10 Kasım 2011 Perşembe

Kolesterol teorisinin felsefi eleştirisi





Her sabah horozlar öttüğü için güneş doğar’


şeklinde bir önermeyi, önce horoza,


sonra güneşe bakarak yüzlerce kez istatistik olarak
önermenizin anlamlı olduğunu gösterebilirsiniz,
fakat bu sizin önermenizin mantıklı ve doğru olduğunu göstermez
.
Mevlüt Durmuş










Kolesterol teorisinin felsefi eleştirisi
Kolesterol yüksekliğini anlama kılavuzu (3. Bölüm)

Kimi basit önermelerin sezgisinden sonra, bunlardan başka bir sonuç çıkardığınız zaman, aynı önermeleri zihnin sürekli ve hiç kesintisiz devinimi içinde gözden geçirmek, karşılıklı ilişkiler üzerinde durmak ve bunlardan aynı anda elden geldiği kadar çok ve ayrı ilişkiler kurmak yararlıdır’ der ünlü filozof Descartes.[1]




İlk bölümde kandaki kolesterol yüksekliğinin hücresel üretim kaynaklı olmadığını, ikinci bölümde ise kolesterol ilaçlarını hücresel üretim kaynaklı olmayan bir sorunda kullanılamayacağını, çünkü kandaki kolesterol yüksekliğinin fazla üretim değil, kanda zorunlu olarak ortaya çıkan bir birikim sorunu olduğunu anlatmaya çalıştık. Ve tabii ki böyle bir durumda, hücre içi steroid ve kolesterol metabolizmasının bozulmasıyla ortaya çıkabilecek yan etkilerin mantıksal mekanizması ünlü filozofun önerdiği şekilde ilişkiler kurmaya çalıştık, ‘kolesterol-steroid metabolizması memeli canlılar için yaşam kadar değerlidir’ düşüncesini vurgulamaya çalıştık.




Yani buradaki temel sorun, savunduğumuz ‘kolesterol masumdur’ düşüncesinde literatür ya da yayın sorunu değil, kolesterole ait düşüncelerde, bilimin temel mekanizmaları anlayış ve kavrayışta bizce bazı temel yanlışlıklar var. Her konuda bilimsel kaynak bulmak mümkün, fakat bu kaynakları nasıl değerlendirdiğiniz veya değerlendirip değerlendirmediğiniz aslında burada gerçek öneme sahip. Bizim ortaya sürdüğümüz (!) kolesterol teorisindeki temel mantıksal yanlışlar için bu nedenle ayrıca akademik yayın yapmaya da bence gerek yok, kolesterol yüksekliğinin hücresel üretim kaynaklı olmadığı dikkatli bakıldığına görülebilen basit çıkarım. Kandaki kolesterol yüksekliğinin hücresel üretimden kaynaklanmadığını, bunun zorunlu olarak partikül birikiminden (LDL) kaynaklandığını, yani kandaki tek parametrelik kolesterol yüksekliğinin hücresel üretime dayanmayan göreceli bir yükseklik olduğunu ispat etmek gibi bir kaygım olamaz. Kolesterol ve steroid miktarı (konsantrasyonu) hücre içinde biz yaşlandığımız süre içinde sürekli azalıyor. Fakat buna rağmen, modern tıp ve tedavi anlayışında kandaki kolesterol yüksekliği bahane edilerek, hücre içinde kolesterol ve steroid oluşumları ilaçlarla engelleniyorsa (bir biyolog olarak) buna benim karşı çıkmam, siz de takdir edersiniz, doğal ve kaçınılmaz bir zorunluluk, kişisel bir tercih değil. Bakmak ve görmek farklı kavramlardır, genetik kolesterol yüksekliğine biraz dikkatlice bakan, kolesterol yüksekliğinin hücresel kolesterol yapımıyla ilgili olmadığını zaten görür ama bu durumu bazıları baktıkları halde görmüyorlarsa da, bu benim değil bu durumu göremeyenlerin sorunu. Bu temel mantıksal çıkarımı ortaya koyulduktan sonra, kandaki kolesterol yüksekliğinin hücresel üretime dayanmadığı sonucuna direnmek ve kavrayamamak veya anlamamış gibi görünmek, kandaki kolesterol yüksekliğini engellemek için hücre içinde kolesterol-steroid yapımı engellemek bence tümüyle mantıksızlık. Kısaca, kandaki kolesterol yüksekliği, üretim kaynaklı değil! Üretim kaynaklı olmayan kandaki kolesterol yüksekliğinde (göreceli yükseklik) ise kolesterol düşürücü ilaçlar (statinler) sanıldığının tam tersine faydalı değil.




Yani kolesterol teorisinde artık kral çıplak…




İlaçlarla (statinlerle) yapılan güncel kolesterol tedavisi ise bence çırılçıplak…




Peki, kandaki kolesterol yüksekliğinin hücresel fazla üretime dayanmadığı ve nedenle ilaç kullanılamayacağı, mantıksal çıkarımına dayalı bu görüşümüz kanıta dayalı tıp bilimlerine aykırı mıdır? Veya kanıta dayalı tıp ile mantık kuralları çeliştiğinde ne yapacağız? Mantık kurallarını mı yok sayacağız?
*********************
Unutmamak gerekir ki; kanıta dayalı tıp, her şeyden önce ortaya koyulan bir bilimsel önermenin mantıklı olması durumunda geçerlidir, mantıksız bilimsel önermelerin kanıta dayalı tıptan uzaklaştırılması gerekir. ‘Her sabah horozlar öttüğü için güneş doğar’ şeklinde bir önermeyi, önce horoza, sonra güneşe bakarak yüzlerce kez istatistik olarak önermenin doğruluğunu gösterebilir ve ‘horozlar ötmezse güneş doğmaz’ sonucuna ulaşabilirsiniz, ama bu zaten başından beri mantıksız bir önermedir, önermenin istatiksel olarak anlamlı bulunması önermenin mantıksız olduğu sonucunu değiştiremez. ‘Her sabah horozlar öttüğü için güneş doğar’ önermesinin sonucu önce horoza, sonra güneşe bakıldığı için anlamlı olsa da, önerme mantıklı değildir. Bilimde doğrulamacılık yönteminde (neojustificationism) ileri sürülen bir önermenin mantıklı olup olmadığına günümüzde fazla değer vermemektedir, istatiksel olarak anlamlı görünen her önerme doğru gibi algılanmaktadır ve istatistiksel kandırmacalar bu söylediklerimize dahil değildir. İşte bizim bulunduğumuz ve dikkat çekmeye çalıştığımız nokta tam da burasıdır. Kısaca, kanda hücresel üretim nedeniyle artmamış bir kolesterol (genetik) yüksekliğinden kurtulmanın yolu, hücresel kolesterol-steroid üretimini ilaçlarla (statinlerle) engellemek değildir, sağda solda kanıta dayalı tıp nutukları atan kişilerin önce bu durumu çok iyi kavraması, daha sonra bilim ya da bilimsellik nutukları atması gerekir.




Kanıta dayalı tıp, bir hastanın bakımı hakkında karar verirken var olan kanıtlanmış (!) bilgilerin dikkatli, açık ve mantıklı kullanılmasıyla gerçekleşir. Mantık olmadan, mantıklı olmadığı belli olan önermelerde, istatistiksel olarak anlamlı sonuçlara ulaşılsa da kanıta dayalı tıptan söz edilemez.




Buradaki ‘kanıtlanmış bilgi’ ve ‘mantık’ kavramlarının nerede başlayıp nerede bittiği sorunu gerçekten de çok büyük bir sorundur. ‘Kanıta dayalı tıp’ söylemini her birey kendi düşüncesine göre bir şekil verdiği için ortak bir noktada buluşmak ta zordur. Bazıları binlerce kez doğrulanan gözlem ve deneyleri çok mantıklı bulur. ‘Bu kolesterol yüksekliği konusu yüzlerce kez denenmiş, on binlerce araştırmacı yalan mı söylüyor’ diye size utanmadan kafa tutarlar. Fakat bu iyi bir yöntem değildir, bilimsel yöntem ise hiç değildir!




Bu durumu bilim tarihinden bir örnekle anlatmak daha doğru ve anlaşılır olacaktır.
Batlamyus (MS 85–165?) ve Kopernik (1473–1543) ikisi de zamanlarına göre muhteşem bilim adamlarıdır. Batlamyus’un dünya merkezli evren anlayışı yani güneşin (ve evrenin) dünya çevresinde döndüğü gösteren anlayış, 2. yüzyıldan 15.yüzyıla kadar on binlerce kez doğrulanmış, 1000 yıldan fazla bu görüş öyle ya da böyle bütün Dünyada hâkimiyetini sürdürmüştür. Gerçekten de o günün güncel mantığı şudur: Dünya’dan uzaya baktığınızda, duyularınızla güneşin dünya çevresinde döndüğünü algılarsınız, Dünya’nın güneş çevresinde döndüğünü asla düşünemezsiniz! Çocuklarımızın küçücük beyinlerinde algılarıyla yaptığı ilk kendi bilimsel keşfi de budur: Mevcut duyularıyla meraklı bir çocuğun gördüğü tek şey vardır ’Güneş Dünya’nın çevresinde’ dönmektedir! Çocuğun duyularıyla algıladığı bu göreceli gerçeklik kendine göre değiştirilemez mutlak doğrudur. Dünya’dan Uzaya bakıldığında başka bir şey düşünmek mevcut duyularımız nedeniyle zaten mümkün değildir! (Tıpkı bu günkü kolesterol yüksekliği kavrayışımız gibi!)




Fakat Batlamyus’tan farklı olarak Kopernik Dünya’dan Uzay’a değil, Uzay’dan (başka gezegenlerden) Dünya’ya bakabildiği için Dünya merkezli evren anlayışının yanlışlığını söyleyebilmiş, Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü göstermiştir. Batlamyus’un görüşleri Kopernik tarafından ‘yanlış olduğu gösterilebildiği için’ de yüzyıllar boyu devam eden anlayış değişmiştir…




Bilim felsefesi açısından sorun şudur: Batlamyus zamanına göre elbette muhteşem bir bilim adamıdır, zamanına göre zekasını tartışmak anlamsızdır. Fakat kendi zamanında ileri sürdüğü görüş ‘kilisenin görüşleri’ ile tam olarak ve birebir örtüştüğü için, zamanla görüşü ‘bilimsel bir görüş’ olmaktan çıkmış, eleştirilmesi engellenmiş, Batlamyus’un teorisine yapılacak bilimsel eleştiri yolları tümüyle tıkanmış, teori sadece bir kurumun-kilisenin ‘görüşü-kanunu’ durumuna gelmiştir. Bizce şimdiki (statinlerle) kolesterol tedavisi de tıpkı Batlamyus’un kilise görüşleriyle uyuşması gibi, günümüz kapitalist sistemi ve ilaç şirketlerinin kar amaçlarıyla uyumlu düştüğü için, kolesterol teorisi ve kolesterolün ilaçlarla (statinlerle) güncel tedavisi, özellikle kardiyoloji dünyasınca, bazı dernekler (AHA, ESC) aracılığı korunmaya çalışılmaktadır!




Batlamyus ve Kopernik örneğini değiştirelim. Şimdilik, bildiğim kadarıyla, yok öyle bir şey ama farklı bir örnek olsun diye biraz hayal gücünü kullanalım: Işık hızının saniyede 300.000 km hızında olduğu ve madde için son hız limitinin bu olduğunu yüzlerce kez çeşitli deneylerle kanıtlayabilirsiniz. Fakat yüzlerce kez kanıtlanmış bu bilgi bir kere yanlışlandığında, yani ışık hızının 300.000 km/sn den daha hızlı bir madde gözlendiğinde bu teori artık yanlışlanmış demektir. Sizin daha önce yüzlerce kez yaptığınız deneyler-ispatlar siz ne yaparsanız yapın artık geçersizdir veya yeniden düzenlenmesi gerekir, çünkü sizin parametrelerinizden farklı bir parametrede ışık hızının sizin gördüğüz, düşündüğünüz-düşündüğünüz gibi olmadığını ortaya koymuştur. Sizin daha önce bu teoriyi yüzlerce kez test etmiş olmanız, yüzlerce kez deney yapmış olmanız teorinizin doğru olduğuna kanıt olarak gösterilemez.




Bu ne mi demek? Bu konu nereye mi varacak?




Bilimsel bilgiye ulaşmada yanlışlamacılık (falsificationism)[2] adını verdiğimiz bu gerçeklik, bilimsel bilginin birçok önemli alanında yer tutar. Her ne kadar tıp bir bilim değil disiplin alanı olsa da, tıp var olan bütün bilim dallarından faydalandığı için, buna tıp bilimleri de dâhildir, çünkü tıp bütün var olan bilimleri (hasta yararına) kullanabilen muhteşem bir disiplin alanıdır. Bir önermenin-teorinin- hipotezin bilimselliği, sadece bunların kaç kere doğrulandığını göstermekle anlaşılmaz; bu yüzden gerçek bilimsel bilgi sadece ve sadece doğruların sürekli olarak birikmesiyle de oluşmaz! Gerçek anlamda bilimsel bilgi önermedeki-teorideki-hipotezdeki yanlışların ayıklanmasıyla ilerler ve yanlışlamacılığın önemi de burada ortaya çıkar…




‘Kolesterol ile ne alakası var’ demeyin, çok alakası var!




Yanlışlamacılığın önemini bilimsel olarak kavrayan, bilim felsefesinden birazcık anlayan biri, her koşulda sizin ileri sürdüğünüz yeni düşünleri dikkate almak, ‘önemli olan konunun teorilerin sayısız kere doğrulanması değil, bir kere yanlışlanabileceği’ gerçeği ile sürekli yaşamak durumundadır, bu yüzyılın dâhisi Einstein için bile geçerli bir kuraldır. Yanlışlanabileceği peşin olarak kabul edilmeyen bir bilgi ‘bilimsel bilgi’ olarak tanımlanamaz. Yani bir deneyin veya teorinin ‘yüzlerce kez ispat edilmesini’ size, sizin görüşlerinizi dinlemeden-anlamadan ‘kanıt olarak’ gösteremezler, bu bilimsel açıdan seviyesizliktir. Sizin var olan teoriyi-görüşü yanlışlayıp yanlışlamadığınız önemlidir. Yani biri ‘bütün kargalar siyahtır’ diye bir önerme getirmişse, siz de kutuplarda ‘beyaz bir karga’ bulmuşsanız ‘bütün kargalar siyahtır’ önermesi artık geçerli değildir. Daha önce yüz binlerce kez, kargaların siyah olduğuna dair yapılan gözlemlerin, beyaz karga bulunduktan sonra, hiçbir değeri ve anlamı yoktur, bilimsel önerme değiştirilmelidir: ‘Kargalar siyah ya da beyaz olabilir’ denilebilmelidir.




Şimdi ‘kolesterol ve kolesterol ilaçları’ konusuna ve tartışmalara dönebiliriz, çünkü artık biraz bilim felsefesini, Popper’ı ve Popper’ın yanlışlamacılığı az da olsa biliyorsunuz!…
**********************************
Burada pek arzu etmesem de, zorunlu olarak bir parça sertleşmek zorundayım.




Bilim felsefesinden zerre kadar anlamayan (sözde) bilim adamlarına (ki bunlara ben küçük adamlar diyorum), bilimin temel dinamiklerini, bilimsel düşüncenin gelişimini Popper’ın bilim felsefesindeki yanlışlamacılığın bilime kattığı önemi anlatabilmek de çok zordur. Onlara göre bütün kargalar siyah, bütün ayılar boz ayı, bütün tilkiler kahverengi, suda yaşayan bütün canlılar mutlaka solungaçlı olmalıdır! Kendilerini dayanılmaz bilim adamı olarak görenler ‘yüksek kolesterol öldürür’ diye kameralar karşısında anlamsızca insanları korkutmaya çalışırken[3], sizin ‘epidemiyoloji’ diye bir bilimin dalının varlığından bile haberi olmayan birine anlatacak hiçbir şeyiniz olamaz! Çünkü onlara göre bazı bilim dalları ve araştırmaları yok hükmündedir öylesine heyecan olsun diye icat edilmişlerdir. Söz konusu bilim dallarının bazı araştırmalarına göre; kolesterolü çok yüksek olan insanların daha fazla yaşıyor[4] olması, kolesterolü düşük olan insanlarda ölüm oranları yüksek olması yani daha erken ölmeleri hiç te önemli bir bulgu değildir. Onlara göre bu bulgular bilim bile değildir! Var olan bir olguyu yok saymak bilime hiç katkı sağlamayacağı gibi, var olan yaşanılan gerçeği de değiştirme gücüne sahip değildir! Fakat bu insanlar bunu göremez ve anlayamazlar.




Dahası, kolesterol ilaçlarına (statinlere) o kadar hayrandırlar ki, “bu ilaçları hiç olmazsa yaşlı insanlara vermeyin, bu ilaçların onları daha çabuk öldürebileceğine[5] dair yayınlar da var, genetik kolesterol yüksekliğinde ise kolesterol zaten hücresel üretim kaynaklı değil[6], bu ilacı neden kullanıyorsunuz” diye sormak yasaktır! Hücresel üretim kaynaklı olmayan bir sorunda, hücresel kolesterol üretimini engellemek bizce affedilmesi oldukça zor büyük hatadır, lütfen genetik kolesterolü olan “çocuklarda bu ilaçları (statinleri) kullanmayın, hiç olmazsa bu çocuklarda karaciğer naklini mutlaka önerin” demeniz de mümkün olmayabilir!




Kolesterol düşürücü ilaçların hiçbir işe yaramadığını[7], kandaki kolesterol düzeyi ilaçlarla düşse bile bunun ölüm yani ‘mortalite’ oranlarında her hangi bir değişime yol açmadığı artık biliniyor[8], bazıları da bilinen bir gerçekliğe yüz çeviriyor!




Bilimsel kaynaklar bilinmesine rağmen, bazıları görmemek için gözlerini[9], duymamak için kulaklarını tıkamaya devam ettiklerinde, kendi bireysel ve mesleki saygınlıklarına, mesleklerine ve meslektaşlarına zarar verebileceklerini hala görmüyorlar, dahası bu durumdan yani saygınlıklarının azalmasından bizi sorumlu tutanlar bile var. Klasik bir deyimin ötesine geçmek gerekirse, devekuşu olmak değil, devekuşu taklidi yapmak ‘bilim insanı’ olduğunu söyleyenlere bence hiç yakışmıyor. Kendileri benzer konularda çok komik durumlara düşünce de, bence ‘yumurta’ olayı bu komedinin halk tarafından görünen üst zirvesidir, başkalarına saldırmayı-hakaret etmeyi kendilerince bilim ya da bilimsellik olarak düşünme yanılgısına saplanıyorlar[10].




Sizi bilmem ama bence bilim bu değil!




Bilgisiz ama büyük ünvanı olan insanların söylediği, her duyduğumda artık başımın ağrıdığı katlanamadığım en büyük yalan ise ‘kolesterolü yüksek olan her bireyin kalp krizi geçirip öleceği veya biz kolesterol ilacı (Stalin) kullanmazsak insanlar ölür’ yalanıdır. Bu kişiler kalp krizi geçiren kişilerin çoğunun kolesterollerinin normal olduğunu[11] bile bilmeyenler, normal kolesterol düzeylerindeki kalp krizlerine mantıklı bir açıklama getiremeyenler ‘ama ve fakat’larla durumu geçiştirenler ünvanları çok büyük olsa da, bence bilim insanı değildir, iyi bir akademisyendir o kadar. ‘Yüksek kolesterol düzeylerinde damarları kolesterol tıkar, düşük kolesterol düzeylerinde ise damarları tıkayan UFO’lardır’ derler anlayacağınız! Bazıları da buna inanırlar!




Kısaca doktor da olsanız, uzman da olsanız, profesör de olsanız ‘insanları yüksek kolesterol öldürür ve biz ilaç yazmazsak hasta ölürse bizim de vicdanımız sızlar’[12] gibi sözlerle insanları korkutmaya çalışırken, ortaya kendi bireysel bilgisizliğiniz ve kişisel korkularınız dökülmüş olur, gerçeğe tümüyle gözlerinizi kapatırsınız. Karşı görüş o kadar çok ki: Tek parametrede düşük kolesterol insan sağlığı açısından daha riskli bile olabilir, düşük kolesterol düzeylerinde beyin felci-beyin kanaması[13], kalp hastalıkları ve kanser vakaları artabilir[14]’ dediğinizde sizi duymamak için kulaklarını tıkamayı, sizi ve düşüncelerinizi yok saymayı tercih ederler! Epidemiyolojik, nörolojik, gerontolojik araştırmalar ve araştırmacılar, bu araştırmaları yapan profesörler onlara göre önemsiz ve değersizdir! Varsa yoksa kendi kurumları ve kurumlarının kendilerine önerdiği ‘tedavi kılavuz’ları….




Sadece kendi gerçeklerine, sadece kendi derneklerine, sadece kendi gibi düşünenlerin görüşlerine değer verirler. Bu şu an kendileri çok farkında olmasalar da, bir zamanlar Batlamyus’un teoremlerine sıkı sıkı sarılan kilisenin tutumuna çok benzemektedir. Kolesterol ilaçları ve kolesterol teorisi bazı çıkar gruplarının işine yarıyor, ‘kolesterol teorisi bu gruplar tarafından dinleştirilmiştir’ demek, böyle bir durumda pek de yanlış sayılmaz! Yaptıkları işin adı doğrudan din olmasa da, dinleştirilmiş bir bilim anlayışı demektir! Kendi klasik dinleştirilmiş bilim anlayışlarını sana ‘modern bilim, bilimsellik, kanıta dayalı tıp’ sözlerini sık sık tekrarlayarak yutturmaya çalışmaları da ayrıca takdire şayan, ama bence boş bir çabadır.




Oysa beylerin kendi inandıkları ayrı kitapları, kendi kılavuzları vardır, onların dışına çıkamaz ve onlar olmadan tek başlarına ‘en temel konularda bile' bireysel karar asla veremezler! Örneğin, genetik kolesterol yüksekliğinde, kolesterol yüksekliğinin hücresel üretim kaynaklı olmadığını bile insanlara söyleyemezler! Adeta kiliseleşmiştir, ünlü papazlarından alıntılarla konuşurlarken ‘Amerikan Kalp Derneği (AHA), Avrupa Kalp Derneği (ESC)’ ilk başlangıç cümleleri olur. Onlar gibi düşünür ve onlar gibi söylerler. Kendilerine ait fikir, düşünce ya da görüş alamazsınız! İşte bu yüzden kendini çok büyük sanan bu ‘küçük adamlar’ senin verdiğin kaynakları (literatürleri) da beğenmezler…




Dinleştirilmiş bir görüş artık bilim değildir ve bilim olamaz!




Tartışmalar sırasında gerçekte olmayan bir şey söylenmiyor, yapılmış-yapılan bir araştırma gösteriyorsun beyefendiler tarafından bu hiç dikkate alınmıyor!




Yumurta olayını hatırlayın! Yumurtanın masumiyeti ile ilgili kaynaklar yıllar öncesinden vardı[15] ama kardiyolog dostlarımız biz defalarca[16] söylediğimiz[17] halde bizi ve düşüncelerimizi anlamaya çalışmadılar. Çünkü kendi kabul ettikleri kitaplar, kendi kabul ettikleri kaynaklar, kendi kabul ettikleri dernekler, kendi kabul ettikleri yayınlar bunun tersini söylüyor, farklı düşünceler, farklı yayınlar kendileri için bir anlam ifade etmiyordu…




Kendi gibi düşünmeyen hekimleri, kolesterol ilaçlarını (statinleri) sevmeyen profesörleri, kolesterol, et, süt, yumurta masum olabilir diyebilen uzmanları[18], utanmasalar tıpkı bir zamanların kiliseleri gibi ‘aforoz’ edecekler…




Bu kraldan daha kralcı arkadaşlar, yumurta ile ilgili kaynakları ilk defa gördüklerinde, bilim felsefesini ve Popper’ı biraz bilselerdi, yumurta konusunda böyle kötü yanılmaz hastalara ve insanlara karşı mahcup olmazlardı. Ama onlar da kendilerince haklılar, yumurta konusunda düşünceleri ‘kendi bireysel görüşleri’ değildi, AHA (Amerikan Kalp Derneği) veya Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) öyle karar almıştı önceleri, onlar da onu söylemişti, yani AHA-ESC suçlu AHA-ESC’nın görüşlerini (bazen de abartarak) insanlar üzerinde kullananlar çok masum mu?




Nobel almış olsalar[19] bile insanlar hata yapabilir, yanılabilir ya da yanıltılabilirler ki, şu an kardiyoloji dünyasının en önemli araştırmaları bile sorgulanmaya başladı[20] fakat çoğu uzmanın bundan haberi bile yok. ‘Bilim, iğneyle kuyu kazmak gibidir, yavaş ilerler’ savunmasını bende biliyorum, buradaki sorun bilimin yavaş ilerlemesi değil, bilimin ilerlemesinin neden yavaşlatıldığı sorunu! Sorun bilimsel düşünceleri nedeniyle bilim insanlarının yanılması da değil! İnsanlar ‘kendi’ bireysel yanılgılarından muhteşem güzel sonuçlar çıkarabilirler, tecrübe kazanırlar, yaratıcılıkları ve düşünceleri hatalarıyla birlikte muhteşem bir şekilde artabilir, burada yanılgı söylemiyle kastettiğimiz bu kişisel-bireysel yanılgılar değil!




Kendi düşünceleri olmayan bir düşünceden dolayı, insanlar ve hastalar karşısında yanılgıya düşmek, asıl üzücü olan bu! Bu durumda bu kişiler, yanılgı kendi yanılgıları olmadığı için, asla yanılgılarından olumlu düşünceler ve bilimsel yaratıcılık adına bir şey çıkaramayacak, sürekli başkalarının düşünlerini kullanacak, sürekli başkalarının yaptığı hatayı yapacak, kendilerini ‘bilim adamı’ olarak tanımlasalar da, ‘kendi bireysel düşünceleri’ olmayan bilim adamı olarak kalacaklardır! Bence ‘bilim açısından’ üzücü olan budur…




Amerika Kalp Derneği (AHA) veya Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) bence fark etmez, hepsi aynı kapıya çıkar…




Bilim bir kez tamamen örgütlü bir grup faaliyeti haline geldikten sonra neredeyse kaçınılmazcasına bürokratikleşme eğilimine girer. Bunun bireysel yaratıcılık yeteneği üzerinde bariz bir şekilde olumsuz bir etkisi var’ diyor Federico Mayor ve Augusto Forti[21] ve bence de çok haklılar.




Siz ne dersiniz?

Mevlüt Durmuş
Uzm. Biyolog
05 Kasım 2011
http://www.kolesterolmasallar.blogspot.com/



KAYNAK VE DİPNOTLAR
[1] Descartes, 11.Kural ’Aklın Yönetimi İçin Kurallar’kitabından
[2] Bilim felsefecisi K.R. Popper’ın görüşleri
[3] Prof.Dr Yağız Üresin’in Kanal D televizyonundaki söylemleri (http://tvarsivi.com/player.php?y=11&z=2011-10-06+09%3A30%3A00 )
[4] Brescianini S et al (2003). Low total cholesterol and increased risk of dying: are low levels clinical warning signs in the elderly? Results from the Italian Longitudinal Study on Aging. J Am Geriatr Soc. 2003 Jul;51(7):991-6. (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12834520)
[5] Petersen LK, Christensen K, Kragstrup J. (2010). Lipid-lowering treatment to the end? A review of observational studies and RCTs on cholesterol and mortality in 80+-year olds. Age Ageing. 2010 Nov;39(6):674-80. Epub 2010 Oct 14. (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20952373)
[6] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2011/10/kolesterol-yuksekligini-anlama-klavuzu_03.html
[7] http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2011/11/01/yazilar/tip-yazilari/kolesterol/buyuklere-kolesterol-masallari-7-milyonlarca-insan-bos-yere-kolesterol-ilaci-iciyor/
[8] Ray KK, et al. (2010) Statins and all-causemortality in high-risk primary prevention: a meta-analysis of 11 randomizedcontrolled trials involving 65 229 participants. Arch Intern Med.2010;170(12):1024-1031
[9] Bernhard M Kaess, Ramachandran S Vasan (2011). Statins are not associated with a decrease in all cause mortality in a high-risk primary prevention setting. Evid Based Med2011;16:8-9 doi:10.1136/ebm1125 (http://ebm.bmj.com/content/16/1/8.extract)
[10] http://video.haberturk.com/haber/video/kolesterol-bir-sehir-efsanesi-mi/55039 (Taş Devri Diyeti ve Karatay Diyeti hakkındaki mantıksız söylemler)
[11] Ridker PM et al (2008). Rosuvastatin to Prevent Vascular Events in Men and Women with Elevated C-Reactive Protein. N Engl J Med 2008;359:2195-2207.
[12] Aslında kalp krizi geçirenlerin en az %50 si (%70’e çıkan araştırmalarda var) normal kolesterol düzeyine sahiptir, ve kolesterol ilaçlarının hiçbir işe yaramadığını gösteren literatürleri bilmemek bilim insanına yakışmaz.
[13] J. Roquer et al (2005). Serum lipid levels and in-hospital mortality in patients with intracerebral hemorrhage. NEUROLOGY 2005;65:1198-1202
[14] Nago N, Ishikawa S, Goto T, Kayaba K. (2011). Low cholesterol is associated with mortality from stroke, heart disease, and cancer: the Jichi Medical School Cohort Study. J Epidemiol. 2011;21(1):67-74. Epub 2010 Dec 11. (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21160131)
[15] Nicola L. Harman1, Anthony R. Leeds2 and Bruce A. Griffin (2008). Increased dietary cholesterol does not increase plasma low density lipoprotein when accompanied by an energy-restricted diet and weight loss. European Journal of Nutrition. Volume 47, Number 6 / September, 2008. 1436-6207 (Print) 1436-6215 (Online). http://www.springerlink.com/content/c6287375m6767g80/
[16] http://beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=1591%3Akolesterol-modern-yuezylda-carmha-gerilen-molekuel&catid=78%3Akolesterol&Itemid=445&limitstart=1
[17] http://www.tkd.org.tr/cg/005/?p=kolesterol_cevap
[18] Prof.Dr Ahmet Aydın (2010). 7’den 70’e Taş Devri Diyeti.Hayykitap. İstanbul.
[19] D. D. Adams (2011). The great cholesterol myth; unfortunate consequences of Brown and Goldstein’s mistake. QJM (2011) 104 (10): 867-870. doi: 10.1093/qjmed/hcr087 (http://qjmed.oxfordjournals.org/content/104/10/867.abstract)
[20] Michel de Lorgeril et al (2010). Cholesterol Lowering, Cardiovascular Diseases, and the Rosuvastatin-JUPITER Controversy. Arch Intern Med. 2010;170(12):1032-1036. (http://archinte.ama-assn.org/cgi/content/abstract/170/12/1032)
[21] Federico Mayor, Augusto Forti (1997). Bilim ve İktidar, Tübitak PBK, Sayfa 63.

Hiç yorum yok: