New York Times gazetesi kısa süre önce FDA üyesi David Graham’ın bu konuyla ilgili verdiği ifadeyi yayınlamıştır. Senato Finans Komitesi’ne ifade veren 20 yıllık FDA emektarı Graham, FDA’yı açıkça suçlayarak, “Bu ülkenin tarihindeki, hatta dünya tarihindeki en büyük ilaç güvenliği faciasıyla karşılaştık” demiştir31. USA Today gazetesine göre ilaçların yan etkileri 2004’te, tarih boyunca görülen en yüksek rakama ulaşmıştır32.
Kamuoyu ve çoğu hekim bilmez ama kolesterol düşüren ilaçlar yaşamı tehdit edebilir33. Prof. Dr. Uffe Ravnskov ve arkadaşları, İç Hastalıkları Arşivi Dergisi’nde yayınlanması için bir makale gönderdiler. Makalede, sağlıklı kişilerle yapılan üç deneyden ikisinde (EXCEL ve AFCAPS/TexCAPS), kolesterol düşürücü ilaç kullanılmadığında hayatta kalma şansının daha yüksek olduğunu göstermişlerdir34. Ancak makalenin dergide yayınlanması reddedilmiştir.
Statinlerin, konjestif* kalp yetmezliğine yol açacak şekilde CoQ10’yu düşürme yeteneklerinin de üzerinde durulması gerekir. Kalbimiz, nispeten güçlü kaslardan oluşmuştur ve görevini yerine getirebilmek için büyük miktarda enerjiye ihtiyaç duyar. CoQ10, kalpte bu enerjinin üretimini garantileyen yaşamsal bir maddedir. Ayrıntılı açıklarsak, kalbin kasılmak için harcadığı güç, yaklaşık olarak sizin tenis topunu sıkıştırmak için harcayacağınız güç kadardır. Sol ventrikül (karıncık) vücudun tümüne kan pompalamak zorunda olduğundan, duvarları kalındır, oysa atriumların (kulakçık) duvarları nispeten daha incedir. İnsan vücudunda yaklaşık 5 litre kan bulunur. Kalp bir saatte 280 litre kan pompalar. Bu da 24 saatte 7 bin 200 litre, yılda 2 milyon 688 bin litre demektir! Bu talebin bilinmesi, kalbin yeteri kadar enerjiye sahip olmasının önemini idrak etmemizi sağlayacaktır. Kalbin enerjisini statin kullanımıyla CoQ10 enzimlerini etkisizleştirerek düşürmek bir çeşit intihardır; ağır çekim bir intihar…
Düşük CoQ10 seviyesi, kardiyomiyopati olarak adlandırılan, kalp kasında güçsüzleşme nedeniyle konjestif* kalp yetmezliğine yol açar. Yani, statin kullanıcıları kalp krizi veya inme için mutlak risklerinde yüzde 3-4 azalma sağlarken belki de bu riski kardiyomiyopati riskiyle değiştirmekteler.
*Ç.N.: Konjestif kalp yetersizliği, kalbin yeterince kan pompalayamaz hale gelmesidir. Bunun sonucunda doku ve organlara giden kan miktarı azalır. Aynı zamanda kalbe toplardamarlardan kan dönüşü sağlanamadığından, kalbe dönen venlerde kan göllenir. Sol kalp yetersizliğinde ise kan akciğerlerde birikir.
Bu ölümcül yan etkiden kişinin CoQ10 desteği alarak korunabileceği öne sürülebilir. Ancak bu hipotezin statinlerin sebep olduğu kardiyomiyopatiden korunmak için etkin bir yöntem olduğu kanıtlanmamıştır. Bu konuda iddiaya girmek kalbiniz için zararlı olabilir. Kalple kumar oynamaya gelmez.
Statin grubu ilaçlar odaklanma ve hafızaya da zarar verir. Kolesterol, miyelin kılıfın (beyinde odaklanma ve hafıza için elektriksel mesajların taşınmasından sorumlu) bütünlüğünü sağlamada önemli bir maddedir. Kolesterol düşürülmesinin, dikkat ve hafıza üzerine olumsuz etkisinin olacağı mantıklı bir hipotezdir. Kolesterolde ciddi düşüşler yapan statin grubu ilaçların etkisini gözlediğimizde, yukarıda bahsedilen hipotezin doğru olabileceğini görürüz.
NASA astronotu, uçuş cerrahı, aile hekimi, ve “Lipitor- Hafıza Hırsızı”nın yazarı olan Dr. Graveline, 6 hafta Lipitor kullandıktan sonra hafızasını kaybettiğini iddia ediyor. İfadesinden, bir statin olan Lipitor’u kullandıktan sonra evini veya eşini tanıyamadığını öğreniyoruz. Hafıza kaybı bir keresinde altı saat sürmüş. İlacı kestikten sonra hafızasındaki bozukluk ortadan kalkmıştır.
Dr. Graveline bu tür deneyimler yaşamış tek insan değildir. Statin kullanmaktan kaynaklanan hafıza kaybı, CBS News televizyon kanalının dikkatini çekecek kadar yaygındır. CBS News, San Diego Kaliforniya Üniversitesi’nden Doç. Dr. Beatrice Golomb’un araştırma sonuçlarını yayınladı: “Düşünme yeteneğini [statin kullanımı nedeniyle] çok hızlı kaybeden insanlar görüyoruz. Hafıza kaybı o kadar hızlı ki, şirketlerde önemli bölümlerin başındaki kişilerin birkaç ay içinde çek defterini bile idare edemediğini ve işlerinden kovulduklarını görüyoruz”35.
Kolesterol düşürücü ilaçlar, kansere yakalanma olasılığını da arttırıyor gibi görünmektedir. Dr. Thomas B. Newman ve arkadaşlarının Amerikan Tıp Derneği Dergisi’nde yayınlanan çalışmalarına göre, tüm kolesterol düşürücü ilaçlar - hem ilk çıkan fibratlar (klofibrat, gemfibrozil) hem de daha yeni olan statinler (Lipitor, Pravachol, Zocor) - insanlarda kullanılan dozlara eşdeğer dozda, kemirgenlerde kansere yol açmaktadır36.
İlginç olan, hekimlere verilen referans kitabı PDR*’de bu gerçeklerin yansıtılmamasıdır. Örneğin PDR, “fibrik asit türevleri ve statinler ancak önerilen dozun 10 katı dozda alındığında yan etki olarak kanserin görülebileceğini” yazar.
(*PDR: Hekimlerin masaüstü referans kitabı. Hekim ve eczacıların başvuru kitabıdır, FDA tarafından onaylanmış ilaçlarla, onaylanmamış ancak Amerika Birleşik Devletleri’nde belli izinler çerçevesinde satılan bitkisel ilaçlara ait prospektüs bilgilerini içerir.)
FDA’da Metabolizma ve Endokrinoloji Ürünleri Bölümü başkan yardımcısı olan Dr. Gloria Troendle, kolesterol düşürücü gemfibrozil’in, kullananlarda ölüm riskini arttırdığı defalarca gösterilmiş olan ilaçlar sınıfına dahil olduğunu ifade etmektedir. Dahası, Troendle FDA’nın uzun vadeli kullanım için gemfibrozil kadar kansere yol açan herhangi bir ilacı onayladığına inanmadığını ifade etti.
Gemfibrozil ile ilgili endişeleri başkaları da paylaşıyor. Dr. Elizabeth Barbehenn, bunu “Fibratlar insanlar için potansiyel kanserojen olarak değerlendirilmeli ve kanserojen potansiyeli, gemfibrozil’in yarar-zarar değerlendirmesinin bir parçası olmalı.” sözleriyle ifade ediyor.
Bu gerçekleri görmezden gelen, ilaç sektörünün finanse ettiği FDA, danışma kurulu üyelerinin çoğu aksi yönde görüş belirttiği halde, bu ilaçlara onay vermiştir! Daha açık bir ifadeyle, kurula kolesterol düşürücü gemfibrozil’in kalp hastalığını önlemede onay alıp almaması gerektiği sorulduğunda, sadece dokuz üyenin üçü lehte oy kullanmıştır. Maalesef, bu oylar sadece “danışman” oyudur ve FDA kuruldan çıkan oylara bakmaksızın gemfibrozil’in insanlarda kullanımı için onay verme kararı almıştır.
Kemirgenlerden insanlara kanser bulgusunun uyarlanması çok belirsizdir. Bu, kolesterol düşürücü ilaç taraftarlarının argümanıdır. Bu argüman, sadece insanlar üzerinde yapılan deneylerde de kanser oranında artış görülürse doğru kabul edilir. Aslına bakarsanız, bilim adamlarının gördüğü de tam olarak budur.
Lancet dergisinde yer verilen makalede Sheperd ve arkadaşları PROSPER deneyi hakkında şöyle yazıyor: “Yeni kanser olguları, pravastain (Pravachol) kullananlarda, plasebo (yani ilaç kullanmayanlar) grubundakilerden daha çoktu”37. Benzer bulgular CARE deneyinde de vardı. Deney sonuçlarına göre, Pravachol (Bristol-Myer Squib firmasının ürettiği kolesterol düşürücü ilaç) kullanan kadınlarda meme kanserinde belirgin oranda artış (göreceli riskte yüzde 1500 artış) görüldü38.
Kolesterol düşürücü ilaçların ne şekilde kansere yol açabileceğine dair bir mekanizma aydınlatılmıştır. Boston’daki Beth Israel Deaconess Tıp Merkezi’nden Dr. Michael Simons’un Nature Medicine dergisinde yayınlanan makalesi, statinlerin damar endotel büyüme faktörü (VEGF) adı verilen bir maddeyi taklit ettiğini göstermiştir. Biyokimyasal VEGF yeni damarların büyümesini (anjiyogenez adı verilen olay) teşvik eder. Yeni damar büyümesi arterlerin büyümesine yardım ederken, bu yarar kanserin ilerleme potansiyeli nedeniyle olumsuza dönüşür.
İngiliz Kanser Dergisi, VEGF’nin kolorektal kanser yayılımında önemli rol oynadığını bildirmiştir. Mevcut tümörü olanlarda, VEGF ve VEGF’yi taklit eden bileşikler hastanın hayatta kalma süresini ciddi olarak düşürür 39, 40.
Kolesterol düşüren ilaçların insanlarda kullanılan olağan dozlarda kansere yol açma potansiyeli hiçbir zaman temel bilgi olarak kabul görmeyecektir. İlaç firmalarının yürüttüğü kolesterol düşürücü ilaç deneyleri genellikle kısa süreli –yani 5 yıl veya daha kısa- planlanır.
Kanserin ortaya çıkması uzun zaman alır. Aşırı derecede fazla sigara içmek dahi 5 yıl içinde akciğer kanserine yol açmaz 41, ama yine de sigaranın akciğer kanserine neden olduğunu kabul ederiz. Statin deneyleri sadece 5 yıl sürdüğünden, bu yan etki “radar”dan kaçacaktır.
Danimarka Üniversitesi’nden araştırmacılar, 50 yaşın üzerindeki kolesterol düşürücü ilaç kullanıcılarının yaklaşık yüzde 15’inde, statin kullanımının doğrudan sonucu olarak sinir hasarı şikayetleri olacağını bildiriyorlar. 42
USA Today gazetesi “Statinler devletin itiraf ettiğinden çok daha fazla insanı öldürdü ve zarar verdi” diye yazdı.43
Kolesterol düşürücü ilaçların yan etkilerine ait liste, rabdomiyoliz ve erektil fonksiyon bozukluğunun, kolesterol düşürücü ilaç kullanımının olası sonuçları arasında olduğunu belirterek devam ediyor.
Neyse ki, kolesterol düşürücü ilaç kullananların yüzde 50’si olumsuz yan etkileri nedeniyle ilacı bir sene içinde bırakıyor. Hekimlerin statin deneylerini birincil bilgi kaynağı olarak kullandığını göz önüne alırsanız, kolesterol düşürücü ilaç kullanmaya devam eden diğer yüzde 50’nin, belki de kendilerinin de kurbanı olacakları ciddi yan etkiler hakkında bilgi sahibi olacağını düşünmek pek mümkün değildir.
Tehlikeleri görmezden gelen Forbes (bir yatırım dergisi olduğuna şaşırmamalı) dergisinde ise şöyle yazmaktadır: “En yüksek risk grubundaki hastalar daha agresif tedavi (statin) görmelidir, yani bu ilaçların daha yüksek, daha pahalı dozlarını” 44.
Bu tür ifadeler bana uzman kimliğine bürünmüş yüksek maaşlı uşakların 1970’li yıllarda kanseri önlemek adına sigara kullanımını nasıl teşvik ettiklerini hatırlatıyor:
“Eski bir atasözü değiştirilebilir: Günde bir paket sigara akciğer kanserini uzak tutar*”. -Dr. Ian Macdonald, U.S.News&World Report’dan, Kaliforniya Tıp Başkanı.
*Ç.N.: İngilizce atasözü, “an apple a day keeps the doctor away” şeklindedir. Türkçe’ye “günde bir elma doktoru uzak tutar” şeklinde çevrilebilir.
Yukarıdaki bu ifade, “kalp hastalıklarını önlemek için kolesterolümüzü düşürmeliyiz” iddiası kadar saçmadır.
İlaç üreticileri ve istatistik canbazları göreceli risk azalmasını kullanarak hekimlerin ve hastaların gözlerini boyamaktadır. Kolesterol düşüren ilaçların yan etkilerine baktığımızda bunu çok daha belirgin olarak görürüz. Hiçbir koşulda yararlar risklerden ağır gelmiyor, o zaman bunu iddia edenler acaba hangi terazi ile tartıyorlar? Sakın ilaç firmasının terazisiyle olmasın?”
Referanslar:
29. Law, M.R. et al. Quantifying effect of statins on low-density lipoprotein cholesterol, ischemic heart disease, and stroke: systematic review and meta-analysis. British Medical Journal. 2003 June 28; 326 (7404):1423.30. Strom, Brian L. Potential for Conflict of Interest in the Evaluation of Suspected Adverse Drug Reactions. Journal of the American Medical Association. 2004; 292: (DOI 1.1001/jama.21.2643)31. Harris, Gardiner. F.D.A. Failing in Drug Safety, official asserts. The New York Times. November 19, 2004.32. http://www.usatoday.com./money/industries/health/drugs/2005-03-13-fda-usat_x.htm33. Cohen, S.Jay. Over Dose. 2001.ISBN 1-58542-123-5.34. Uffe Ravnskov, et al. Letter to Archives of Internal Medicine. Submitted on July 20, 2002.35. O’Fallon, Ill ., May 24, 2004. CBS Evening News. “Statins’ Mind-Boggling Effects.”36. Newman, Thomas B.et al. “Carcinoma of Lipid-Lowering Drugs.” Journal of the American Medical Association. January 3, 1996-Vol 275, No.1.37. Shepard, J. et al. Pravastatin in elderly individuals at risk of vascular disease (PROSPER): a randomized controlled trial. Lancet. 2002 Nov 23:360 (9346):1623-30.38. Sacks FM, Pfeffer MA, MOye LA, Rouleau JL, Rutherford JD, Cole TG, Brown L, Warnica JW, Arnold JM, Wun CC, Davis BR, Braunwald E. the effect of pravastatin on coronary events after myocardial infarction in patients with average cholesterol levels. Cholesterol and Recurrent Events Trial investigators. New England Journal of Medicine. 1996 Oct 3; 335 (14): 1001-9.39. Akagi K.et al. vascular endothelial growth factor-C (VEGF-C) expression in human colorectal cancer tissues. Br. J Cancer. 2000 Oct; 83 (7): 887-91.40. Aug 29 (Reuters Health). Nature Medicine September, 2000; 6: 965-966, 10004-1010.41. Ravnskov, Uffe. Statins as the new asprin. Letters. British Medical Journal. 2002; 324:789 (30 March)42. Julie Appleby, Steve Sternberg, USA Today. 08/20/2001.43. Sternberg, Steve. USA Today. 08/20/2001.44. http://www.forbes.com/healthcare/2004/07/12/cx_mh_0712mrk.htmlBu haber 28 defa okundu. -->

24 Temmuz 2007 Salı

Kolesterol ilaçlarını çöpe atın

24 Temmuz 2007 http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=28616

Kolesterol ilaçlarınızı çöpe atın!
Kolesterol ilaçları kalp hastalığını önlemiyor; yaşam süresini uzatmıyor. Kısacası, bu haplar boşuna içiliyor. Hatta, ölümcül yan etkileriyle vücuda ciddi zararlar veriyor. Shane Ellison, dilimize “Bir Masalmış Kolesterol” ismiyle çevrilen kitabında bu ilaçların gerçek yüzünü gösteriyor.

Yazar, statinler veya fibratlar adıyla anılan kolesterol düşürücü ilaçların kalp hastalıklarını veya erken ölümleri önlemediğini aşağıdaki satırlarıyla ispatlıyor.

Statinler işe yarıyor mu?
Yüksek maaşlı uşaklar kolesterol düşürücü ilaçları “yeni aspirin” olarak nitelendiriyorlar. Barron’s kitabının yazarı Bill Alpert, aynı florür gibi, statinlerin de içme suyuna katılmasını önermektedir.
Bu çok konuşup az düşünen profesyonel işportacılara benim önerim, ahmaklıklarını tedavi etmek için ayak bileklerine tuğla bağlayarak yüzmeleridir. Suyu bu şekilde kullanmak ahmaklık için göreceli riski yüzde 100 azaltır. Tuğlalı yüzücülerin tuğlasız yüzücülere kıyasla mutlak toplam ölüm oranından bahsetmeyeceğim, zira “pek de umurlarında değil çünkü statin deneyleri göz önüne alındığında mutlak oranları ihmal etmeye hevesli oldukları görülüyor”. Belki de suçlu değiller. Belki istatistik canbazlarının yanlış bilgilendirdiği kurbanlar.
Eğer yaşamda tek bir mutlak varsa, bu da hekimlerin kalbi atan herkese statin reçete ettiğidir. Statinler yeni aspirin olmaktan uzak, ilaç endüstrisinin yeni “problem çocuğu” olmaya daha yakındır. Ancak, bunu bir hekime anlatmak, ergenlik çağındaki kızınıza hamburgerin içinde neler bulunduğunu anlatmaya benzer; ikisi de dinlemek istemeyecektir.
Statin grubu ilaçların etkinlik ve güvenliğini ölçmek için, çalışmalardaki hasta grubuna bakabiliriz: orta yaşlı beyaz erkekler veya başka bir deyişle aptal beyaz erkekler (bir ilaç deneyi için GÖNÜLLÜ olmayı ister miydiniz?).
Statinlerin etkinliğini ölçmek için göreceli riskten ziyade, toplam ölüm oranında mutlak risk azalmasına bakılırsa, statin deneylerinin, erken ölümleri önlemede etkin olmadığı görülecektir. Mutlak değere bakmak aynı zamanda bu ilaçlarla düşürülen kolesterolün kalp hastalığının sebepleriyle ilişkili olmadığını da kanıtlayacaktır.
Mesela örnek olarak Crestor (rosuvastatin)’u alın. Crestor kolesterol düzeyini düşürür, ancak herhangi bir etkinlik gösterememiştir. Zira, kullananların mutlak ölüm oranında yüzde 0 azalma sağlamıştır.
Diğer statin deneyleri de aynı eğilimi gösterir. Prof. Dr. Joel Kauffman, öğrencilerine WOSCOPS deneyi boyunca, 5 yıl süreyle Pravachol (pravastatin) kullananlarda mutlak toplam ölüm oranında sadece yüzde 0.9 azalma olduğunu anlatmaktadır. Oysa Pravachol ilacının tacirleri toplam ölüm oranında yüzde 22’lik azalma olduğunun çığırtkanlığını yapmaktadırlar.
Birçok kişi Pravachol’ün erken ölümü önlemediğini, sadece kalp krizi ve inmeyi önlediğini söyleyebilir. Bu yanlıştır. Kalp krizi ve inme göz önüne alındığında, PROSPER deneyinde Pravachol’ün daha önceden kalp damar hastalığı belirtisi göstermeyenlerde kalp krizi ve inmede azalma sağlamadığı (birincil koruma olarak adlandırılır13); hastalık belirtisi bulunanlarda yüzde 4.3 mutlak risk azalması sağladığı (ikincil koruma olarak adlandırılır14) görülmüştür.
LIPID adıyla bilinen statin deneyinde de benzer sonuçlar alınmıştır. İsminin açılımı “İskemik Kalp Hastalığında Pravachol ile Uzun Süreli Müdahale” olan LIPID çalışmasında, toplam ölüm oranında mutlak yüzde 3.1’lik basit bir azalma görülmüştür. Buna rağmen Pravachol tacirleri, ilacın çığırtkanlığını toplam ölüm için göreceli risk azalması oranını kullanarak, yüzde 21 rakamını telaffuz ederek yaptılar.
En iyi niyetli statin deneylerinden olan ve raporlaması etik görünen HPS (Kalp Koruma Çalışması)’de Zocor (simvastatin) kullananlarda toplam ölümde mutlak risk azalması sadece yüzde 1.8 olmuştur. Zocor ilacıyla gerçekleştirilen diğer bir deneyde, 4S çalışmasında, kullanıcılarda toplam ölümde mutlak risk azalması yüzde 3.3 olmuştur. Zocor tacirleri ise toplam ölümde göreceli risk azalması olan yüzde 29’un çığırtkanlığı yapmaktadırlar.
ASCOTT-LLA (Anglo-İskandinav Kalp Sonuçları Deneyi - Lipid Düşürme Kolu) çalışması, Lipitor (atorvastatin)’un yararlarını ortaya koymak için tasarlanmış, ancak kullanıcılarda mutlak ölüm oranında azalma yüzde 0 olmuştur. Kalp krizi ve inmedeki mutlak risk azalmasına bakıldığında, Lipitor 3.3 yılda yüzde 1.2’lik küçük bir azalma sağlamıştır15. Lipitor tacirleri ise bu ilacın çığırtkanlığını yaparken…. canları nasıl istediyse o şekilde pazarlamışlardır.
Lipitor reklâmları en dürüstlerinden sayılır. İlanların arkasında küçük (gerçekten küçük) harflerle basılan yazıda Lipitor’un “Kalp hastalığını önlediği kanıtlanmamıştır” ibaresi bulunmaktadır. Yanlış duymadınız, gerçekten böyle16.
Weston A. Price Vakfı’nın himayesinde, Pfizer’in Lipitor ilanlarında yer alan küçük harflerle basılı ifade. Son cümleye dikkat edin
Önemli bilgi,
LIPITOR (atorvastatin kalsiyum), reçeteyle satılan, kolesterolü düşürmek amacıyla diyetin yanı sıra kullanılan bir ilaçtır. LIPITOR herkes için uygun değildir; karaciğer hastalığı bulunan veya muhtemel karaciğer problemleri olanlar, emzirenler, gebeler veya gebe kalma olasılığı olanlar kullanmamalıdır. Lipitor’un kalp hastalığını veya kalp krizini önlediği kanıtlanmamıştır.
Lipitor’un etkisizliğini gösteren en son statin deneyi Pfizer tarafından finanse edilen TNT’dir. Çalışmada, düşük doz Lipitor alanlarda ortalama LDL-kolesterol düzeylerinin 101 mg/dL’ye, yüksek doz alanlarda ise 77 mg/dL’ye düştüğü görülmüştür. Ortalama 4.9 yıllık takip süresi sonunda, toplam ölüm oranında mutlak risk azalması yüzde 0’dır17. Ne düşük doz ne de yüksek doz grubunda erken ölümler önlenememiştir! Lipitor tacirleri bu gerçeği görmezden gelerek koroner vakalarda göreceli riskte yüzde 20 azalma görüldüğünün yaygarasını yapmaktadırlar. Ayrıca, yüksek doz (80 mg/dL) Lipitor kullananlarda göreceli ölüm riskinin yüzde 40 arttığını gizlemektedirler18.
Bu aldatıcı istatistiklerin şifresini çözemeyen itaatkâr medya, LDL-kolesterolü kastederek “düşük seviye daha iyidir” sloganının çığırtkanlığını yapmaktadır. Mutlak ölüm oranını azaltmadaki yetersizliğe resmi cevap, ilaç endüstrisinin beslediği araştırmacıların düşünme tembelliğini göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir:
“Ölüm oranının kanıtlandığı, LDL düzeyini düşürmenin toplam ölüm oranını düşürdüğü varsayımını yapmak zorundayız”.-Dr. John La Rosa, TNT çalışmasının baş araştırmacısı
Statin ilaç çalışmaları bir araya geldiğinde statin kullanımının herhangi bir yarar sağlamadığı gösterilmiştir. Therapeutic Initiatives araştırmacıları, PROSPER, ALLHAT-LLT, ASCOT-LLA, AFCAPS ve WOSCOPS olmak üzere 5 büyük statin deneyinin meta-analizini19 yapmışlardır. Bu çalışmalardan derlenen veri havuzunda, kalp damar hastalığı bulgusu olmayanlarda statinlerin toplam ölümde yüzde 0.3’lük mutlak risk azalması sağladığı (birincil koruma)20 görülmüştür. Kalp krizi veya inmeyi önleme açısından, 5 çalışmanın verileri statinlerin bu hastalıkları sadece yüzde 1.4 oranında önlediğini göstermiştir.
LIPS, PROSPER, GREASE ve HPS’yi kullanarak yapılan meta-analizde, kalp damar hastalığı bulgusu görülenlerde statin kullanımının toplam ölümde yüzde 1.8 mutlak risk azalması sağladığı (ikincil koruma) görülmüştür.
Statin ilaç çalışmalarının kanıtladığı tek şey, statinlerin HMG-CoA Redüktaz adı verilen bir enzimi engelleyerek kolesterolü düşürdükleridir. Ancak, bu ilaçlar kolesterolü ne kadar düşürürse düşürsün, bu etkinin kalp hastalığı, kalp krizi veya inme sebepli erken ölümleri önlemede herhangi bir faydası olduğunu gösteremediler.
Bazı uzmanlar, bazı deneylerde elde edilen, toplam ölüm mutlak risk oranında yüzde 3-4 azalmanın dahi anlamlı olduğunu söyleyerek itiraz edeceklerdir. İlaçların tehlikeli yan etkilerini ve düşük kolesterolün zararlarını göz önüne aldığınızda, kafalarını çalıştırmaya zahmet etmemiş olduklarını göreceksiniz.
Bilimsel açıdan, neden yüzde 3-4’lük bir azalma olduğunu sormak önemlidir. Daha sonraki araştırmalara göre, statinlerin anti-inflamatuar etkilerine bağlı olarak (kalp hastalığı da inflamatuar bir hastalıktır) küçük bir yarar sağladığını görüyoruz 21. Neyse ki, aynı yarar olumsuz yan etkileri olmayan veya pahalı etiketler taşımayan doğal kaynaklar kullanıldığında da elde ediliyor. Anti-inflamatuar besinlerden bazıları balık yağı (özellikle EPA yağ asidi), alfa lipoik asit, yeşil çay, zencefil ve yüzde 95 üzüm çekirdeği ekstresidir (proantosiyanidin sağlar).
Anti-inflamatuar besinleri kapsül şeklinden ziyade gıdalardan almanız daha uygun olur. Takviye hapı kullanmak iyi beslenmenin yerini tutamaz. Ne var ki, bazen yaşam biçimleri iyi beslenmeye imkan tanımıyor.
Takviye hapı kullanmanın besinlerle karşılaştırıldığında tek bir üstünlüğü var gibi görünüyor. Kapsül halindeki besin desteklerinin biyoyararlanımları (ağız yoluyla alınan besinin kana geçme düzeyi) bazen besin kaynağına göre artmış olabiliyor. Bu durum yeşil çay ve üzüm çekirdeği ekstresinde bulunan “flavonoller” için gösterilmiştir22. Klinik Beslenme Dergisi’nde “çay polifenolleri kapsül şeklinde alındığında, flavonol emiliminin arttığı ve çay polifenollerinin siyah çay veya yeşil çay şeklinde tüketilmesi ile karşılaştırıldığında, plazma antioksidan aktivitesinde küçük ama anlamlı bir artışa yol açtığı” vurgulanmaktadır.”
Referanslar:
13. Therapeutics Initiative. Evidence Based Drug Therapy. Statins Benefit for Secondary Prevention Confirmed. What is the optimal dosing strategy? Therapeutics Letter. July-September 2003. The University of British Columbia. http://www.ti.ubc.ca/.14. Therapeutics Initiative. Evidence Based Drug Therapy. Do Statins Have a Role in Primary Prevention? Therapeutics Letter. April-May-June 2003. http://www.ti.ubc.ca/. 11. Therapeutic Initiative. “Evidence Based Drug Therapy. Statins benefit for secondary prevention confirmed”. Therapeutics Letter. July-September 2003.15. Kauffman, JM. Bias in Recent Papers on Diets and Drugs in Peer-Reviewed Medical Journals. Journal of the American Physicians and Surgeons. 2004; 9(1).16. Courtesy of Mary Enig of Weston A. Price foundation.17. Toplam ölüm oranı düşük doz atorvastatin grubundayüzde 5.6, yüksek doz atorvastatin grubunda yüzde 5.7 idi. 18. O’Riordan M. Treating to New Targets: A new era in the treatment of established coronary heart disease. TheHeart.org, 9 Mar 2005. Düşük doz grubundakilerin yüzde 2.5’inin, yüksek doz grubundakilerin ise yüzde 2’inin koroner nedenlerle öldüğüne, bunun da röltif riskte yüzde 20 azalmayı gösterdiğine dikkat ediniz.19. Araştırmacıların, çeşitli istatistiksel hataları düzeltmesine ve iki değişken arasındaki gerçek ilişkiyi hesaplamak için çalışmalardaki sonuçların biraraya toplanmasını sağlayan bir istatistik yöntemi.20. Therapeutics Initiative. “Evidence Based Drug Therapy. Do Statins Have a Role in Primary Prevention?” April-May-June 2003. The University of British Columbia. http://www.ti.ubc.ca/. 21. American Heart Association. Inflammation, Heart Disease and Stroke: The Role of C-Reactive Protein. http://www.americanheart.org/. Accessed August 15, 2002. miyao Matsubara, Katsuhiko Namioka and Shinji Katayose. Decreased plasma adiponectin concentrations in women with low-grade C-reactive protein elevation. European Journal of Endocrinology (2003) 148 657-662. Libby P et al. Inflammation and atherosclerosis. Circulation 2002; 105:1135.22. American Journal of Clinical Nutrition. Vol 80, no 6, pp1558-1564. http://www.nutraingredients.com/news/ng.asp?id=56712.
iyibilgi

10 Temmuz 2007 Salı

Statinler kalp krizini tetikler mi!



Kolesterol ilaçları kalp krizine mi neden oluyor?
SAĞLIK SERVİSİ http://arsiv.sabah.com.tr/2007/07/10/haber,4DC7E8D1F1874737A6311AE718CADD38.html

İngiltere'de yayınlanan British Medical Journal adlı dergide geçtiğimiz günlerde yer alan araştırmaya göre, kalp hastalıklarına karşı düzenli olarak kullanılması önerilen kolesterol düşürücü statin grubu ilaçları kullanan kişilerin yüzde 1'inde kalp krizi gözlendiği ve bunların yaklaşık dörtte birinin öldüğü açıklandı. Melbourne Üniversitesi'nden Prof. Dr. Stephen Bolson, statin grubu ilacın 6'ncı aydan sonra hiçbir faydasının olmadığını açıkladı. Prof. Bolson, kalp ritim bozukluğu ve düşük tansiyon sorunu olan kişilerin de bu ilaçları uzun süre kullanmasının yüksek risk taşıdığını söyledi. Türkiye'den uzmanlar ise araştırmayı tatmin edici bulmadı.


'İKTİDARSIZLIK YAPAR'

Ankara Tıp Fakültesi Farmakoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cankat Tolunay, "Uzun süre ve yüksek dozda statin erkekliğin azalmasına bile yol açıyor" dedi. Karadeniz Teknik Üniv. Öğretim Üyesi Doç. Dr. Merih Baykan ise statinlerin yan etkilerinin tolere edilebilir olduğunu belirtti.


YORUM:
SANIYORUM Kİ TERCÜMEDE BİRAZ HATA VAR. STATİNLERLE BİRLİKTE BETA BLOKERLERDE ARAŞTIRMAYA DAHİL EDİLMİŞ. GAZETE HABERİ KISALTMAYA ÇALIŞTIĞI HABER EKSİK VE YETERSİZ KALMIŞ.
ORJİNAL İNGİLİZCE HABERİ http://www.news.com.au/story/0,23599,21949007-36398,00.html VEYA http://64.233.183.104/search?q=cache:juYSvB1yzu8J:www.medicalsearch.com.au/News/Fed_Some_heart_drugs_could_do_more_harm_than_good-26610+Stephen+Bolson+STAT%C4%B0NS&hl=tr&ct=clnk&cd=3&gl=tr OKUYABİLİRSİNİZ. STATİNLERLE BİRLİKTE BETA BLOKERLERDE DEĞERLENDİRİLMİŞTİR. ARAŞTIRMAYI YAPAN PROFESÖR ADI YANLIŞ YAZILMIŞ : Stephen Bolsin, associate professor and specialist1, MAKALE : Stephen Bolsin, Mark Colson, and Myles Conroy
blockers and statins in non-cardiac surgery
BMJ, Jun 2007; 334: 1283 - 1284 ; doi:10.1136/bmj.39217.382836.BE

24/06/2007 - Drugs given to patients after surgery to prevent heart attacks and strokes could actually cause side effects such as low blood pressure, an Australian researcher says.
The drugs known as beta blockers and statins are administered to about 100 million adults around the world each year before, during and after surgery is performed on any part of the body except the heart.
The drugs are used to prevent heart complications and to help lower blood pressure.
But Stephen Bolson, an anaesthetist and associate professor of patient safety at the University of Melbourne, said about one per cent of such patients were at risk of cardiac complications such as heart attacks and strokes, and about one in four would die each year.
Writing in the latest edition of the British Medical Journal (BMJ), Prof Bolson said the benefits of using the drugs after surgery were unclear at best, and at worst could cause complications.
Prof Bolson said he had written an editorial for BMJ two years ago on the same subject and his current research called into question the effectiveness of the drugs.
"In the late 1990s, there was some rather misleading and probably disingenuous research that was undertaken in America which suggested that beta blockers were useful for patients undergoing non-cardiac surgery to prevent cardiac complications," Prof Bolson said.
"But it wasn't really well-designed research and more recent evidence has continued to call that into question."
Prof Bolson said two studies from Denmark and the UK since then had reported no drop in the rates of death or several other serious complications, such as heart attack, heart failure, and stroke 30 days after surgery in patients receiving beta blockers.
Another study found no benefit six months after surgery, and a trial currently underway had so far not reported any beneficial effects, he said.
"If you are going to use these drugs routinely, you will end up treating more patients than you would otherwise for these complications of low blood pressure and low heart rate," he said.
"We know that low blood pressure can cause complications in the peri-operative (post-operative) period."
But one of the early US studies showed there could be also be complications in patients who had been on beta blockers and then suddenly stopped taking them, he said.
"These drugs are not cheap and treating their complications also incurs added expense and we think there is a lot of expensive treatment going on with no good evidence for it.
"If you are already on those drugs, then you should continue during your surgical course.
"But if you are not on them, there is no evidence that starting them will help you at all."
Source: AAP NewsWire

9 Temmuz 2007 Pazartesi

Yumurta ve kolesterol yalanına hala inanıyor musunuz?....


Yumurta yemeyin, 8 bardak su için gibi önerilere itiraz
AA
ALINTIDIR.

"Kolesterolü artırdığı için yumurtadan, şişmanlattığı için karbonhidrattan uzak durmalı ya da günde 8 bardak su içmeli" gibi önerilerin doğruluğu tartışılıyor. Doğu Washington Üniversitesi'nden fizyolog Wendy Repovich, kolesterolü yükselteceği efsanesinin yumurtanın sarısında bulunan kolesterol miktarının diğer ürünlerden daha fazla olması nedeniyle ortaya çıktığını, oysa yumurtada sağlık riski yaratacak oranda bir kolesterol olmadığını söyledi.Karbonhidratın şişmanlattığı konusundaysa Repovich, ortalama ölçülerde karbonhidratın kilo aldırmadığını söyledi. Repovich, günde 8 bardak su içme önerilerine ilişkin olarak da insanların günlük kaybettikleri suyu yerine koymak için günde 2 litre su içmelerinin şart olmadığını belirtti. Repovich, su ihtiyacının beslenmedeki diğer kaynaklardan da karşılanabileceğini kaydetti.

MEVLÜT DURMUŞ'UN YORUMU: Konu hakkında bilgiler teorik olarak oldukça eksik, meraklı araştırmacılar yumurtanın kolesterolü düşürdüğüne ilişkin bir çok literatüre erişebilirler. Yapılan bazı çalışmalar insanlara duyurulmasa da, yumurtanın kan kolesterolünü düşürdüğünü de göstermiştir. Fakat çok bildiğini iddia eden bazı kardiyologlar konuya girmeyi dahi uygun görmezler, tartışamazlar.....

BKZ: Mevlüt Durmuş (2007). Manifesto: Çarmıha gerilen molekül ve modern bilimin kolesterol masalları.Platin yayınları. 2007 Ankara.