5 Kasım 2008 Çarşamba

YAŞLANIRKEN SEKS HORMONLARIMIZ NEDEN AZALIR?....








Seks hormonlarımız, özellikle testosteron ve
östrojen biz yaşlandıkça azalmaya devam ederler.
Söz konusu hormonlarımızın steroid
moleküller olduğu da bilinir.
Fakat kolesterol molekülünün de
seks hormonlarını üreten bir steroid olduğu
genellikle söylenmez!...

Mevlüt Durmuş



YAŞLANIRKEN SEKS HORMONLARIMIZ NEDEN AZALIR?....


Yıllardır bilinen bir gerçek, sürekli tekrarlanarak dile getiriliyor: Andre B. Araujo ve arkadaşları[1] Archives of Internal Medicine’ de bir steroid hormon olan testosteron hakkında bilinen fakat dikkatlerden kaçan olguyu yeniden gündeme taşıdı. Bu makalede özellikle erkeklerde düşük testosteron seviyelerinin birçok hastalığın yanı sıra, kalp hastalıklarından sorumlu olabileceği ve özellikle yüksek ölüm oranlarında rastlanılan düşük testosteron düzeyi bir kez daha ifade edildi. Yani düşük testosteron seviyelerinde damar sertliği (ateroskleroz) dâhil her türlü hastalık, depresyon ve ölüm riskine son derece yakınız!

Steroidopenia, yani yaşlanmada steroid azlığı konusu aslında çok yeni bir konu değil, uzun zamandan beri biliniyor fakat bir türlü kolesterolle olan paradoksal ilişkisi açıklanamıyordu.

Sakın ha kadınlar yanılıp, bizde steroid eksikliği yok, biz rahatız diye sevinmesinler aynı steroid eksikliği belası ilerleyen yaşlarda kadınların da baş belası olmaya devam edecektir, çünkü kadınların da steroid hormonları zamanla azalır[2].

--------------------------------------------------------

Biyolojik olarak sadece insanlar değil birçok memeli canlının hayatında, yaşamının devamında steroidler yaşamsal öneme sahiptir. Çoğumuzun bilmediği, farkında olmadığı ise steroidlerin yaşamı çok daha derinlerden yönlendirdiği gerçeğidir. Daha önemlisi, söz konusu steroid hormonların kolesterol ile olan ilişkisidir.

Kolesterol ve steroid hormonlar konusuna girmeden önce bazı şeyleri mutlaka bilmek zorundayız.

Organizma içi detaylara elbette gireceğiz, fakat organizma dışı faaliyetlerimizde steroidlerin psikolojik dünyamızı nasıl etkilerini kısaca değinmemiz gerekiyor. Bir kadını ya da erkeği çok çekici bulmamızın, aşık olmamızın, sevmemizin altında bile farkında olmadığımız steroidlerimizin bizi etkileme ve yönlendirme gücüne sahip olduğu iddia ediliyorsa buna sakın şaşırmayın. Yani iddialara göre, geçmişteki aşk hatalarınızdan siz sorumlu olmayabilirsiniz!

Söz konusu steroid hormonlarımızdan özellikle östrojen ve testosteron; hem kadınlar hem de erkeklerde kemik ve kas gelişimi metabolizmasında, beyin fonksiyonlarımızın düzenlenmesinde, D vitamini kullanımında, kalsiyum metabolizmasında ve daha birçok alanda büyük rol oynuyor.

Fakat steroid hormonlar güncel ilgiyi, beyin hücrelerine olan etkilerinden ziyade seks hormonları olması nedeniyle dikkatleri üzerine çekiyor[3]. Her iki cinste de söz konusu hormonlar olmakla birlikte erkeklerde testosteron, kadınlarda ise östrojenin ön planda olduğunu sanırım söylemeye gerek yok…

Çoğu zaman biz bilinçli olarak farkında olmasak ta, karşı cinsin hormon değişimlerini çeşitli duyularla algılayan beynimiz, söz konusu kişiden hoşlanmamızı ya da tam tersini (androstenon) söyleyebilir. Beynimizin duyular yoluyla gerçekleşen algılama biçimi de bizim davranış şekillerimizi etkiler ve kişiden kişiye çok farklılık gösterebilir. Cinsel isteklerimizin, tercihlerimizin, birilerinden hoşlanmamızın, karşı cins seçimlerimizin, kızgınlıklarımızın ve duygusallığımızın temelinde steroidlerin rolü bazı araştırmalara göre gerçekten de hiç kuşku götürmez[4].

Kadın ve erkeklerde yaşla birlikte ortaya çıkan özellikle seks hormonlarının yapım eksikliğinden kaynaklanan steroid azalması (steroidopenia) yaşlanma bilimi yani gerontolojiyle son derece içli dışlıdır. Seks steroidleri her alanda önemlidir. Fakat ne yazık ki biz yaşlandıkça organizmadaki kullanılabilir steroidlerimiz gün geçtikçe yavaş yavaş azalır[5]. Kaslarımız steroid eksikliği nedeniyle kasılma, elastikiyet gücünü kaybeder, omurga hareketlerimizi sağlayan kaslarda başlar bütün karmaşa, sonra omurgamız gün geçtikçe eğilir ve bükülür: Sonra, sonrasını zaten sizler biliyorsunuz!…

Ve tuhaftır bazı yan etkilerine rağmen, steroidlerin inanılmaz gücü ilk önce spor dünyasınca algılandığı için, ilk steroidler (sanıyorum hızlı ve güçlü olmak için) sporcular tarafından kullanılmıştır. Ben hala bilim dünyasının kas zayıflığı, kas yetersizliği olan yaşlı insanlarda bazı yasal steroidlerin doktor kontrolünde neden son ana kadar kullanılmadığını merak eder dururdum, son zamanlarda yaşlı insanların kas gelişimlerinde testosteron bazen kullanılıyor[6], şişmanlık azalıyor ve kas kitleri ise artıyor.

Yaşla birlikte ortaya çıkan steroidlerimizdeki bu azalma[7] bilim dünyasının da gözünden kaçmamış, söz konusu hormonlar yaşlanmayı geciktirme amaçlı olarak, tümör oluşumu ve kanser gibi bazı tartışmalı risklerine rağmen tıp dünyasında kullanılmaya başlanmıştır. Hormonları dışardan enjeksiyon ya da tablet şeklinde, hormonları yerine koyma tedavisi adı altında, şimdilik tam olmasa da hiçte küçümsenmeyecek büyük bir başarı kazandırmıştır. Burada hedef yaşlanan ya da yaşlanmaya başlayan insanlarda eksik hormon düzeylerini yerine koymaya çalışmak, insanlarda yaşla birlikte ortaya çıkan steroid eksikliğini olabildiğince azaltmaya çalışmaktır.

Çoğu insanımız da Hollywood sinemalarında güncel konu olması nedeniyle bu durumu biliriz, malum bizde bilim son sıralardadır!

Fakat uzmanlar dışında, insanların bilmediği bir gerçek vardır.

İnsanlara pek sık söylenmeyen steroid kolesterol gerçeği.

Ve kolesterolün steroidlerle ilişkisi….

Testosteron ve östrojen gibi bütün doğal organizma steroidlerinin kolesterolden yapıldığı (sentezlendiği) gerçeğini (bkz Şek 1), kolesterolünde steroid bir molekül olduğunu çoğu insan bilmez ve olumsuz kolesterol propagandası nedeniyle kolesterolü bir türlü sevemez!
Yani doğal yollardan, organizma içinde steroid hormonlar sadece ve sadece kolesterolden elde edilebilir.
Şekil 1. Bütün organizma steroidleri normal şartlarda kolesterol molekülüne bağımlıdır. Yani ilgili hücrelerinizde (kullanılabilir) kolesterol molekülleriniz yoksa veya sentezlenmiyorsa, kolesterole bağımlı steroidleriniz yetersizleşir ve azalır. Ve kolesterolden sentezlenen bütün biyokimyasallar: Androjenler (erkeklik) ve Estrojenler (kadınlık) hormonları yanı sıra kolesterolden sentezlenen D vitamini, minerolokortidler ve glukokortikoidlerde yaşlandıkça mutlaka azalır. Sadece kolesterolden yapılan maddelerimiz değil, kolesterol sentezi sırasında ortaya çıkması gereken bazı maddeler de (Koenzim Q10 vb maddeler de) yaşlanmayla birlikte mutlaka azalır


Üzgünüm, insanlarda normal yollardan steroid yapımı nasıl oluyor diyorsanız size ‘sadece kolesterol molekülünüze sahip çıkın’ derim…

Steroid hormon oluşumları için, kolesterolden başka bir yol yok!....

-----------------------------------------------------

Fakat kolesterolün her türlü steroid oluşturmadaki bu temel fonksiyonu genellikle göz ardı edilir!

Kandaki kolesterol düzeyi tek parametre yüksektir, tuhaf ve anlaşılmaz bir şekilde insanların tümü, bu yüksekliğin sentez kaynaklı olduğuna ikna edilmiştir, özellikle karaciğerde fazla kolesterol yapıldığı düşüncesi insanların kafasına hiyeroglif (çivi yazısı) olarak yazılmıştır!

Kanda yüksek kolesterol masallarından her insan bir şekilde etkilenmiştir.

Araştırmacılar bu nedenle karşı düşünce üretmekte zorlanırlar, adeta büyülenmişlerdir.

Yaşın ilerlemesiyle birlikte, kolesterol sentezi sırasında ortaya çıkan maddeler (Koenzim Q10 vb) ve kolesterolden yapılan bütün steroidlerin nasıl ve neden azaldığına bir türlü anlam veremezler, kara kara düşünmeye başlarlar: Çünkü kolesterol düzeyi tek parametrede (her zaman olmasa da) kanda yüksek görülebilmektedir.

Karaciğer dışındaki farklı organların kolesterol yapımına (HDL)bakma ihtiyacı genellikle duyulmaz!

Dolaşım sistemi, yani kandaki kolesterol düzeyine takılıp kalmışlardır ve kan dışında kalan sistemlerde, organlarda, doku ve hücrelerde kolesterol kullanımın atması ya da azalmasıyla hiç ilgilenmezler. Oysa kandaki durum dışında, kolesterol kullanımında gerçek göründüğünden çok ama çok farklıdır: Kan dışında bir de madalyonun diğer yönü vardır, kimse görmek istemez!

Kandaki yüksek kolesterol nedeniyle, birçok bilim araştırmacısının kafası işte bu noktada tamamen karışmış durumdadır.

Kolesterol ve steroidler konusunda, hep kaçamak, saçma sapan cevaplarla karşılarsınız. Oysa kolesterolün kendisinin de bir steroid olduğu asla bilimsel platformlarda inkâr edilemez!

Evet, kolesterol molekülü de bir steroiddir!

Hem de bütün steroidleri oluşmasını sağlayan temel bir steroid!

Dokular ve hücreler açısından ‘hamiline yazılı çek’ gibi sizin anlayacağınız kolesterol molekülü. Bütün steroidler yaşla birlikte azalırken kolesterol molekülünün kendisi hücresel yapım olarak (sentez) nasıl yüksek olabilir. Steroid oluşumlarının genetik mekanizması, tıpkı organizmamız gibi bir bütündür, genetik açıdan birbirinden ayrılamazlar…

Buna rağmen steroidler konusunda birçok sorunuza cevap bulamazsınız:

Steroid hormonlar verilen kişilerde[8], kandaki kolesterol (steroid) düzeyi nasıl ve neden düşebilir?

Steroidler partiküllere ne yapar, partikülleri (lipit taşıyan parçacıkları) nasıl kullanılabilir hale getirebilir?

Kanda kolesterol mü, yoksa partiküller mi işlevsel öneme sahiptir?

Hücre genetiği açısından steroid sentezi bir bütünse, organizma ihtiyacına göre doku ve organlara göre dağılım gösteriyorsa, neden kandaki temel steroidimiz kolesterol ile steroid hormonlarımız ters orantıda bulunuyor, yani kolesterol yükselirken seks hormonları azalıyor?

Kolesterol kaynaklı steroid oluşum teorisi mi yanlış, yoksa biz mi bazı şeyleri yanlış anlıyoruz?

Ve cevapsız binlerce soru…

Karaciğer fazla kolesterol üretiyor masalını lütfen geçin, başkaları yese de biz şimdilik[9] almayalım, kalsın! Kanda görülebilen kolesterol fazlılığı bizce zaten üretimden (sentezden) kaynaklanmıyor ki!...

Günümüzün aptalca ve mantıksız (yüksek) kolesterol teorisinde, kolesterolün sentez yoluyla çoğaldığını bilimsel temel alırsanız, literatürler (bilimsel yayınlar) arasına saplanır kalırsınız, eliniz kolunuz her aşamada bağlanır ve hiçbir bilimsel düşünce üretemezsiniz, steroid kolesterol ilişkisinde hiçbir soruya cevap veremezsiniz!

Bilimsel yayınlar bu konuda hep birbiriyle çelişirler, çoğunlukla net bir sonuç göremezsiniz! Bol bol akademik yayın yapar, bilim yapıyorum diye kendinizi kandırırsınız, sadece o kadar. Kolesterol dahil steroidlere ait sorulara karşı verdiğiniz cevaplarınızdaki bilimsel tutarsızlık karşınızda pis pis sırıtır. Bilimsel söylemlere sıkıştırılmış ‘kıvırma hareketleri’ sizi ister istemez rahatsız eder, kulaklarınızı acımasızca tırmalar ve yorar…

Karmaşa gibi görününen bu ortamda, aslında çözüm son derece basittir. Bu basitliği kavramak ve kabul etmek bazılarına zor gelse bile sonuç kaçınılmazdır.

Hücresel sentez aşamasında, fazla kolesterol yapımı (sentezi) diye bir şey yoktur ve olmamalıdır! Bütün doku ve organlar, kolesterol üretimini yaşla beraber kısarlarken (HDL düşüklüğü) karaciğer bunun dışında kalamaz…

Bu nedenle bilim dünyası kanda görülen kolesterol yüksekliğinin bir yapım sorunu (anabolik) değil genetik[10] ya da sonradan ortaya çıkan bir yıkım sorunu (katabolik) olduğunu[11] mutlaka görmelidir ve günün birinde görecektir.

Yüksek kolesterol sorunu, kanda partiküllerin birikim sorunudur: Kolesterolün kandaki yüksekliğine bakarak, kolesterol yüksekliğin bir hücresel sentez sorunu olduğu sonucuna ulaşmak, bilimsel açıdan hiçte mantıklı (!) olmadığı gibi bize göre saçmalıktır! Tabii günümüz biliminde mantığın bir parça önemi ve değeri varsa!

Kolesterol sentezi değil, kanda genetik (Apo B–100 veya LDL reseptörleri) ya da çevresel (small LDL, okside LDL vs) nedenlerle lipoprotein birimi olduğunu kabul ederseniz işler çok ama çok kolaylaşacak, yaşla ortaya çıkan steroid azalması dâhil her şey daha anlaşılır hale gelecek ve taşlar yerlerine oturacak, bilimsel çatışmalar ortadan kalkacaktır…

Kanda biriken partiküller kullanılmadığı için kolesterol çoğunlukla tek parametrede yüksektir, fazla sentezlendiği için değil!

Dolayısıyla bu konuda kolesterol düşürmek için kullandığınız ilaçların ne kadar saçma (?) ve anlamsız olduğu artık sizler düşünün!

---------------------------------------------

Bilim dünyası çok yakın bir zamanda, kanda partikül birikiminin doğurduğu bu sorunu görecek, bu noktaya bir gün (!) mutlaka gelecektir.

Genetik ya da çevresel partikül yıkım hatalarına bağlı olan partikül birikimlerinin farklı nedenleri (!) elbette konuşulabilir! Kullanılmayan kanda varolan, biriken partiküllerin (small, okside LDL) ateroskleroz veya damar sertliği çeşitli riskler oluşturabileceği elbette tartışılabilir!...

Fakat bu tartışma bütünüyle partiküller üzerinden, partiküllerin birim alanda çoğalması üzerinden olacaktır.

Şu anda kardiyoloji dünyasında yapıldığı gibi kolesterol üzerinden asla değil!…

-----------------------------------

Madalyonun her iki yönünü de birlikte görmelisiniz!

Kolesterol üzerinden tartışmak, gerçek yaşamsal sorunlarımızın çözülmesinde yeterli değildir.

Tek sorun kullanılmayan partiküllerin (small, okside LDL vs) oluşturduğu çeşitli nedenlerle damarlar üzerinde oluşturduğu (ateroskleroz, damar sertliği vb) hastalıklar da değildir!

Ortada ihmal edilen, yok sayılan ve önemsenmeyen bir başka bir sorun vardır ve kardiyologların hepsi olmasa çoğu bu soruna kulaklarını tıkamış ve sorunu görmemezlikten gelmektedir. Sağda solda ‘yüksek kolesterolün zararları, katil kolesterol’ nutuklarını atmaya devam etmektedirler…

Kusura bakmasınlar, ben sıradan bir biyologum bilim adına benim düşüncem önemli mi bilinmez fakat ben bilim adına inanılmaz derecede utanıyor ve sıkılıyorum.

Kullanılmayan partiküllerin birikmesinin çok farklı bir başka anlamı daha vardır: Şayet kandaki partiküller (small, okside LDL) kullanılamıyorsa kolesterol (ve yağ asitleri) ihtiyacı karşılanmayan doku ve organlarında mutlaka olması gerekir! Bunu kavrayabilmek için dahi olmaya hiç gerek yok…

Göreceli olarak ortaya çıkan, kanda partikül birikim kaynaklı kolesterol yüksekliği, organizmanın steroid (ve kolesterol) ihtiyacının karşılanacağı veya her zaman karşılandığı anlamına gelmez. Daha doğru bir deyimle, kullanılmayan lipoprotein (LDL) partikülleriyle zaten organizmanın steroid ihtiyacı karşılamaz. Kullanılmayan partüküllerle organizmanın steroid ihtiyacının karşılanmasını beklemek, deveyi hendekten değil, hendeği deveden atlatmak anlamına gelir ki bu imkansızdır!...

Yani partikül birikim ve biriken partiküllerin kandan uzaklaştırılmasıyla kardiyoloji bilimi ilgilenebilir bizce bunun hiç bir sakıncası yok, buyursun ilgilensinler! Fakat gerontoloji, endokrinoloji vb bilim dallarının lipit, kolesterol ihtiyacı karşılanmayan organları ve dokuları mutlaka incelemeye alması, günümüzde geçerli olan saçma sapan ‘kolesterol teorisini’ temelden reddetmesi gerekir…

Kolesterol yüksekliği sentez, başka bir deyişle yapım kaynaklı bir sorun değildir!.

Bu gerçeğin insanlar tarafından anlaşılması şu an için geciktirilse bile, bir gün ortaya çıkması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu sonucun süreci; ilaç şirketlerinin ve kardiyoloji alanının kolesterol sorununu daha ne kadar süreyle yapım sorunu (anabolik) olarak göreceği ve devam ettirebileceğine bağlıdır! Bize göre ilaç şirketlerinden daha önemlisi kardiyologların ve doktorların davranışlarının ne yolda olacağıdır, bu sonucun sürecini çok net bir şekilde belirleyecektir!

İlaç şirketleri elbette kolesterol sorununun yapımla ilgili (anabolik) olduğunu iddia edecektir. Onlar bu durumu kendilerince (anabolik) olduğunu savunmaya çalışacaklar, bu yöndeki yayınlara destek verecekler, partikülleri değil de tek parametrede kolesterol düzeyini dikkate alacak ve öyle devam etmesi için her şeyi yapacaklardır.

Kapitalizm ve gerçek bilim düşüncesi bizce kendi iç dinamikleri test etmektedir.

Bilim kapitalizme, ilaç şirketlerine teslim mi olacak, yoksa kendi yolunda mı gidecektir?

Kolesterol sorunu bu yüzden önemlidir.

Ve sorun sağlık ve araştırma alanında olan uzmanların kendilerini bilimin neresinde gördüğü ile ilgilidir.

Günümüz araştırmacıları ve doktorları tarafından, kandaki yüksek kolesterol sorunu bir yapım yani anabolik bir sorun olarak görülmeye devam ederse, ilaç şirketleri çok ama çok mutlu olacaktır.

Fakat böyle bir durum, uzmanlar ve araştırmacılar açısından, kanda steroid azlığı ile ilgili bilimsel sorunların çözülmesi değil, tam tersine karmaşıklaşması anlamında, kolesterol tartışmaları çok uzun süre devam edecektir.

------------------------

Aslında çözüm çok kolay ve basit!

Kolesterol yüksekliği sorunu bizim görüşlerimize göre ele alındığında, yani yüksek kolesterolün anabolik(yapım) değil katabolik (yıkımla ilgili) bir sorun olduğu görüldüğünde her şey göründüğünden çok farklı olacak, bu alandaki çalışmalar hız kazanacak ve farklı bir paradigma ortaya çıkmış olacaktır.

Fakat çok önemli sorunumuz var: Yeni paradigmalar kolayca kabul edilmezler. Bilim baronları buna pek izin vermezler! Bilim tarihi boyunca bu hep böyle olmuştur…

Hatta test edilmeye araştırmaya dahi gerek görülmeden, türlü akademik gerekçeler ileri sürülerek, yeni paradigmalar bir kenara itilirler. Fakat paradigmaların hiçbiri unutulmaz, biri mutlaka bulur ve yeni paradigmayı tekrar ortaya çıkarır! Buda bilimin paradoksal gelişimi içinde ‘normal bir durum’ olarak değerlendirilmelidir.

Birkaç dostum hariç, kimsenin görmediği sorun da buradadır.

Kolesterol ve faydalı yağ asitlerini taşıyan lipoprotein parçacıklarının, organizmada kullanılıp kullanılmadığı sorunu tamamen organizmanın yaşlanmasıyla, steroidlerle ve yaşamın muhteşem gizli dinamikleriyle ilgilidir.

Testosteron düzeyleri kalp kriziyle ilişkiliymiş!

Düşük hormon düzeylerinde ölüm riski artıyormuş!

Başka ne bekliyordunuz ki!...

Hücre, doku ve organlarınız kolesterolü zaten istese de kullanamıyor!


Steroidler, özellikle testosteron ve östrojen de zamanla azalıyor!

Hep birlikte yaşlanıp gidiyoruz işte.

Daha ne olsun!…






Mevlüt Durmuş
Biyolog
05 Kasım 2008

Önemli Not: Partikül yıkım hatalarına neden olan genetik (LDL reseptör, apoB100 mutasyonları) yanısıra, karaciğerin partikül yapımındaki eksikliklerde (small LDL) partikül birikim ve kullanılmaması sonucunu doğurur. Eksik bileşenle (kolesterol, yağ asitleri vs) bu durum anabolik bir sorunu oluşturur. http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2008/10/bilimin-lgn-yanlgs-karacier-fazla.html
Partikül birikimi, katabolik ve anabolik nedenlerle ortaya çıkabilir.

KAYNAK VE DİPNOTLAR

[1] Andre B. Araujo et al (2007). Sex Steroids and All-Cause and Cause-Specific Mortality in Men. Arch Intern Med. 2007;167(12):1252-1260.
[2] M. Panjari and Susan R. Davis (2007). DHEA therapy for women: effect on sexual function and wellbeing. Human Reproduction Update 2007 13(3):239-248. http://humupd.oxfordjournals.org/cgi/content/full/13/3/239
[3] Christian Meier et al (2008). Endogenous Sex Hormones and Incident Fracture Risk in Older Men. The Dubbo Osteoporosis Epidemiology Study. Arch Intern Med. 2008;168(1):47-54. http://archinte.ama-assn.org/cgi/content/abstract/168/1/47
[4] Pause BM (2004). Are androgen steroids acting as pheromones in humans? Physiol Behav. 2004 Oct 30;83(1):21-9. (Abst)
[5] Marcello Maggio et al (2007). Relationship Between Low Levels of Anabolic Hormones and 6-Year Mortality in Older Men. The Aging in the Chianti Area (InCHIANTI) Study. Arch Intern Med. 2007;167(20):2249-2254.
(http://archinte.ama-assn.org/cgi/content/abstract/167/20/2249)
[6] C. A. Allan et al (2007). Testosterone Therapy Prevents Gain in Visceral Adipose Tissue and Loss of Skeletal Muscle in Nonobese Aging Men. The Journal of Clinical Endocrinology & Metabolism Vol. 93, No. 1 139-146. http://jcem.endojournals.org/cgi/content/abstract/93/1/139
[7] Marybeth Brown (2008). Skeletal muscle and bone: effect of sex steroids and aging. Advan. Physiol. Edu. 32: 120-126, 2008; doi:10.1152/advan.90111.2008. (Abst). http://advan.physiology.org/cgi/content/full/32/2/120
[8] Judith Hsia et al (2008). Lipoprotein Particle Concentrations May Explain the Absence of Coronary Protection in the Women’s Health Initiative Hormone Trials. Arteriosclerosis, Thrombosis, and Vascular Biology. 2008;28:1666.
[9] http://www.kolesterolmasallar.blogspot.com/ da ‘Bilimin çılgın yanılgısı’ konulu yazıda bu konudaki düşüncelerimizi açıkladık.
[10] Fernando Civeira et al (2008). Frequency of Low-Density Lipoprotein Receptor Gene Mutations in Patients With a Clinical Diagnosis of Familial Combined Hyperlipidemia in a Clinical Setting. J Am Coll Cardiol, 2008; 52:1546-1553, doi:10.1016/j.jacc.2008.06.050.(Abst). http://content.onlinejacc.org/cgi/content/abstract/52/19/1546
[11] http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=93903 ve kolesterolmasallar.blogspot.com

Hiç yorum yok: