25 Haziran 2009 Perşembe

KOLESTEROLÜN MASUMİYETİ TARTIŞMALARINDA BİZ NEREDEYİZ?





Kolesterol yalanları ve kolesterol
ilaçları satan şirketler zor durumda.
Çünkü artık gerçek gündemi söylenen yalanlar değil,
gizlenen gerçekler belirliyor.
Asıl soru işe şu; Türkiye' olarak
biz bu gerçeklerin neresindeyiz!













KOLESTEROLÜN MASUMİYETİ TARTIŞMALARINDA BİZ NEREDEYİZ?

Takvim Gazetesi hiç bir zaman sınır tanımayan kolesterol yalanları ve kolesterol tacirleri ile ilgili güncel konuları, Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin ve Shane Ellison gibi çeşitli uzmanların görüşleri doğrultusunda tekrar ele almış. Böylece son derece güzel ve anlaşılabilir bir yazı dizisi ortaya çıkarmış. Kısaca 'bu iş yakında biter, söylenenler unutulur, insanlar yine kolesterol yüksekliğinin zararlarına inanırlar ve biz yine bildiğimiz okuruz' diye bekleyenler biraz yanıldılar.


İnsanların kulaklarına 'kar suyu'kaçtı' bir kere bu yazıların sonu bizce hiç gelmez, birbirinden farklı, birbirini hiç görmeyen, çok farklı ülkelerdeki araştırmacılar tarafından ortaya koyulan bu yazı dizileri, haberler 'kolesterol gerçekleri' ortaya çıkıncaya kadar bitecek gibi görünmüyor[1]

Alim olmakla 'arif' olmak bir birinden çok farklı kavramlardır. Her insan alim olmayabilir, olayların neden ve sonuçlarını, nasıl ortaya çıktığını detaylarıyla bilmeyebilir. Fakat yine de bir yanlış varsa, yanlışlığı inanılmaz bir bir şekilde kavrayabilir! Bizim ülkemiz de de 'arif' olan bir çok insan olduğunu tahmin etmek güç değildir.

Yazılarımızı takip edenlerin bildiği gibi, yıllardır bizde bazı dostlarımızla birlikte aynı şeyleri insanlarımıza sürekli olarak anlatmaya çalışıyoruz. Kolesterol oyunları konusunda kendi çapımıza, bazıların deyişiyle boyumuza posumuza, şeklimize şemalimize bakmadan (?) sürekli yazıp çiziyoruz.

Fakat söz konusu yazıya kaynak gösterilen değerli uzman ve akademisyenlerin yurtdışı referanslı olması, bizler için yeni olmasa da 'bizi dikkate almayanlar' için gerçekten önemli. Çünkü ‘yurt içindeki’ araştırmacı ve akademisyenlerimiz de aynı konuları defalarca dillendirmiş olmasının onların gözünde maalesef pek 'kıymet harbiyesi' yok gibi görünüyor. Bu nedenle gazete editörü bizce de yapabileceğinin en iyisini, en doğrusunu yapmış; 'madem bizimkileri duymuyorsunuz, alın size yabancı kaynaklı kolesterol yalanları' dercesine...

Belki biraz bireysel kıskançlığımız, belki de ulusal hassasiyetimizle ilgili. Fakat yine de kendi insanımızı ve araştırmacılarımızı kırmadan, dökmeden birazcık eleştirmemiz gerekiyor. Aynı konular yurt içinde defalarca söylendiği halde yeterince dikkat çekmezken, neden yurt dışı referans gösterilip ifade edilince dikkat çekebiliyor? Yumurtayı, tereyağını, eti, fındığı, cevizi Türkeye'de yıllardır söyleyen profesörler, uzmanlar her zaman vardı.

Fakat aynı şeyler dışardan, yabancı kaynaklı söylenince daha çok duyuldu ve dikkat çekti!

Bilgi aynı, fakat bilgiyi sunan kişiye göre insanlarımızın algıları değişiyor!


Bu işte bir tuhaflık var, peki ama neden?

Bizce nedenlerin tümü olmasa da biri çok belirli. Kurunun yanında yaşlar da yanıyor! Ve kolesterolün masum olduğunu düşünen yerli akademisyenler ve araştırmacılarımız ise maalesef bu yerin yaş kısımlarında bulunuyor!

Ayrıca bilimsel ve akademik anlamdaki ‘aşağılık kompleklerimizi’ bastırabilmek için mutlaka yabancı bir araştırmacıya, bir kaç akademisyene gönderme yapmak, onlardan alıntılar yapmak içine düşmüş olduğumuz bilimsel aşağılık komplekslerimizin sonucu ortaya çıkıyor. Bu anlayış ben de dahil hepimizde az veya çok var. ‘Yurt dışındaki Türk bilim adamının büyük başarısı’ adı altında verilen çok çeşitli haberler de bizce hemen hemen aynı özelliği taşır, yani isterseniz kendi bilimsel komplekslerimizi bu çeşit haberlerde de görebilirsiniz: İyi de o Türk bilim adamı o araştırmayı Türkiye’de yapmamış, yapamamış ki… Araştırmacı elbette Türk olabilir, peki ya yapılan araştırmanın kendisini için Türkiye’li, Türkiye’den çıkmış, Türkiye’de yapılmış diyebilir misiniz?

Bazılarının ne söyleyebileceğini az çok tahmin edebiliyorum! Elbette biz de biliyoruz; en büyülü cümlelerden biri budur ve ben de bu söze bayılırım; bilim evrenseldir. Bilim evrensel olduğu için, nerede ve kim tarafından yapıldığı, insanlara faydası açısından bakıldığında çok ta önemli değildir. Fakat söz konusu tartışmamız bilimin evrenselliği ile ilgili değil. Sıkça adını andığımız veya sürekli arkasına saklandığımız evrensel bilim düşüncesinde Türkiye'nin nerede olduğudur!

Asıl cevap bulunması gereken sorulardan biri sizce bu değil mi?

Türkiye'de yaşıyorsanız mutlaka daha önce yurt dışında yapılmış ve söylenmiş konuları okumalı daha sonra kaynaklarıyla söylemelisiniz. Yoksa etiket meraklısı dostlarımızdan hemen 'şarlatan' etiketini yersiniz. Kısaca önceden kıyısından, köşesinden hakkında hiçbir şey söylenmemiş herhangi bilimsel konuda Türkiye’de tümüyle orjinal (kendine özgü) bir akademik bilimsel yayın yapamazsınız ve bu imkansızdır! (O zaman kitap yazarsınız!)

Bu kolesterolün masumiyeti konusunda da durum çok farklı değil! Bir şekilde mutlaka kibarca reddedilirsiniz. Farklı ve aykırı düşünceler, bizden çıkmamalı mutlaka dışardan gelmelidir! Belki o zaman duymayan kulaklarımız açılır ve söylenenleri dikkate alırız!

Aslında etiket ve etiketçilik sevdamız, farkında olmadan hepimizde farklı bir şekilde yer bulmuştur. Ben şuyum, ben buyum, ben çok güzel araştırma yaparım 'sen kim oluyorsun ki' diye devam eden konuşmalara kişisel olarak çok şahit olmuşumdur. Dolayısıyla aykırı düşüncelere sahipseniz, sizden beklenen bir şekilde yurt dışına çıkmanız, kendiniz olmasanız da yaptığınız çalışma ve araştırmanızın biraz Amerikan, biraz İngiliz, biraz Fransız ülkesi patentli olması gerekir. Ve buradaki üniversitedeki akademisyen ve araştırmacılardan da genel olarak öyle yapılması istenir. 'Yurt dışında şu araştırmayı yapan asistan' olarak tanınmak ve öyle hava atmak akademik platformlarda son derece önemlidir. Daha sonra da oturup hiç sıkılmadan, kendi akademik davranış modellerimizi görmeden, Türkiye'den 'neden beyin göçü' oluyor diye 'akademik' araştırmalar ve günlerce bir sonuca ulaşmayan tartışmalar yaparız.

Bazen kazara Türkiye'de ortaya çıkan birkaç orjinal bilimsel yayın ve düşünce ise, bu temel varsayımın kurallarını, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler açısından çok fazla değiştiremez. Çoğunlukla sizlere çok orijinal olduğu ifade edilen birçok yayının ise, yurt dışı kaynaklı olduğunu sizlerde günümüz bilgisayar teknolojisiyle çok rahat bulabilirsiniz! Tamamen atıyorum, şayet böyle bir araştırma varsa kimse alınmasın, yurt dışında 'sporcuların laktik asit düzeyleri' üzerine bir araştırma yapılmıştır, bizimkiler alıp onu 'basketbolcularda laktik asit düzeyleri' şeklinde akademik bir araştırma sunarlar. Tıpkı ticari şirketlerin, şirket isimlerinde bir harfin farklı olması gerektiği gibi, bir kaç küçük değişiklik Türkiye'de akademik araştırma için yeterlidir. İşin tuhafı böyle bir araştırma hiç yapılmamışsa, sizin basketbolcuların 'laktik asit' düzeyleri üzerinde çalışma yapmak istemeniz de riske girebilir!


İşte bu nedenle sakın ola ki, elektronik ve benzeri mallarda Çin vatandaşlarına taklit ve kalitesiz ürünler ortaya çıkarması nedeniyle kızmayın, orijinal düşüncelere ulaşılıncaya kadar taklit (öykünme) her alanda kaçınılmaz olarak evrensel bir zorunluluktur. Yıllar önce Japonya'da bu işlere böyle başlamıştı.

Şimdi Japonya'yı tutabilene aşkolsun!...

Size inanılmaz gelse de, bilim de çoğu zaman aynı aşamalara sahiptir.

Üzücü olan bizimkilerin taklit yapıyor olmaları değil, sürekli olarak yaptıkları işin hep taklit noktasında kalıyor olmasıdır!...

Asıl konumuza geri dönelim!

Peki bizim yıllardan beri savunmuş olduğumuz 'kolesterol hakkındaki' düşüncelerimiz orjinal mi?
Bunu gerçekten zaman gösterecek fakat bildiğim, araştırdığım kadarıyla evet bizim kolesterolün masumiyeti konusunda ortaya koyduğumuz düşüncelerimiz tamamen orjinal, türkçe deyimle tamamıyla kendine özgü! Hatta kolesterol hakkındaki görüşlerimize hiç katılmayan bazı dostlarımıza göre 'mantıklı ve orjinal' bir komedi, fakat nedense kimseyi güldürmüyor!

Burada açıkça belirtmeliyim ki, bizim kolesterol hakkındaki kişisel görüşlerimiz bazı dostlarımızın da bildiği gibi 1990'lı yıllara kadar dayanıyor. O zamanlar elimizde sadece matematiksel bir denklem vardı. Olaylar zaman içinde gelişti ve günümüze kadar oldukça fazla dallanıp budaklaştı. Bu nedenle bu gün için çoğu araştırmacı tarafından rahatça söylenebilen, kolesterolün masum olduğu görüşlerine sonuna kadar katılırım. Fakat kolesterol yüksekliği ile ilişkili bazı konular, neden–sonuç ilişkilerinin yorumlanması ve insan yaşamı ile ilişkilendirilmesi konusunda Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi çok değerli araştırmacılardan, biyolog olarak biz biraz kendimize göre farklı düşünüyoruz.


Temel konularda birleştikten sonra bazı düşünce farklılıklarını aslında normal karşılamak gerekir. Zaten çoğu akademisyen dostlarım bu düşünce farkımızı biliyorlar. Kısaca, kolesterolün gerçek bir yükseklik olmadığını (göreceli), kolesterolün partiküllere bağımlı olduğunu, kolesterol yüksekliğinin partikül metabolizmasına bağlı yıkım (katabolizma) hatalarında, partikül artışına bağlı olarak ortaya çıktığını, partikül sayısı artmadan kolesterol düzeyinin yükselemeyeceğini de düşünüyoruz. Çok daha da önemlisi bize göre kolesterol moleküllerinin karaciğer hücrelerinde (anabolizma) fazla yapımı diye bir şey de yok, sadece bu nedenle dahi kolesterol düşürücü (statin) ilaçlar bizce kullanılamaz! Kolesterol konusu, partikül bazında tamamıyla göreceli, partiküller temelinde yüksek kolesterol değil, tam tersine partikül yapılarınız dikkate alındığında partikülleriniz üzerinde (small LDL) düşük kolesterol bile söz konusu dahi olabilir vs vs....


Ve daha henüz söylenmemiş, belki ilerleyen zamanlarda söylenebilecek onlarca ayrıntı....


Okuyucu olarak size göre farklı bir açıdan bakıldığında, bizim 'kolesterol konusundaki aykırı' düşüncelerimiz ‘ne İsa’ya ne de Musa’ya’ hiç bir fayda sağlamıyor gibi görünebilir. Fakat bilimle gerçekten bir 'hobi' olarak ilgileniyorsanız ne İsa, ne de Musa'ya takılıp kalmazsınız. Sizler yine de görünüşe çok aldanmayın. Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig, Prof. Dr. Robert Prittin ve bir çok araştırmacıyla kolesterolün masumiyeti ve kolesterol ilaçlarının zararları konusunda hem fikiriz. Sadece söz konusu zararların 'neden ve nasıl' oluşabileceği, kolesterolün nasıl yükseldiği, gerçekten kolesterolün (göreceli) yüksek olup olmadığı konularında farklı düşünüyoruz. Bizim yolumuz tam bu noktadan sonra bütün araştırmacılardan, ister istemez, biraz da mecburiyetten ayrılmak zorunlu kalıyor…

Kısaca bizim kolesterolün masumiyeti konusunda farklılığımızı anlayabilmek, daha sonraki iş....

Yurt içinde bizim gibi aykırı görüşlere sahip araştırmacılarımızı zaten biliyorsunuz, fakat Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi yurt dışındaki araştırmacıların neler söylediği, yıllardır neler söylemeye çalıştıkları gerçekten çok önemli...

Adı geçen akademisyen ve çeşitli uzmanların ‘kolesterolün masumiyetiyle ilgili’ görüşlerinin mutlaka çok iyi anlaşılması ve bu görüşlerin akıl yoluyla kavranması gerekiyor. Okuyucu olarak asla unutmamanız gereken nokta, bir bilimsel sorunun aşılabilmesi için, öncelikle gerçek sorunu bütün çıplaklığı ile görülmesi gerekliliğidir. Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi araştırmacıların yazıları ve araştırmaları da söz konusu kolesterol tartışmalarındaki çıplaklığı en iyi gösteren örnekler içerirler, kulağa kar suyu kaçırmak, beyne oksijen gönderebilmek için mutlaka gereklidirler.

Gerçek anlamıyla görülemeyen, anlaşılamayan sorunlar hiçbir zaman çözülemezler. Yani bir yerlerde çok uzun zamandan beri çözülmeyen, çözülmeyi bekleyen bir sorun varsa, sorun yüz yıllarca süren insanların akılsızlığı değil, aklın yanlış yolda ilerlemeye çalışmasından kaynaklanır. Akıl bazen karşınıza çıkan herhangi bir yolda bir yöne dosdoğru yürümek değil, doğru yolda olup olmadığını sorgulayabilmeyi de gerektirir. Gerçekten doğru yola girildiğinde aklın evrensel kuralları yine görevini yapacak, kendi yolunda yüremeye devam edecektir. Hepimizin, her şeyin 'yoldan çıktığı' zamanlar elbette olabilir. Biz işte bu nedenle tümüyle olmasa da, genel olarak çoğu araştırmacının gerçek bilimsel sorunu göremediği, gerçek sorunu gözden kaçırdığı ve bu nedenle yanlış yola girdiği düşüncesini taşıyoruz.


Türkiye’ye özgü bizim çözüm önerilerimiz zaten uzun zamandan (2003 yılından) beri matematiksel formül halinde zaten var. Şayet bilim dediğiniz alanda matematiksel bir denkleminiz varsa, geriye kalan sadece teferruattır ve zaman meselesidir. Hipotez ve teoriler çok farklıdır. Bazıları sadece eldeki akademik verilerle, karşılaştırma yoluyla doğrulanmaya çalışılır. Fakat hipoteziniz ve teorinizin sadece deneysel karşılaştırma değil de, matematiksel bir bağıntısı varsa içiniz daha rahat olur. Çünkü matematiksel bir teori ya da hipotez, sadece matematikle geçersiz kılınmak, sadece matematikle yalanlanmak zorundadır. Ve kolesterolün masum olduğu görüşlerimize karşı olarak, ısrarla kolesterol suçludur düşüncesinde olan akademisyen ve uzmanların asla başaramayacağı, değiştiremeyeceği tek olgu matematiktir.

Bizim düşüncelerimize göre kolesterol yüksekliğinin tek parametredeki masumiyeti, kolesterol ilaçlarının (statin) organizmaya zararları tartışılmaz, fakat böyle bir masumiyet durumunda bile, kolesterolün neden ve hangi gerekçelerle yükseldiğinin, diğer insanlara göre neden farklılaştığının da mutlaka açıklabilir olması gerekir. Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi çok değerli araştırmacıların düşüncelerinde, bizim eksik ve yetersiz gördüğümüz noktalar da tam da burada şekillenir. Kan kolesterol yüksekliğinde ortaya koyulan neden-sonuç ilişkileri daha önceki yazılarımızda defalarca yazdığımız gibi bizce son derece yanlıştır ve yine bizce ‘kolesterol konusundaki tartışmalar’ aynı mantık sistemiyle asla devam edemez. Daha doğrusu zorla da olsa devam ettirilebilir fakat kolesterol tartışmaları hiç bitmez ve insanlara faydalı olacak gerçek bir sonuca ulaşılamaz.


Ve bizce ilaç şirketlerinin ve bu konudan bir şekilde bilerek yarar sağlayanların şu an için günümüzde asıl istediği de konunun bu noktada takılıp kalması, asla gerçek çözümün hiç ortaya çıkmamasıdır. Ve 'kolesterol konusunda' birbirine karşıt görüşlerin 15-20 yıl kadar karşılıklı olarak sürekli tartışmasıdır. Karşıt görüşlerin tartıştırılması da ilaç şirketlerinin ciroları açısından hiç te fena olmaz!

Çünkü matematiksel ve mantıksal kuralları belli olmayan tartışmalardan, görüş ve düşüncelerinizde çok haklı olsanız bile hiç bir sonuç çıkaramazsınız!

'Kolesterol ilaçları ve kolesterol yüksekliği' konusundan bilinçli olarak çıkar sağlayan kaymak tabakaki azınlık bir yana bırakılacak olursa, bize göre konu aslında her bireyin, her insanın, her doktorun çok rahat kavrayabileceği kadar basittir! Yani kolesterol yüksekliği ve kolesterolün masumiyeti konusunu isterse, bir ilköğretim öğrencisine bile anlatılabilir.

Fakat kolesterol konusunun bir öğrenciye anlatılabilmesi, düşünüldüğü gibi 'öğrencinin çok zeki' olmasından değil, öğrencinin bu konularda ön yargılarının olmamasından kaynaklanır!

Kısaca konuyla ilişkili olan, bu konuda çalışan insanlarımızın kolesterol hakkındaki ön yargıları kolesterolün masumiyetinin kavranmasını zorlaştırmaktadır.


Özellikle bazı çıkar çevreleri 'kolesterol' konusunun böyle kolayca anlaşılır olmasını da istemez, her şeyi çok kompleks ve son derece karmaşık olaylar gibi anlatmaya çalışırlar ki, bu da ayrıca uğraşılması gereken bir sorun!

Yazılarımızı sürekli takip eden okuyucular açısından bizim farklılığımız çok açık bir şekilde görünür olmakla birlikte, çok yakın bir zamanda söz konusu düşünce farklılığımızı ve bu konunun çözümüne ait düşüncelerimizi ve kendimizce görmüş olduğumuz temel mantık hatalarını ‘kolesterol ve akıl oyunları’nda bir kitap olarak ortaya koyacağız. Ve bu akıl oyunlarını oynamak için ulaşabildiğimiz, aklına ve zekasına güvenen her bireyi ayırım yapmadan bu oyunu oynamaya davet etmiş olacağız!


İsteyen oynar, istemeyen oynamaz!

Fakat bu oyunu iyi oynamak isteyenlerin yurt içinde kolesterolün masumiyeti savunan araştırmacılarımız, profesörlerimiz yanı sıra, Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin ve Shane Ellison gibi araştırmacıları da çok iyi anlaması gerektiğini de mutlaka söylemeliyiz!...


Mevlüt Durmuş
Biyolog
25 Haziran 2009







[1] Ek. Takvim Gazetesi’nde şu ana kadar yayınlanan kolesterol yalanları.

Kolesterol Yalanları

İlaç şirketlerinin daha fazla para kazanmak için başvurdukları yöntem, genelde hastalık üretmektir. Dünyaca ünlü profesörlere göre 'kolesterol yalanı' da bu şekilde ortaya çıktı
ABD'nin en başarılı isimlerinden biri olarak kabul edilen Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Pritikin, kolesterolün "koca bir yalan" olduğunu kanıtladı. Profesörler çalışmalarında ilaç şirketlerinin gelirlerini artırmak için "doğal" olan birçok konunun nasıl hastalık olarak empoze edildiğini kanıtladı.




100 MİLYAR DOLAR GELİR: Uzmanlar, "Amaç insan sağlığını düzeltmek olsaydı, şu anda kolesterol düşürmek için, son derece pahalı ilaçlara yatırılan paranın sadece birkaç milyar dolarının, sigara içimini azaltmak, bedensel aktiviteyi artırmak ve beslenmeyi geliştirmek için yapılacak kampanyalara ayrılması gerekirdi. Ancak yapmıyorlar. Çünkü kolesterolü büyük bir tehlike olarak gündemde tutarak, 100 milyar dolar ekstra gelir elde ediyorlar. Yapılan araştırmalarda kalp hastalıklarına yakalanan kişilerin yüzde 50'sinde kolesterol olurken, diğer yüzde 50'sinde bu sorun yok. Bu da "Kolesterol kalp hastalıklarına neden olur" iddiasının doğru olmadığını gösteriyor. Gündelik risklerinizin, ölümcül hastalık olarak adlandırılıp adlandırılmayacağına karar veren üst düzey uzmanlardan büyük bir çoğunluğu da size ilaç satmaya uğraşan şirketlerin bordrolarından besleniyor. Temel satış stratejisi, insanların genel rahatsızlıkları algılama şeklini değiştirmek. Kısaca 'doğal süreçleri' hastalıklara dönüştürmektir" diyor.



TANIM SÜREKLİ DEĞİŞİYOR: Diğer hastalıklarda olduğu gibi, "yüksek kolesterol" tanımı daha fazla sayıda insanı hasta sınıfına sokmak için başta ABD olmak üzere birçok ülkenin ilaç şirketleri tarafından düzenli olarak yenilenmektedir. 2001 yılında yapılan, kolesterol sınırlarındaki genişletme aniden ve şaşırtıcı oldu. O kadar aşağı çekildi ki bir gecede hasta insan sayısı neredeyse üçe katlanmış oldu. Hasta insan sayısı, 13 milyondan 36 milyona çıkmıştı. Genişletilmiş yeni tanımın 14 yazarından 5'inin, kurulun başkanı da dahil ilaç üreticileri ile mali bağlantılarının olduğu ortaya çıktı. 2004 yılında başka bir uzman grubu bu kılavuzu yeniden yazdı. Bu uzmanlar 40 milyon Amerikalı'nın, yaşam biçimlerinde yapacakları değişikliklerin yanı sıra kolesterol ilaçlarını kullanmaları halinde daha mutlu bir hayat süreceğini açıkladı. Böylece ilaç şirketlerinin kazançları daha da büyümüş oldu.



BİRÇOK ÜLKENİN SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKTÜ: Günümüzde en çok kolesterol ilaçlarına para harcanıyor... Bu ilaçların bütçeye yükü o kadar ağır ki Doğu Avrupa ülkeleri gibi yoksul devletlerin tüm sağlık sistemi iflasın eşiğinde. Tıp dünyasında yaygın olarak kabul gören bir gerçek, kolesterol kalp krizi geçirme olasılığını etkileyen birçok etmenden sadece biri. Buna rağmen, kolesterol konusu büyük ilgi görüyor. Çünkü kandaki seviyesini ilaç tedavisiyle düşürmek mümkün. Bunun ilacını çıkarmak hiç de zor değildi. Aslında daha hareketli bir hayat ve sigarayı bırakmak, beslenme düzenine uymak, sağlıklı yaşam için başlıca gereksinim.


DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ DEHŞETE DÜŞTÜ: WHO (Dünya Sağlık Örgütü) çalışanları, morgda bir cesedi gösteren reklamdan dehşete düşmüşlerdi. Reklamın başlığı "Kan kolesterolünün küçük bir ölçümü bunu önleyebilirdi" idi. Amaçları ölüm korkusunu pazarlayarak ilaç pazarını genişletmekti. Oysa bu reklamın asıl amacı, sigara, hareketsiz bir yaşam biçimi, dengesiz beslenme, aşırı şişmanlık, yüksek tansiyon, diyabet, yüksek kan kolesterolü gibi birçok faktöre bağlı kalp hastalıkları konusunda toplumu bilinçlendirme iddiasındaydı! Bütün bu riskler arasından "sadece kolesterole" işaret ediliyordu. "Sigara içenler, aşırı şişman kişiler veya hareketsiz bir hayat sürenler, ilaç alarak kolesterol değerlerini düşürebilirler" algısı kişilere empoze edildi. Ve bu reklamların sonunda sigara içmeye, yüksek kiloda kalmaya, az hareket etmeye devam edenlerin sayısında artış yaşandı.


ABD Gıda ve İlaç Kurulu FDA'nın birçok çalışanının maaşını ilaç şirketleri ödüyor. İşte bu nedenle birçok kolesterol ilacı, 'Çok özel' olarak lanse edildi
ABD'de ilaçların piyasadan çekilip çekilmeyeceğine, ilaçların güvenilirliğine ve etkinliğine, bir kamu kuruluşu olan, Gıda ve İlaçKurulu FDA karar vermekte. İlaç şirketleri de bunun bilincinde olarak kolesterol haplarının daha güçlü pazarlanması için FDA ile yakınlık kurdu. 1990'larda ABD'de kullanıcı ödemeli yeni bir sistem uygulamaya kondu. Bu, FDA'nın ilaç inceleme işinde masrafların yarıdan fazlasını doğrudan ilaç sanayinin karşılaması anlamına geliyordu.Bir ilacın piyasadan çekilmesi talebini kendi maaşlarının ve iş arkadaşlarının maaşlarının bir kısmının yok olması anlamını taşıyordu. Prof. Dr. Enig ve Prof. Dr. Pritikin, bu sayede ilaç şirketleri kolesterolün çok tehlikeli olduğu mesajını yaydığını ve sonra da FDA'nın ilaçları onaylamasını sağladığını söylüyor. İstatistik hileleri de kolesterol ilaçların satışını artırması için kullanıldı.


Yüzde 33 azalttığı söylenir: Kolesterol, yüksek tansiyon gibi hastalıklarla ilgili istatistikler hileleri hazırlandı. Örneğin; kolesterol ilacı reklamında, bir ilacın kalp krizi riskini yüzde 33 azalttığı söylenir. Ancak bu ilacı, 5 yıl boyunca her gün içtiğiniz takdirde kalp krizi geçirme riskinizin yüzde 3'ten ancak yüzde 2'ye düşeceği asla söylenmez.


Tereyağ kolesterolü yükseltmez: Alberta Üniversitesi profesörü Spencer Proctor ve asistanı Flora Wang tarafından yapılan araştırmada, 16 hafta boyunca deney farelerine tereyağı ve inek etinde bolca bulunan vaksenik asit bakımından zenginleştirilmiş diyet uygulandı. Vaksenik asidin vücutta kolesterol başta olmak üzere birçok rahatsızlığa sebep olan şilomikronların oluşmasını yavaşlattığı gözlemlenirken, deney sonunda kötü kolesterol olarak bilinen LDL başta olmak üzere, toplam kolesterol ve trigliseritte düşüş görüldü. Flora Wang, "Tereyağı, sığır eti ve türevlerinde vaksenik asid oranı en az yüzde 70'tir. Araştırmanın bizi en çok sevindiren sonuçlarından biri, metabolizmada birçok hasara sebep olan şilomikronların oluşmasının bu yolla yavaşlatılabileceği olmuştur. Bugüne kadar zararlı etkilerinden korktuğumuz doğal yağlar, aslında sağlığımız için son derece faydalı. Tereyağı ve sığır etinin kalp krizi riskini düşürmesi, şeker hastalığı ve obezite tedavisine yardımcı olması ve kolestrole iyi gelmesi, artık bir realite" dedi.

Potansiyel müşteriler para yağdırıyor!
İleride kalp krizi geçirme riski olanlara kolesterol hapı öneriliyor. Bu yöntemle, milyonlarca kişi potansiyel müşteri haline getiriliyor. İlaç şirketleri de bu pazardan milyarlarca dolar kazanıyor
Tıpta son yıllardaki en önemli tehlikelerden biri de hastaların değil, laboratuar sonuçlarının tedavi edilmesi şeklindeki yaklaşım olduğu bir gerçek. Her kolesterolü yüksek olan kişiye, kaşına gözüne bakılmaksızın hemen "kolesterol düşürücü ilaç" yazılması da bunun en vahim örneği. Uzmanlar, "daha önce kalp hastalığı geçirmiş veya ileride geçirme riski yüksek olan insanların yarar göreceği" bu ilaçların milyonlarca insan tarafından gereksiz yere kullanıldığına dikkat çekiyor. Prof Dr. Enig ve Prof. Dr. Pritikin, "İlaç firmalarının müthiş pazarlama taktikleri ile kolesterol fobisi tüm dünyayı sarmış durumda ve milyonlarca kişi potansiyel müşteri haline getiriliyor. Maalesef, birçok doktor da kolesterol yüksekliğinin mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu söylüyor. Oysa, yüksek kolesterol tek başına bir hastalık olarak lanse edilemez.


ÖNEMLİ OLAN KALP HASTALIĞI: Gelecekte kalp hastalığı veya inme ihtimallerini artırabilecek birçok risk faktöründen sadece biri. Gerçek bu ama maalesef doktorların çoğu, bu ilaçların sağlıklı kadın ve erkeklerde kalp hastalıkları ve inmelere bağlı ölümlerin önlenmesine anlamlı şekilde katkıda bulunduğuna dair bir kanıt olmadığının farkında bile değil veya ilaç şirketlerinin daha da güçlenmesi için hastalarına yalan söylüyor" dedi. Ray Moynihan ve Alan Cassels' in kaleme aldıkları "Satılık Hastalıklar" isimli çalışmada da ilginç bir çok detay var. Kitapta, "Herkesi kolesterolden korkuttuk. Asıl hedefin kolesterol sayılarınızı düşürmek olduğunu sanıyorsunuz. 'Önemli olan kolesterol rakamınız' sloganını duyuyorsunuz ama işin aslı öyle değil. Önemli olan, kalp hastalığı riskinizi düşürüp düşürmediğiniz. Kolesterol hastalığın kendisiymiş gibi gösterildiğinden, tedavinizin başarısını kolesterolünüzün düşmesiyle tanımlayabilirsiniz. Sanki kolesterolün kendisi asıl sorunmuş gibi'' yazıyor.


HİÇBİR YARARI YOK!

Kan kolesterol düzeyleri giderek daha aşağı çekiliyor. Bu yeni kriterlere göre, mesela dünyanın en sağlıklı insanlarının yaşadığı Norveç'te 40 yaşın üzerindeki erkeklerin yüzde 85'i ve kadınların yüzde 20'si "yüksek risk" grubuna giriyor ve kolesterol düşürücü ilaç kullanmaları gerekiyor. Oysa, dünyanın önde gelen tıp dergilerinden olan Lancet'de geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir metaanaliz, kolesterol düşürücü ilaçların kalp hastalığı olmayan her yaştaki kadınlarda ve 69 yaşın üzerindeki erkeklerde kullanılmasının yararını gösteren hiçbir kanıt olmadığını bir kere daha ortaya koydu.

Yan etkileri gizleniyor: Sağlıklı insanlarda gereksiz yere kullanılan bu ilaçların yarattıkları önemli ekonomik kayıplar yanında, çok ciddi yan etkilere sahip olabilecekleri unutulmamalı. Birçok ilacın yan etkilerinin önemsenmemesini ve gizlenmesini bir tarafa bırakalım; yeni çıkan birçok ilacın çok ciddi yan etkileri olduğu, ölümlere yol açabildikleri çok sayıda insan tarafından kullanıldıkça anlaşılmaktadır. Örneğin, beynin gelişimi ve işlevleri için çok önemli bir madde olan kolesterolün kan düzeylerinin azalmasının yol açtığı sinirlilik, saldırganlık, hafıza kaybı, unutkanlık, iktidarsızlık, intihara teşebbüs, polinöropati vs. gibi çeşitli nörolojik ve zihinsel belirtiler prospektüslerde yazılı değil. Kas şikayetlerinin bu ilaçları alanların yüzde 1'inden daha azında görüldüğü bildiriliyor, ancak bunun doğruluğu çok şüpheli

Türkiye'de 13 milyon kutu kolesterol ilacı satılıyor: Dünya ilaç sektörünün en büyük gelir kaynaklarından biri olan kolesterol hapı, ülkemizde de büyük satış rakamlarına ulaşıyor. 2008 yılında 13 milyon kutu kolesterol ilacı satıldı. Prof. Dr. Enig ve Prof. Dr. Pritikin, dünya ilaç sektörünün yeni yaratılan hastalıklarla milyar dolarlar kazandığına dikkat çekiyor. Prof. Dr. Enig, "Birçok ülkede hazırlanan programlar nedeniyle kolesterol konusunda da insanlar büyük bir korkuya itiliyor. Sonucunda da milyonlarca kişi kolesterol hapı kullanmak zorunda kaldı" dedi. Türkiye'de de sonuç farklı değil. Araştırmalara göre Türkiye'de her 3 kişiden 1'inin yüksek kolesterol hastası olduğu belirtiliyor. 100 kişiden 79'u bilmiyormuş! Hiçbir gerçeğe dayanmayan araştırma sonuçları, müthiş bir ilaç satışına neden oldu. 2008'de Türkiye'de 12 milyon 700 bin kutu kolesterol ilacı satıldı. Yurt dışından da gelen siparişlerle bu rakam 13 milyonu buluyor. 13 milyon kutunun para karşılığı 400 milyon liradan fazla. İddialara göre, Türkiye'de yaşayan 15 yaş üzerinde her 100 kişiden 79'u kolesterol seviyesini bilmiyor. Bu kişilerin bir an önce test yaptırmaları öneriliyor. Nedeni son derece basit. Çok daha fazla kolesterol ilacı satmak. Özellikle ABD'de son dönemde kolesterolün büyük bir yalan olduğu kulaktan kulağa yayılmaya başladı. Prof. Dr. Enig ve Prof. Dr. Pritikin, birçok belgeselde yaptığı konuşmalarla ve katıldığı panellerde kolesterolün nasıl bir hastalık olarak lanse edildiğini ve bunun altında yatan gerçekleri açıkladı. İlaç şirketleri her iki profesör için büyük eleştirilerde bulundu. Ancak her iki doktor da haklılıklarını kanıtladı.


Şaşkına çeviren araştırma
Vücutta yaygın olarak bulunan ve yaşam için mutlak gerekli olan bu yağı bu kadar kötülemek ne derece doğru? Son günlerde çıkan yayınlarda kolesterolün özelliklede LDL-kolesterolün sanıldığı kadar zararlı olmadığı, çocukların büyümesi için gerekli olan kolesterolün yaşlanmayla beraber hücre zarındaki hasarların onarılması açısından kolesterolünde artmasının gayet doğal olduğu çıktı. Şimdi kolesterolü savunan birçok uzman şaşkınlık yaşıyor.Cevap arayan sorular




1. Eğer kolesterol bir masal değil de ciddi bir risk faktörü ise neden kalp krizi vakalarının yarısından fazlasında kolesterol normal değerler arasındadır?


2. Önceleri 130mg /dL seviyesinde olan LDL üst sınır değeri, neden 100mg/dL'ye çekildi? Bundan kimin kazancı oldu?



3. FDA'nın güvenli dediği birçok ilaç 50'nin üzerindeki insanın ölmesine neden oldu. Peki bunun sorumlusu kim?


4. Bu ölümlerin çoğu ilaçların yanlış kullanılmasından diyorsunuz, bu sizce hastanın hatası mıdır? Yoksa bütçesinin yüzde 5'inden azını ilaç güvenliğine harcayan FDA (İlaç ve Gıda Dairesi) ile doktorların mı?


5. Genel olarak ilaç yan etkilerinden ölümlerin, trafik kazalarından kaynaklanan ölümlere oranla 5 sefer daha fazla olduğu gerçeğini kolesterol uzmanları kabul etmiyor biliyor musunuz?





Tıp dünyasının 10 büyük yalanı


İlaç şirketlerinin daha fazla gelir elde etmesi için birçok yalana başvuruldu: Kolesterol kötüdür, kolesterol düşürücü ilaçlar etkilidir, ilaç kaliteyi yükseltir gibi...

Araştırmacı Shane Ellison'ın hazırladığı ve tüm dünyada büyük yankı bulan 'Tıbbın 10 büyük yalanı' adlı çalışma, ilaç şirketlerinin nasıl gelirlerini artırmak için yalanlara başvurduğunu gözler önüne seriyor. Ellison, ilaç şirketlerinin uydurduğu en büyük yalanlardan biri olan kolesterol üzerinde çok duruyor. Ne yüksek kolesterol kalp krizine yol açıyor ne de ilaçlar kolesterolü düşürüyor.

Peki biz ne yapıyoruz?

En ufak bir baş ağrısında bile ilaçlar alınıyor.


İşte size tıbbın 10 büyük yalanı:

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA'nın onayladığı ilaçlar güvenli ve etkindir: FDA'nın onayladığı birçok ilaç, ölümlere neden oldu. Hatta yakınlarını kaybedenlerin birçoğu büyük tazminatlar kazandı.

Yüksek kolesterol, kalp hastalığı için risktir: Bu sağlık efsanesi başta Amerika olmak üzere birçok ülkede çökertildi. Kalp hastalığı 35 yaşın üzerindeki tüm kişiler için ilk ölüm nedeni. Kalp hastalığı riskinin, kan kolesterolü yükseldikçe arttığı doğruysa, o zaman kalp krizinden genç yaşta ölenlerin total kolesterolünün de yükselmiş olduğunu görmeliyiz. Bu doğru değil. Kalp krizlerinin ve inmelerin yarısı kolesterolü yükselmemiş kişilerde ortaya çıkıyor.

Kolesterol kötüdür: Amerikan Kalp Birliği'ne göre, 105 milyondan fazla Amerikalı'nın kolesterol düzeyi 200 mg/dl ya da daha yüksek seviyede. Bu, ilaç endüstrisi için potansiyel müşteri anlamına geliyor. Ancak yüksek kolesterolün ömrü uzattığı biliniyor. Yüksek kolesterolü olan erkeklerin bağışıklık sistemi daha güçlü. Ayrıca kolesterol karaciğerde safra asitlerinin üretimine yardımcı oluyor. Bu asitler vücudun artık ürünlerden temizlenmesi için gerekli.

Kolesterol düşürücü ilaçlar güvenli ve etkindir: Kolesterol düşürücü ilaçlar, bellek ve odaklanma üzerinde olumsuz etki yapıyor. Kanser riskini artırıyor, sinirlere hasar veriyor. Zaten bu ilaçların ana maddesi, kırmızı pirinç mayası diye bilinen bir mantarın izole edilmiş zehrinden başka bir şey değil.

İlaçlar bilime dayanarak onaylanır: FDA uzmanlarının yarıdan fazlasının, ilaç şirketleriyle doğrudan maddi ilişkisi var. İlacın piyasaya çıkıp çıkmayacağına karar veren kurulun yüzde 51'i, diğer yüzde 49'u ölümcül ilaçların güvenli ve gerekli olduğunu ikna etmek için uğraşıyor.

İlaç reklamları bizi bilinçlendirir: Birçok kolesterol düşürücü ilaç reklamında kas ağrısı, kas kaybı, güçsüzlük gibi yan etkilerin görülmediğine dikkat çekiliyor. Ancak gerçek, bunun tam tersi.

İlaçlar, yaşam kalitemizi yükseltir: FDA ta rafından onaylanan ilaçlar her yıl yaklaşık 160 bin kişiyi öldürüyor. Yaklaşık iki milyon insan, ilaçların yol açtığı hastalıklara yakalanıyor. Obezite, kanser, böbrek yetmezliği, otizm, depresyon bu hastalıklardan bazıları.

Doktorlar reçeteli ilaçların tehlikeleri konusunda hassastır: Batı ülkelerinde doktorlar, reçeteli ilaçlar hakkında bilgi edinmek için tıp dergilerine başvuruyor. Çünkü en güvenilir kaynak bu dergiler. Bütün makaleler bilimsel gerçeklere dayanarak sunuluyor. ABD'de ise durum çok farklı.

Besin destekleri tehlikelidir: İlaç şirketleri, besin destekleriyle rekabeti aza indirmek için hükümeti etkileme amaçlı bir dizi teknik kullanıyor. Bunlardan ilki, besin maddelerinin doğru kullanımıyla ilgili dersin 85 yıl önce tıp fakültelerinden kaldırılmış olması. Bir diğeri ise ilaç endüstrisi lobisinin medyayı etkisi altına alarak, besin desteklerine karşı olumsuz bir hava estirmesi.

Kolesterol öldürür: Kalp krizi geçiren kişilerden yüzde 50'den fazlasının kolesterolü normal çıktı.





Halkı korkutarak ilaç sattılar

Yıllarca tereyağı, yumurta ve kırmızı etin yüksek kolesterole neden olduğu iddia edildi. Ancak gerçek, bunun tam tersiydi. Amaç, bu besin maddelerini tüketenleri korkutup birçok kolesterol ilacını satmaktı...

Alberta Üniversitesi Profesörü Spencer Proctor ve asistanı Flora Wang, başta tereyağı olmak üzere yumurta, kırmızı et, kabak, ay çekirdeği, tavuk derisi, balık derisi, peynir ve sütün yüksek kolesterole neden olduğu iddialarını çürütmek için araştırma yaptı. Uzun yıllar süren çalışmalar sonucu bunun gerçek olmadığı bilimsel olarak kanıtlandı. 16 hafta boyunca deney farelerine tereyağı, yumurta, inek eti, peynir, süt ve balık derisi gibi yiyeceklerle zenginleştirilmiş diyet uygulandı. Vaksenik asidin vücutta kolesterol başta olmak üzere birçok rahatsızlığa sebep olan şilomikronların oluşmasını yavaşlattığı gözlemlenirken, deney sonunda kötü kolesterol olarak bilinen LDL başta olmak üzere, toplam kolesterol ve trigliseritte düşüş görüldü. Flora Wang, "Araştırma yaptığımız besin maddeleri ve türevlerinde vaksenik asid oranı en az yüzde 70'tir. Araştırmanın bizi en çok sevindiren sonuçlarından biri, metabolizmada birçok hasara sebep olan şilomikronların oluşmasının bu yolla yavaşlatılabileceği olmuştur. Bugüne kadar zararlı etkilerinden korktuğumuz doğal yağlar, aslında sağlığımız için son derece faydalı. Tereyağı ve sığır eti, süt ve peynir gibi besin maddelerinin kalp krizi riskini düşürmesi, şeker hastalığı ve obezite tedavisine yardımcı olması artık bir realitedir" dedi. Şimdi uzun bir süredir bu besin maddelerinin kolesterolü yükselttiği ve sonrasında da ölümlere neden olduğunu iddia eden doktorlar, şaşkınlık yaşıyor. İlaç şirketleri de bu besin maddelerini tüketen milyonlarca kişiye sattıkları kolesterol ilacı sayesinde milyar dolarlar kazandı.1930'da niye yoktu?Yeni dünya sisteminde ilaç firmalarının her hastayı bir müşteri olarak gördüklerini ve müşteri kaybetmek istemedikleri için kolesterol ve kanser dahil olmak üzere birçok hastalığı kesin olarak tedavi edip bitirmek istemedikleri artık bilinen bir gerçek. Uzmanlar, "Dünya genelinde en çok etle beslenilen 1930'lu yıllarda ölüm nedenleri arasında kanser ve kalp krizinin bugünkü gibi ilk sıralarda olmadığı biliniyor. Hatta kolesterol diye bir korkunun olmadığı da herkesin kabul ettiği bir gerçek" dedi.


Haberle İlgili Bağlantılar:
http://www.takvim.com.tr/Guncel/2009/06/22/haydi_hastalik_uretelim
http://www.takvim.com.tr/Aktuel/2009/06/23/fda_devreye_girdi
http://www.takvim.com.tr/Aktuel/2009/06/24/potansiyel_musteriler_para_yagdiriyor
http://www.takvim.com.tr/Aktuel/2009/06/24/yan_etkileri_gizleniyor http://www.takvim.com.tr/Aktuel/2009/06/25/turkiyede_13_milyon_kutu_kolesterol_ilaci_satiliyo http://www.takvim.com.tr/Guncel/2009/06/26/tip_dunyasinin_10_buyuk_yalani
http://www.takvim.com.tr/Aktuel/2009/06/27/halki_korkutarak_ilac_sattilar